Günümüzde Rusya Federasyonu yönetiminde bulunan Sibirya, en eski Türk kavimlerinden biri olan Sabirlerin yurdudur. İsmi de buradan gelmektedir. ‘Sabarlar’ veya ‘Suvarlar’ olarak da anılan Sabirler, 461-465 yılları arasında bölgeye geldiler. Kökenleri Hunlara uzanır. Günümüzdeki uzantıları ise Başkurtlar; Kazan, Altay, Tobol ve Tuva Türkleri ile Sibirya Kazaklardır. Sabirlerin, Macarların atası olduğuna dâir bulgulara rastlanmıştır. Onlar, Sibirya’ya Tanrı Dağları’ndan geldiğine göre Türkiye Türkleri ile aynı soydandır. Bizans kayıtlarına göre Sabirlerin bir kolu, 516 yılında Kafkasları aşarak Anadolu’ya geldiler, Kayseri, Ankara ve Konya civarına yerleştiler. Teknikte, çağın çok ilerisinde ve aynı zamanda müthiş savaşçı idiler. Balak Han, Boğarık Katun (Hatun) gibi ordu komutanları vardı. 557 yılında Göktürk hâkimiyetini kabul ettilerse de 576 yılında Bizans ordusuna karşı direnemediler ve dağıldılar. 
Genel Türk Târihi öğretim üyesi Doç. Dr. İlyas Topsakal, 13,4 X 21 santim ölçülerinde, 261 sayfalık eserinde, Rus kaynaklarından elde ettiği bilgilere dayanarak ve Türkçe neşriyat olarak benzeri bulunmayan çok tafsilatlı bir eser meydana getirmiş. 
Târih öncesi Sibirya’sında yaşayan Afanasyev, Okunev, Andronov, Karasuk ve Tagar kültürleri hakkındaki bilgilerle başlayan eser, ‘Sibirya’nın Türkleri ve Yerlileri’, ‘Ruslar ve Sibirya’nın İstilası’,  ‘17. ve 18. Yüzyılda Sibirya’, ‘19. Yüzyılda Sibirya’ başlıklı bölümlerle devam edip ‘Sibirya Kültürü-Dinî Hayat’ bölümüyle sona eriyor. Son bölümde; ‘Sibirya’ya İslâm’ın Gelişi ve Yayılışı’, ‘Sibirya’da İslâm ve Ortodoks İlişkisi’, ‘Sibirya’da Müslümanlar ve Hıristiyanların Sosyal Bağları, ‘Yeni Dönem Ortodoks Hıristiyan Misyonunun Teşkilatlanması ve Okullaşması’, ‘Rusya İncil Cemiyeti’nin Misyoner Faaliyetleri’, ‘Sibirya’da Hıristiyanlaştırmanın Hukukî Zemini’ ara başlıkları altında dikkatle okunan bilgiler veriliyor. Bu bölümde ele alınan diğer konular:  ‘Batı Sibirya’nın, Sibir Türk Tatarlarının, Hakasların ve Altay Türklerinin Hıristiyanlaştırılması’ gibi başlıklar altında inceleniyor. Bölgeyi ve bölge insanlarını yakından tanıyan ve Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren yazar, isâbetli ve derin yorumlarıyla, ilmî bir eser olan kitabı, ilmî husûsiyetlerine zarar vermeden, merakla ve kolay okunur hâle getiriyor. 
Doç. Dr. Topsakal bu eserinde yazdıklarıyla yetinmeyip, genç ilim adamlarına hedefler, gösteriyor, ufuk açıyor: 
Bizim kaynağımız olan Sibirya hakkında yeni çalışmaların hiç vakit geçirmeden yapılmasına ihtiyaç vardır. Batı ve batının batısında yüzlerce eserle hemen hemen bütün sosyal bilim fakültelerinde okutulan bu alanın bizde de gerektiği değeri bulması en büyük arzumdur. Yine on yedinci yüzyılda zenginliğe konmak için geldikleri toprakları, kendi toprağı yapmasını bilen Rusya'nın binlerce araştırmasına dikkat çekmek isterim ve bu listeleri girişte dikkatinize özellikle sunduğumu tekrar etmeliyim.
Bir diğer önemli sonuç ise bizim târih öncesi ve sonrası arkeolojik kalıntı ve verilerimizin Sibirya'nın güneyinde hâlâ canlı olduğunu bilerek bölgede yapılan her kazıyı dikkatle tâkip etmemiz zaruretidir. Ayrıca özellikle Rus ve Batılı âlimlerin Türk ve Türk târihine ait buluntuları yorumlamada ihtiyaç duyacakları eksik bilgi ve genel çerçeveyi, evrensel anlamda araştırmacıların dikkatine Türk perspektifinden sunmanın önemi de bu çalışmanın neticesinde fark ettiğim bir diğer sonuçtur. 
