Sene 1961...

Kendisini göremeden erken yaşta hayatını kaybeden dedem, son parasını yola veriyor ve babamı Ankara’ya, Polis Koleji sınavlarına götürüyor. Babamın başka şansı yok kazanmaktan başka ve sınavlardan başarıyla geçiyor.

Henüz 14 yaşında Polis Koleji’ne başlıyor ve o ara da babasını kaybediyor... Polis koleji, polis akademisi derken mezun oluyor ve komiser yardımcısı olarak göreve başlıyor Babam. Kurrasını çekiyor ve ilk görev yeri Erzurum çıkıyor. Arkadaşı, üzerine para verip Ankara ile değiştirir misin diyor ama Babam 'kaderimiz de ne varsa gidelim görelim' deyip teklifi geri çeviriyor ve Erzurum'da göreve başlıyor.

İdealist biri olarak her yerde bir iz bırakıyor.  Ve tayinlerle yeni şehirler farklı insanlar ile devam ediyor yoluna. 1982 senesinde annem ile evleniyor, 1983'te ağabeyim, ben de 1990 yılında hikayeye Amasya’da dahil oluyorum. Birinci yaş günümde devlet baba doğum günü hediyesi olarak Diyarbakır’a tayin ediyor bizi. 5 yaşına kadar evimizde kaleşnikof, dışarıda panzer oyuncağım oluyor. Neredeyse her gece, geceyi aydınlatan mermiler, silah sesleri ve şehitler...

Terörün en yoğun yıllarında Diyarbakır’da 4 sene görev yapıyoruz. Hayal meyal ve anlatılanlarla hatırlıyorum o günleri. Sonra Karabük yeni il olunca bizi oraya veriyorlar bu kez. Fatih'li olan babam, o taraflara yakın olmak için İstanbul ya da çevre illeri tercih listesine yazmasına rağmen rant bölgelerini bizlere vermiyorlar. 7 yıl Karabük'te kaldık. Ardından 2001 yılında deprem ile büyük hasar gören Sakarya’ya gönderildik. 7 ay prefabrikte yaşadık. Lojmanların yenilenmesi için ihale vardı hiç unutmam. Kendi kulağımla şahit olduğum bir olayı anlatayım. İhaleyi almak isteyen birkaç şirket vardı. Bunlardan biri Babama 'Müdürüm işi bize ver son model arabayı yarın kapında bil' dedi. Babama? Benim Babama rüşvet? Onca yıllık görev süresinde ne rüşvet aldı ne de alanlara göz yumdu. Benim babam sinirli biridir. Hata yapan polisi yanımızda azarladığına çok şahit oldum. Öyle kimseye eyvallahı falan yoktur. Yeri gelir milletvekine ceza yazardı. Devleti için gözünü kırpmazdı. Ailesi dahil kimseye torpil yaptırmazdı. Bu yüzden hep görev yerleri 'özellikle' seçilmişti. Hatta birgün benim lisedeki beden eğitimi hocamın arabasını çekmişlerdi. Hocam da bana gelmişti şu işi halledebilir misin diye. Sanki Babamın huyunu bilmiyormuş gibi lafını açında iyice bi kalaylamıştı beni.

Yine bir gün Sakarya’da görev yaparken, Babam makamda imza attığı sırada gözünde şimşekler çakıyor. Hemen hastaneye gidiyoruz. Doktorlar katarak ameliyatı diyor. Ameliyat çok basit diyorlar ama strese bağlı yüzde 50’nin üzerinde görme kaybı yaşıyor. Daha sonra ise emekli oldu işte. Şu an her gün mesaiye gider gibi Bostancı’dan Adalar vapuruna binip arkadaşlarıyla vakit geçiriyor. Bazen yolda denk geliyoruz Babamla. Ama gözleri seçemiyor beni. Meslek aşkının ona bıraktığı bir hatıra...

Çocukken pek anlamıyor insan. Koskoca emniyet müdürü niye başkaları torpil yapıyor da o yapmıyor diyordum. Ama yaş geçtikçe daha anlıyor insan. İyi ki onun oğluyum diyorum. Baba olunca belki daha iyi anlayacağım. Rabbim başımızdan eksik etmesin onu. Herkesin ailesine uzun ömürler versin. Rahmetli olanların da mekanı cennet olsun ve sabırlar versin.

Şu an ABD’de gazetecilik yapıyorum, kendim deniyorum bazı şeyleri. O bana torpil yaptırıp hazıra kondurabilirdi ama, iyi ki kendi tırnaklarımla çabalıyorum. Bu yazıyı gecenin ikisinde bir haberi okuduktan sonra yazmak, ufak da olsa kendisinden bahsetmek istedim. Haberde FETÖ’den emniyet müdürü olarak ihraç edilen kişi: " İstanbul’da 120 tane emniyet müdürü vardı. Bunlardan 75-80’i cemaattendi. Türkiye genelinde ise bu oran rütbelilerde yüzde 70’in altına düşmez. Polis memurlarında da yüzde 50’nin altında olacağını sanmıyorum " şeklindeki açıklamasıydı...

Bu rakamlara kimsenin şaşıracağını sanmıyorum. Her yere o kadar sızmışlardı diyebilirsiniz fakat en çok ele geçirdikleri yerlerden biri Eminyetti. Öyle ele geçirdiler ki güzelim polis akademisi bunlar yüzünden kapatıldı. Bir kısmınız ama izin verdiler de buralara gelindi diyebilirsiniz. Evet haklısınız. Ders çıkarılması gereken, pişman olunan ve artık farkına varılan bir süreçteyiz. Geçmişte biz demiştik diye tartışmaya gerek yok birlik olup ileriye bakmamız gerekiyor.