Sevgi bir sihirli değnektir. Dokunduğu yerde bir anda bin bir çeşit güzellikler ortaya çıkarır. Sevgiyle bakan gözler daha güzel daha anlamlı bakar.  Sevgi, gönülleri bir maden gibi parlatır. Işıltısı göz kamaştırır.  Kışın soğuğuna, ayazına dayanmıştır. Baharda binbir çiçek açmış ağaçtır meyve vermeye her an hazırdır.

Sevgi vermek, sevmek ama karşılık beklemeden sevmek, anlayış içinde olmak ne güzeldir. Götürür yürekleri zirvelerde buluşturur.

Sevgi bir sabır ve inanç işidir.  Sevgiyle bakan gözler neler anlatmaz ki…

Mevlana’nın dediği gibi küsmek ve darılmak yerine sevmek ve sevilmek için çareler arayın…

Dertlerin devaları için çareler içinde bulunmak zaruridir. Öyleyse çareler belli ise neden uygulama noktasında kendimizi alıkoyalım… Çarelerin vazgeçilmez adresi sevgi ise bizlerin de vazgeçilmezlik yolunda olmamızı engelleyen durumlardan kaçınmamız gerekir…

Sevgi bir ağaç gibidir. Kökü sağlam ve gökyüzüne doğru uzadıkça uzayan...

Sevgi bir ilaçtır.

Sevgi bir buluşmadır, halden anlamaktır.

Sevgi karşılıklı iletişimdir, ince düşünmektir.

Sevgi aşkın gökyüzünde mavide buluşmasıdır.

Gözler sevgiyle baktı mı, ışıl ışıl parıldar,

Yüreği gözlere yansıtır adeta…

Sevgiyle tanıştıkça gönüller onun o saf ve ümit pırıltısıyla parlayan gözlerini gördükçe hüzünler yerini kararlılık ve inanç alır şüphesiz.

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine; "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" "Bakın göstereyim" demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.

Ermiş; "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine, "Şimdi..." demiş ermiş, "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen, ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.

"İşte" demiş ermiş, "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz şunu da unutmayın. Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman..."

Her şeyin sözlük tarifi vardır belki.  Sevgiyi nasıl anlatırız ki?  Anlatmaktan öteye vermek gerek.  Sevgi olmazsa ne kadar duygusuz olurdu bu kocaman dünya.  Sevmek lazım, uçan kuşu, ağacı, hayvanları ve en önemlisi insanı sevmek lazım… Sevgi duygusunun yerini neyle nasıl doldurabilirsiniz ki?

Bedeninizde taşıdığınız bir kalbiniz var mı?

Varsa daha ne duruyorsunuz…

Kollarınızı açın sevgiyle, özlemle sarılın ama sımsıkı,

Ve hiçbir zaman bırakmayın,

Annenizi, babanızı, dostlarınızı, çocuklarınızı hemen kucaklayın, sarılın onlara bir sarmaşık gibi…

Yüreğinizi sevgiyle ısıtın…

Sevin, sevilin, paylaşın, önce sevmek lazım daha güzel yarınlar için. Sevin ama ilk önce yüreğinizden başlayın!