Arkeoloji, antropoloji, etnografya ve diğer sosyal bilim kaynaklarının, Sovyet dönemi ve öncesindeki Çarlık Rusya'sında farklı ekollerle de olsa Rus ve misyoner gözüyle veya sosyalist bir bakışla değerlendirilmiş olması, bizden ve bizim olanı anlatmaktaki zorluğu beraberinde getirmiştir. Bu nokta, hem târihimiz hem Türklük için çok mühimdir. Çünkü Rus gözüyle yapılmış her yorum büyük Türk devleti ve ruhu içinde parçalanmaları dâim kılacak dil, târih ve kültür kırılmalarını beraberinde getirerek; nihayette kimlik ayrışmasına sebebiyet vermektedir. Mesela Türklere önce Tatar denmesi, sonra Kara Kırgız etnik tanımlamayla bir diğerinin çıkması ve sonra Kara Tatar, Kazak, Özbek, Altay, Şor, Hakas, Yakut vs ayrı ayrı devlete mâlik zihin dünyalarının oluşması, hep bu yorumların neticesidir. Elbette siyâsî mânâda farklı idarî ve içtimaî yapıların oluşmasını tabîi karşılamak gerekecektir. Ancak bu ayrışmada köklerin benzeşip uyuşmadığını, dahası bu farklılığın köklü olduğunu belgelerle iddia ederek târihçilik yapmak tersini yapmaktan zor olsa gerektir. Bu yönüyle de Sibirya ve Türkistan'daki kazıbilim ve folklor envanterine dikkat çekilmeli, özellikle bu konuda Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Hakas, Şor, Yakut, Tuva ve Tatar Türkleri âlimleriyle ortak çalışmalar yapılmalıdır.
Türk boylarına ait olan Sibirya, 18. Yüzyılda Rusların Sibirya'sı olmuştur. Bu dönüşümü sağlayan en etkin gücün ise yeni yerleşime açılan topraklara yerleştirilen Rus köylü, zanaatkâr, işçi, din adamı, tüccar ve sürgünler olduğunu söylemeliyiz. Rus devletini temsil eden asker, memur ve yöneticilerin yanında kilise idâresi ve elemanları da bölgenin kültürel değişim ve dönüşümünde etkili olmuştur. Her ne kadar Orta İdil ve Kazan çevresindeki zorbalığı burada derinden hissetmiyor olsak da toplu vaftiz ve köleleştirmenin örneklerini göstermeye dikkat ettiğimi belirtmeliyim. Somut olarak bugün Hıristiyan olan Türk topluluklarından Yakut, Altay, Tuva, Hakas, Şor, Teleüt vs küçük gruplar o dönemden bu güne kalan Çarlık Rusya'sının ürünleridir.
Eserin son sayfalarında; ‘Sonuç’, ‘Arşivler’ ve ‘Dizin’ bölümleri bulunuyor. 
 

Doç. Dr. İLYAS TOPSAKAL:
     970 yılında Samsun'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu ilde tamamladıktan sonra Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 1994 yılında mezun oldu. Aynı yıl Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslâm Târihi ve Sanatları Anabilim Dalı'nda yüksek lisansına başladı. 1997-2000 yılları arasında Yüksek Lisans tezi ile ilgili bilgi ve becerisini arttırmak ve Türk lehçeleri ile Rus Dilini öğrenmek amacıyla Rusya ve Kazakistan'da, Prof. Dr. Merhum Turan Yazgan’ın başkanı olduğu Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın burslusu olarak bulundu. 1999 yılında ‘10-12. Asırlarda İdil Bulgarları ve İslâmiyet’ adlı tezle Yüksek Lisans çalışmasını tamamladı. Aynı Anabilim Dalı'nda doktora eğitimine başladı. Tamamına yakını kilise arşivine dayanan doktora çalışmasını 2007 yılında bitirdi. Doktora tezi ‘Rus Misyoner Kaynaklarına Göre İdil Ural Bölgesi'nde Ortodoks Misyoner Faaliyetleri ve Türkler’ adını taşımaktadır. 2008-2010 yıllarında İngiltere Reading Üniversitesi Târih Bölümünde Post doktorasını tamamladı, ikinci yıl yüksek lisans ve doktorada seminerler verdi. 2012 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Yardımcı Doçent unvanını aldı, bu fakültede Türk İslâm Târihi dersleri verdi.  2012 yılının Haziran ayında Genel Türk Târihi alanında doçentlik unvanına layık görüldü. Yazar, 2016 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü Genel Türk Târihi Ana Bilim Dalı’na öğretim üyesi olarak tâyin edildi. Hâlen bu görevine devam etmektedir.
