Susurluk’ta bir Çatlı’yı şehit ettiniz. Binlerce Çatlı yarattınız bilmeden…!
1922 yılında Soğuksu’da işlenen ve tarihe geçen “ İlk Susurluk Cinayeti” olarak geçen Yahya Kâhya suikasti, 74 yıl sonra tekrar edecektir. Başlıkta da dediğim gibi Şeytan Üçgeninde nedense, ülkesi için canla başla çalışanlar bir şekilde suikaste uğradı. İşte O şeytan üçgeninin  üzerine gittiği ve takibe aldığı kişi Abdullah Çatlı idi. Peki Çatlı neden bazı suçlar ile gündeme alınmıştı? Bu suçlandığı konular gerçekmiydi.?  Evet, bir tek gerçek vardı: O da Çatlı’nın Ülkü Ocakları 2. Başkanı olduğuydu. Çatlı ne yaptı, neyi önlemek istiyordu? Ve bundan kimler rahatsızlık duyuyordu?
1970-1990’lı yıllar Türkiye’nin en karanlık yılları olan günlerde  hemen hemen hergün, bir faili meçhul cinayet işleniyordu. Terör örgütü ASALA, Türkiye içinde serbest bir şekilde eylemlerde bulunuyor. 12 Eylül döneminde Bulgaristan-Türkiye arasında transit uyuşturucu  trafiği kurulmuş ,hedef, Türk gençliğini zehirlemekti. Faaliyet  gösteren irili ufaklı örgütler, yerini yavaş, yavaş
Pkk’ya bırakıyordu. Çatlı ve ekibi tüm bunlarla uğraşmakta ve daha başkaları ile de mücadele etmekte idi. Ve dahası açıklanmayan bir proje ile de uğraşmaktaydı Bu proje 100 maddelik, Yahudilerin,1000 yıllık projesiydi. Bu proje  ilk hedef  olarak Türkiye veTürk Cumhuriyetlerine yönelikti. Bu da tabiki birilerinin hiç hoşuna gitmeyecekti. İçeriden dışarıdan, yok edilmesi emirleri yağıyordu.
Çatlı bir anda çete reisi ilan edildi. Çatlı’ya Mart 1995 öncesi olaylar bir bir yüklenmeye başlanmıştı. MİT bir rapor yayınlar ve bu rapora balıklama atlayan Aydınlık dergisidir. Çatlı’nın ülke için yaptıkları kimleri rahatsız etmişti? PKK’yı besleyip liderini saklayan kişiyi, “kaç başkan kaç” diyenleri.
Masonlar eliyle ve mason olup da  önemli mevki ve makamlara gelenleri. Uyuşturucu ve silah pazarının patronlarını. Terör örgütlerine  yardım ve yataklık edenleri Ülkenin bölünüp, parçalanması planlarını yapanları.
En çok korkanlar ise, 100 maddelik projenin sahipleri ve uygulayıcıları. MİT’in yayınladığı rapor 22 Eylül 1996’dadır. Aradan geçen bir aylık süre içerisinde, Çatlıya çeşitli yollarla mesajlar gönderilmişti.
Bu mesajlardan biriside MKE menşeli el bombası, Çatlı’nın arabasının arkasına konmuştu. Bombalı mesajın tarihi 22 Ekim 1996’dır. Çatlı, 1 Kasım 1996’dan itibaren sıkı bir takibe ve göz hapsine alınmıştı. Buradan itibaren Abdullah Çatlı’nın kızı Gökçen Çatlı’nın  2000 yılında kaleme almış olduğu “Babam Çatlı” adlı kitabından “Susurluk Nedir” adlı yazısına göz atalım.
