Sevgili okurlarım, her sabah olduğu gibi sahile yüzmeye gitmiştim ve bir grup bayan arkadaş da yüzmeye gelmişlerdi. Onlarla günaydınla başlayan sohbetimiz kısada olsa güzeldi. Gruptaki sözcü bayan arkadaş beni Konyaaltı Alevi Kültür Derneğine davet etti. Orada bulunan bayan arkadaşların hepsine kartvizitimi verdim. Derneklerine gelmek içinde söz verdim!..
Aradan bir hafta geçmişti ve hala sözümü yerine getirememiştim çok mahcup bir şekilde Derneğe davet eden arkadaşın yanına kadar gittim ve: “Lütfen kusuruma bakmayın, vakit bulup Derneğinize gelemedim. Ama sözümü yerine getireceğim ve en kısa bir zamanda geleceğim.” Dedim.
Arkadaş hiç beklemediğim ummadığım şaşırtıcı bir tepkiyle geldi: “ Ben sizi derneğimize davet ettim. Fakat sen Şeriatı savunuyorsun. Derneğimizde seni düşüncelerini benimseyip savunacak kimse yok. Bizim yaşam tarzımız düşünce anlayışımız o türden düşüncelere tamamen ters.” Dedi.
Oysa sözcü bayan arkadaşla bir önceki sohbetimizde bütün renklerden yana olduğumu. Türkiye’nin mozaik bir ülke olduğunu ve mozaik taşlar kırılırsa asırlar boyu farklı kültürleri bir arada barındırmış olan vatanımın genetiğiyle oynanacağını söylemiştim. Tahminimde ne kadar doğruydum bilmiyordum.  Fakat sanıyorum kartvizitimin üzerinde yazan Müslümanız (!) Elhamdülillah adlı kitabımdan bu kanıya varmışlardı!..
Söylenen sözler karşısında ne söyleyeceğimi bilemiyordum. O anda adeta sinir küpüne kadar inmiştim. Sakinliğimi korumaya çalışarak: “Doğru ben Alevi değilim. Müslüman bir ailenin çocuğuyum. Allaha ve Kurana inanıyorum. Bildiğim kadarıyla Alevilerde Allaha ve Kurana inanıyorlar. Siz Alevi Kültür Derneğini hangi amaçla kurdunuz ve neleri savunmak için kurdunuz? İnsanları ayrıştırıp ayrımcılık yapmak için kurduysanız yaşamım boyunca ayrımcılığın karşısında durdum. Ayrıca sizler tarafından savunulmaya ihtiyacım yok. Sarf ettiğiniz sözlerinizi yanlış bir kadına yaptınız. Ben ayaklarının üzerine sağlam basan alın teriyle el emeğiyle hayatını idame eden kadınlardanım.” Dedim. 
Yaşımla alakalı olan tecrübe miydi? 
Yoksa çok kuvvetli altıncı his miydi? 
Bilmiyorum, ama tahminimde doğru çıkmıştım. Bayan arkadaşım: “Kitabınızın başlığı Müslümanız (!) Elhamdülillah. Buna rağmen siz şeriatı savunduğunuzu inkar mı ediyorsunuz? Yazık, inanın çok yazık.” Dedi.
Kadın sabah sabah moralimin tam ortasına etmişti. Öfkemi bastırmaya çalışıyordum. Başarılı olduğum söylenemezdi. Öfkeli bir ses tonuyla: “Hanımefendi sizler gibi düşünen insanları hiçbir zaman anlamadım anlamak içinde kendimi çok fazla zorlamıyorum. Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Yurt dışındaki Türk düşmanları İslam düşmanları yetmedi şimdide sizler mi başladınız? Size tavsiyem İslam düşmanlığı yapmadan önce kulaktan dolma başkalarının laflarıyla değil de Allah’ı görmek için Kuran’ı beni tanımak içinde kitabımı okuyun.” Dedim.
Sanıyorum hanımefendi sarf ettiği sözler karşısında bu kadar tepki alacağını düşünmemişti. Kaç yıldır sahile geliyorum. Yakınına oturduklarıma günaydın der iki saat yüzer evime dönerim. Duydukları karşısında ne söyleyeceğini şaşıran bayan: “Sanıyorum biz seni yanlış anladık. Aslında o kadarda katı olmak istemiyordum. Kitabınızın başlığını okuyunca öyle bir kanıya varmıştık. Kusurumuza bakmayın.” Diyerek bocaladı.
Aslında yanlış falan anlamamıştı. İslam’a karşı farklılıklara karşı duygularını düşüncelerini açıkça ortaya atmıştı. Atıf atanın gözlerine içine bakıp: “Yanlış anladığınızı sanmıyorum. Yabancı ülkelerde sizin zihniyetinizde sayısı fazla insanlar tanıdım. Sizin yaptığınız insanları Dininden Dilinden Irkından Renginden Mezhebinden dolayı ayrı tutmaktır. Tavsiyem, bir siyah beyazı gözünüzün önüne alın birde bütün renkleri sizce hangisi daha ahenkli? Bence bütün renkler. Sizler bütün renkleri olduğu gibi kabul etmediğiniz sürece dernek yönetemezsiniz.” Dedim ve aralarından ayrıldım.
Fakat bu sözlü düelloyu burada bırakmadım sözcü bayana baştan söz vermiş olduğum gibi bir hafta geçtikten sonra tarif ettiği adrese gittim. Resepsiyonda çalışan kızımıza gelme sebebimi iki kez anlatmamak adına yetkili kişiyi sordum. Kızımız telefon görüşmesinden sonra yetkili bayanın şehir dışında olduğunu söyledi. Diğer yetkilinin telefonda olduğunu anlatmak istediğimi ona anlatabileceğimi söyledi. Olanları anlattığım Yönetici: “Öyle bir durum yok. Derneğimizde bütün düşüncelere yer vardır. Bayan arkadaş saçmalamış. Siz telefonunuzu bırakın döndüğümde sizi arayacağım.” Dedi.
Dernek yetkililerine imzalamış olduğum kitabımı ve kartvizitimi resepsiyonda çalışan kızımıza teslim ederek oradan ayrıldım!.. 
Dernek yöneticisi tekrar dönecek miydi?
Yapılan yanlış dolu hatayı düzeltecek miydi? 
Bilmiyordum, ama o tür düşünce taşıyan insanların konuşmalarına çok şahit olmuşluğum vardı. Allaha inanmak için gönül gözümüzü açıp canlı cansız her şeyi keşif etmek yeterliydi. İçerde ve dışarıda bu kadar Türk düşmanı bu kadar İslam düşmanı varsa oturup bunun hesabını yapmakla sorumluyuz. Din Dil Irk Renk Mezhep ayrımı yapmadan 80 milyon Türk Milleti olarak nerelerde yanlış yaptıkta toplumumuzun bazı kesimler bu hale geldi? Gelecek olan nesillerimiz adına vicdanımızı yüreğimizi sorgulamak zorundayız değil mi?..
Sevgi ve saygılarımla