Çin’in, Doğu Türkistanlılara yaptığı zulüm durmak bilmiyor.

Müslüman Uygur Türkleri oruç tutamıyor, ibadet edemiyor.

Yasak!!!

Yetişkin, çocuk, bebek demeden katlediliyor, işkence görüyorlar.

Birleşmiş Milletler’den “tık” yok.

Türkiye’nin de küçük birkaç söylem hariç ana gündemi bu değil.

Katliamın iki sebebi var.

Müslüman olmaları ve yeraltı zenginliklerine el koyabilmek.

Doğu Türkistan’ın petrol, altın, gümüş, uranyum gibi yeraltı kaynakları zengin.

Ve bunun için;

Küçücük çocukları acımadan katlediyorlar.

Varsa yoksa Suriye, Kobani...

Tamam Kobani de gündem olsun, ama Uygur Türklerini göz ardı etmeyelim, görmezden gelmeyelim ve yüksek sesle bağıralım ve bu katliam bitsin.

------------------------------------------------------

Büyük İskender’in döneminde Makedonya’dan Mısır’a kadar uzanan bir imparatorluk,

Paralı askerlerinin, çoğunlukla Alman’lardan oluştuğu bir imparatorluk,

Hatta bir rivayete göre; Roma imparatorluğundan kaçan Alman askerlerin İngiltere adasına sığındığı ve o yıllarda boş olan adaya yerleşmelerine sebep olan imparatorluk,

Demokrasinin temellerinin atıldığı imparatorluk,

Aristo’nun, Eflatun’un, Sokrates’in ve daha birçok bilgenin dünyaya ilim-irfan yaydığı imparatorluk,

1832’de yeniden kurulan Yunan Krallığının ilk hükümdarı, Osmanlı ile doğu kültürü ve maneviyat adına işbirliği içinde bulunan, belki de adını Osmanlı’dan (Ottoman) alan Bavyeralı Kral Otto’nun diyarı,

Aynı yıllarda Avrupa’da güç olan İngiltere’nin ve Fransa’nın “doğu zihniyetli” diye batıya yakıştıramadığı, itip-kaktığı imparatorluk,

Bugünün Yunanistan’ı, geçmişin Roma İmparatorluğu,

Kapitalizimle resmen tuş ettirilmiştir.

İflas etti...

Yunanistan borcunu ödeyemez ise temerrüte düşecek.

Temerrüt ile maliyet yükselir ve icra işlemlerinin başlama safhasına gelinir.

Toplam 320 milyar Euro borç var.

Borcun yeniden yapılanabilmesi için;

Halkın vergisinin artırılması,

Kamu ödemelerinin kısılması,

Memur istihdamının azaltılması,

Emekli maaşlarında indirim gibi “yoksullaştıran” birçok talimat verildi.

  • Üretim yapsın, çalışsın ve borcunu kapatsın” önlem ve teşviği daha iyi olmaz mı?

  • Olmaz! Amaca ters...

Bu önlemlere Yunanistan hükümetinden gelecek cevap merakla beklendi.

İtaat edilecek miydi?..

Parlemento halk referandumuna gidilmesi kararını aldı.

Borcun yeniden yapılandırılması için yapılan önerileri;

Başbakan Aleksis Tsiprap “Onursuzca” diye nitelendirdi.

Yunanistan parlementosu ise “küçük düşürücü” buldu.

Ve referandumdan “kabul” çıkarsa istifa edeceğini açıkladı.

Tarihe baktığımızda da benzer uygulamalar olduğunu görüyoruz.

1850’lerin Hindistan’ı, 1910’ların Osmanlı’sı, Ortadoğu ve Amerika kıtasında yaşanmış örnekler gibi.

Önce borçlandır, sonra ürettirme, ithalata bağımlı kıl, geçici bir bolluk yaşat ve son olarak “sahip ol”.

İşte Yunanistan, geçmişte paralı askerin olan hizmetlin, bugün toprağına talip.

Senaryo aynı, aktörler değişiyor.

Biz de dikkatli olmalım! Dış borcumuz Yunanistan’dan az değil...

-----------------------------------------------------

Ekonomilerin yönetilmesinin sebebi ve temeli; halkın ve en küçük yapı olan ailelerin harcama yapabilme güçlerinin olmasıdır.

Aileler ihtiyaçlarını rahatlıkla talep edebilmeli.

Ailelerin talepleri; gelirlerini artırma çabalarını da beraberinde getirir.

Bu çabalar ise ülkede üretimi artırır.

Ülke üretimi kadar önemli diğer koşul; ithalatı azaltmak hatta bitirmektir.

İthalatı durdurmak; kendi iç dinamiklerimizle yaşamamız ve dışa bağımlı olmamamızı sağlar.

Halkımız, ailelerimiz zenginleşir.

Ekonomik olarak güçleniriz,

Zamanla ihracatımız artar,

Cari fazla” vermeye başlarız ve söz sahibi oluruz.

Halkımız, ailelerimiz ithal ürünleri talep etmeye devam ettiklerinde;

Döviz ile borçlanırız,

Zamanla döviz sorun olur,

Dışarıdan üretilen malları talep ettiğimizden iç üretim düşer,

İstihdam sorun olur,

İşsizlik kredi çekmeyi ve borçlanmayı getirir,

Halkın borçlanması enflasyonu artırır, sorun olur.

2014 sonu itibarıyla tüketiciye 281 milyar TL kredi verildi.

Halkın borçları bir önceki yıla göre %14 arttı.

Bu tutar sisteme kayıtlı olanlar,

Kayıt altına alınamayan borçlanma da illa ki vardır.

Kişisel borçlarımız ve toplamında ülkemizin borcu her geçen gün biraz daha artıyor.

Halkımız 2013 yılında gelirlerini 60 milyar TL artırdı, ama borcunu 72 milyar TL artırdı.

Gelirleri, geçinebilecekleri kadar bile artmıyor.

Görünen o ki problem gelir dağılımında.

Açıklanan istatistikleri doğru okumak önemli;

İki kişi bir masada, ortada bir lahmacun, biri lahmacunu yer ve doyar diğeri ise aç kalır.

Bu konunun istatistiği yapılır.

Kişi başına yarım lahmacun” düşmektedir.

Oldu mu? Olmadı ama ölçümleme bu!!!

Şimdi “Kişi başı milli gelir 10.500 USD’dir” cümlesini bir daha düşünelim...

Merkez Bankası’nın açıkladığı istikrar raporundaki açıklamaya göre;

Borçluların %40’ının aylık geliri 1.000 TL ve altı,

%25’i 1.000 TL ve 2.000 TL arasında,

%12’si 2.000 TL ve 3.000 TL arasında.

Borçlanma rasyolarında alt gelir grubunun daha fazla borçlandığı görülüyor.

Her geçen gün ülke borç artışı ile aynı oranda kişisel borçlarımızda artıyor.

Üretimi artırmak ve ithalatı durdurmak için her gün biraz daha geç kalıyoruz...

Unutmayalım ki!

Ne ithal edersek edelim, her ithalat ile mutsuzluk satın alırız.