3 Kasım 1996’da Susurluk’ta vuku bulan kazanın ardından kim bilir başka tarihte Ankara kazası,Çanakkale kazası vs.de olacaktır. Gelişmekte olan Türkiye’nin bu tür olaylardan geçmesi hangi pencereden bakarsanız farlklı gözükecektir. Bu nedenle Abdullah Çatlı’nın vefatı ile birlikte bir çok tartışma meydana gelmiştir. Derin Devlet kavramı felesefesi gibi, derin devletin ilk tohumları, toplum içinden sivrilmiş kişilerin biraraya gelerek münazara yapmaları sonucunda başlar.. Bunlar ya varolan bir devletin gidişatından memnun olmadıkları ve yeni bir oluşumla bunu biçimlendirmek için felsefi anlamda, fikirde kulis yaparlar ya da var olan devleti  devlet yapmak gibi bür düşünce beslerler ve milli atılımlarla bunu uygulamaya başlarlar. Derin Devlet kavramından, Türk halkı  yeni haberdar olmuş ve ilk etapta  bundan endişe etmiş olabilir. Fakat bu oluşum “olmazsa olmaz” diye  benimde nitelendirdiğim bir  oluşumdur…
Görünürdeki devletin arkasında derin devlet olmaz ise, bu o ülkenin kapasitesini düşürür. Ama önemli olan bir kıstas var. Derin devletin ne niyette olduğu? Bu karmaşayı düzenlemek amacıyla birden fazla derin devlet grupları meydana getirilir. Sanki her biri , birbirinin kontrol mekanizması işlevini görürler. Tabi burada derin devletlerin birbirleriyle  olan mücadeleleri, kavgaları meydana  gelecektir. Türkiye gelişmekte olan bir ülke olduğu için, bu kargaşanın önüne ancak gelişme katdettiği vakit geçebilir. Susurluk’ta  hangi pencereden  bakıldığı  önemlidir. Eğer devlet kavrayamamış bir zihniyet, Susurluk’u anlatmaya kalkışırsa ki bunları çok dinledik, bunun içinden  çıkılamaz ve medyada sıkça dinlediğimiz gibi, “Susurluk üçgeni”, “Susurluk Çıkmazı” “Kamyon Devlete Çarptı” gibi son derece dar ufuklu  ve yanlış düşüncelerle vaktimizi kaybederiz. Bu da tarihe karşı bir hakaret olur. 
Susurluk’ta kamyon devlete çarpmamıştır. Bir başka derin devlet, Susurluk teorisini yaratmıştır. O kazada Türkiye Türklük mücadeleleri adına  liderliği sürdüren bir şahsiyeti kaybetmiştir. Olayın suikast olduğunu düşünürsek, şöyle bir tablo görünebilir; yabancı ülkelerin derin devletleri, Türkiye için mücadele eden Abdullah Çatlı’nın şimdiye dek halka açıklanmamış rahatsız olmuş ve ülkemizde ki bir başka yerli derin devlet ki bunların Çatlı ile husumetleri  vardır. İşbirliği yapıp memleketi kaosa sürüklemişlerdir. Söz konusu yerli derin devletin, vatan hainliği besledikleri de düşünülmemelidir.
Vatanperver bir uslüpte bakacak olunursa onlar, mililyetçi bir lidere suikast  düzenlemişlerdir. 
Medyanın gözüyle bakılacak olunursa, rant kavgası çetelerle hareket eden devleti sarmıştır. Derin devletler açısından  bakılacak olunursa bu olaylar ülkeni kaderidir.
Susurluk Türkiye için bir dönemeçtir. Tıpkı Menderes devri ve ihtilallerde olduğu gibi yabancı güçler, yurda kavram kargaşasını sokmuşlardır. Menderes ve ihtilallerde ülke  sağ-sol olayları ile resmen hipnotize edilmişti. Susurlukta devlet, derin devlet kavran kargaşaları gündeme  ite kaka sokulmuştur. Memlekette Susurluk vardır. Ama daha doğrusu memlekette Susurlukların olduğudur.
Tıpkı her ülkede olduğu gibi..
Kazanın hemen akabinde Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı Albay Veli Küçük, Balıkesir Emniyet Müdürü Nihat Camadan’ı arar ve şöyle der: “Susurluk’taki kazada  ölen Mehmet Özbay, bizim çalışanımız. Tutanaklarda ismi geçmez ise iyi olur”. Ve Emniyet Müdürü şu cevabı verir: “Kaza, polis bölgesinde değil,jandarmaya  bölgesinde. Jandarmaya söylemek lazım.” Albay Veli Küçük şu cevabı verir.”Jandarma Komutanını aradı  yerinde yoktu.”  
Anap’lı Mesut Yılmaz, şu ifadeleri kullanıyordu,”Çatlı’nın kanı yerde kalmayacak,failleri bulunacak.”  gibi  sahte naralar atıyordu. Ne Oldu? Mesut Yılmaz acaba gerçekten mesut oldumu ? Bu  senaryolar  hangi localarda  hazırlandı? Bilenler  sadece timsah gözyaşları dökmekle kaldı. Abdullah Çatlı bir kahraman değildi. Her Türk evladının yapacağı gibi, o bir vatanperverdi. Ruhu Şad Olsun!
Bu kirli Lobilere ve localara bilmedikleri bir şeyi buradan söyleyeyim: Susurlukta bir Çatlı’yı şehit ettiniz. Susurluk’un ardından binlerce Çatlı yarattınız bilmeden…
Sahi, Şimdi onlarla nasıl baş edeceksiniz?