     Özellikle Rus Çarlığı ve Sibirya üzerine popüler dergilerde birçok yazısı yayımlanmıştır. Ayrıca Türk Dünyası Araştırmaları Dergisinin 2003-2013 yılları arasında 10 yıl süresiyle kesintisiz editörlüğünü yapmıştır.
     Topsakal; İngilizce, Rusça, Arapça ile Türk Lehçelerinden Tatarca Kazakça Kırgızca, Özbekçe bilmektedir. 
     Yayımlanmış diğer eserleri: Çar İskitler (Derleme), Rusya’da Türkler, Rus Misyoner Kaynaklarına Göre Rus Çarlığı ve Türkler (1552-1917) 
     

İSLÂM ve SİYÂSET
Adâlet eski Bakanı Av. İsmail Müftüoğlu; iyi bir gözlemci, gözlemleyip tahlil ettiklerini selis bir Türkçe ile kaleme alan velût bir yazardır. Aynı zamanda soyadına yakışır ölçüde İslâmî bilgilerle mücehhez münevverimizdir. 
13,3 X 20,6 santim ölçülerinde 320 sayfalık İslâm ve Siyâset isimli eserine, kadim Osmanlı müellifleri gibi ‘Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla…’ başlıyor, Peygamber Efendimize Selât ve Selâm gönderiyor, ‘Cenab-ı Allah’tan Bizleri Hak yola ulaştırmasını’ niyaz ediyor, ‘istikbal için keder ve endişe duymaktan, mâziden gam ve tasa çekmekten, güçsüz ve beceriksiz olmaktan, zâlim kimselerin tahakkümünden, tağudî sistemlere bel bağlayanlardan, muhterislerin hasedinden ve cümle kötülüklerden…’ O’na sığınıyor.
Sonra dünya hakikatlerine şöylesine bir nazar atfediyor. Gördükleri dehşet vericidir: 
‘Muhtemel de olsa, beklenen dünyevî ve uhrevî felâketler, hiç kimsenin umurunda bile değil. Bu tavır ve anlayış, vurdumduymazlıktan başka bir şey değildir. Bundan dolayı herkes, hiç de akıl kârı olmayan bir rahatlığa bürünmüş durumdadır.
Siyâsî ve İslâmî yozlaşmanın rahatlığı ve maddî imkânların verdiği rehâvet içinde herkes nükleer savaşı, atom reaktörlerini, füze kalkanlarını, âcil durum söylemlerini, orman yangınlarını, sel felâketlerini, depremleri, tsunamileri, ozon tabakasının delinmesi ve iklimlere etkisini, küresel ısınmayı, ahlâkî çöküntünün tırmanışını, İslâm-Türk aile modelinin yok edilmeye çalışılmasını, Irak, Çeçenistan, Filistin, Afganistan, Suriye, Tunus, Mısır, Libya, Bahreyn, Sudan ve Yemen ülkelerinde meydana gelen olayları, Afrika ülkelerinde açlıktan ölenleri, ülkemizdeki PKK terör örgütünün hızla ivme kazanmasını görmemezlikten gelmektedir.’ (s: 19, 20)
Av. Müftüoğlu, bilinen gerçeklerin üzerindeki külleri üfleyip ‘kor’ olanı ortaya çıkarıyor. ‘Kor olan İslâm, üfleyecek olan da insandır.’ 
Müellif, insanın fıtrî husûsiyetlerini derinliğine ve enginliğine tahlil ettikten sonra (s: 36-69) Müslüman’ı târif ediyor. (s: 70-85) Eserin üçüncü bölümünü oluşturan 86-100. sayfalarda ‘İslâm Nedir?’ sorusunun cevabını veriyor.
‘İslâm’da Siyâset’ başlıklı bölümde;  İslâmî siyâset’in ‘olmazsa olmazları’ belirtiliyor ve İslâmî hayat vasatını hazırlayan İslâmî siyâsetin, insanlığın kurtuluşunu sağlayacağı hükmüne varılıyor. (s: 101-136)  Bu bölümde, İslâm âlimleri; İbn Mukaffa, Mâverdî, İbn Teymiye, Tûsî, Nizâmülmülk ve İbn Haldun’un İslâm Siyâsî düşüncesine sağladığı katkılar hakkında bilgi veriliyor. Bölümün devamı olan ‘Halife’ başlıklı kısımda ise ‘İslâm’ın altın çağı’nın yaşanmasını sağlayan hususlar yer alıyor.  (s: 137-198) 
Yakın geçmişimizin, günümüz şartlarının ve kısa vâdedeki geleceğimizin tahlil edildiği ‘Demokrasi’ başlıklı kısım, ülkemizin idâresine tâlip olanların yol haritasıdır.  (s: 199-205) 
‘İslâm’da Teşri Yetkisi’ ve ‘İslâm’da Ehliyet’ başlıklı 5. ve 6. bölümler, milletimizin hasret kaldığı ‘dürüstlük, güven ve seviye, şûra ve istişâre’ ve ‘İslâm’da yöneticinin vasıfları’ kavramları ile ‘yöneticinin davranışlarının nasıl olması gerektiği’ hususunu inceliyor. Bu bölüm âdeta Yusuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig adlı siyâsetnâmesindeki tavsiyelerinin günümüze uyarlanmış metnidir. (s: 206-253) 
254’ten 303’e kadar olan sayfalardaki Yedinci bölümde İslâm’ın insanlığa armağanı olan ‘İnsan Hakları’nın yüce bir kavram olduğu vurgulanıyor. İnsan hakları kavramı, İslâm’ın armağanıdır. Çünkü bu kavram, ilk defa Kur’an-ı Kerim’de yer almış, batılıların gündemine 1300 yıl sonra 1948’de girmiştir. Sekizinci bölümde ise Av. İsmail Müftüoğlu, ‘İslâm Neden Anlaşılamıyor?’ sorusunu cevaplandırıyor. (s: 303-307)
Siyâsetle alakadar olan her yaştaki insan için çok faydalı olan eser, ‘Son Söz’ başlıklı bölümle sona eriyor. (s: 308-310)  
ALİOĞLU YAYINEVİ: Çatalçeşme Sokağı Nu: 29/A Üretmen Han. Cağaloğlu İstanbul, Telefon: 0.212-511 29 23, Belgegeçer: 0.212-522 88 80    www.alioglu.com  

İPEK YOLU
Yahya Aksoy, 13,5 X 19,5 santim ölçülerindeki 206 sayfalık eserinde; insanları, dünyanın uçsuz bucaksız güzelliklerine ve zenginliklerine götüren İpek Yolu’nu anlatıyor. 
İpek Yolu artık çelik kanatlı kuşlarla 10.000 fit yükseklikten kat ediliyor. O yolun hiçbir şâşâsı yok,  kervanlar ve kervansaraylar yok, tabiatın renkleri ve medeniyetin zenginlikleri yok. Issızlıklarda kaybolmuş üç-beş bulut kümesi… Hepsi bu kadar… 
 Yazar eskileri ve zenginlikleri özleyenlere coğrafya ziyâreti çeker gibi hayâli cihan değen eski İpek Yolu’nu anlatıyor. O yol, dünyayı hayran bırakan Türk medeniyetinin, kaynağı idi.  
Özleyenlerin, kitap sayfalarındaki yolu açık olsun. 
BOĞAZİÇİ YAYINLARI: Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-520 70 76 Belgegeçer: 0.212-526 09 77 www.bogaziciyayinlari.com.tr  e-posta: [email protected] 
[email protected]   


MİLLÎ GÖRÜŞ (1969-1980)
Serkan Yorgancılar, Türk siyâsî hayatına farklı bir renk ve İslâmî bir hava getiren değişimin lokomotif gücünü anlatıyor. Millî görüş’ü temsil eden partiler, Türkiye’nin kendi imkânlarıyla ve kendi insanıyla eski ihtişamlı günleri yeniden yaşamasının mümkün olduğunu söyleyerek siyâset yaptılar. Bu ifâdelerle 5 defa hükümet ortağı oldular.  Her türlü engellemelere rağmen aynı çizgiyi, çağın gerçeklerini göz önünde bulundurarak ve fakat çağın olumsuz şartlarından etkilenmeden devam ettirdiler. Millî Görüş kavramını bilmeyenlere ve de özleyenlere sunulan armağan gibi kitap, 536 sayfa ve 13,5 X 21 santim ölçülerindedir.  
PINAR YAYINLARI: 
Alemdar Mahallesi, Çatalçeşme Sokağı Nu: 27, Defne Han Oda: 15 Cağaloğlu, Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-520 98 90 Belgegeçer: 0.212-527 06 77  e-posta: [email protected]    www.pinaryayinlari.com   

KISA KISA… KISA KISA… 
1-PEYGAMBERLER TARİHİ: (2 Cilt) İbn Kesir / Hanifi Akın / Çelik Yayınevi.
2- RUHA ŞİFA 33 REÇETE: Prof. Dr. Sefa Saygılı / Timaş Yayınları.
3-TASAVVUF NEDİR? Martin Lings - Semih Ceyhan / Nefes Yayınları
4-SAİD NURSİ’NİN SİYASET TEORİSİ VEYA İSLÂM SİYASET DÜŞÜNCESİNDE REFORM 
Ali Ağcakulu / Çıra Akademi
5- BALKAN SAVAŞLARINDA RUMELİ TÜRKLERİ VE KIRIMLAR-KIYIMLAR-GÖÇLER (1821-1913)
Bilal N. Şimşir / Bilgi Yayınevi