Sevgili okurlarım merhaba, Çarşamba pazarına çıktığımda: “Günaydın, kolay gelsin, iyi günler” demeden geçmiyorum. Antalya’ya ilk geldiğim dönemlerde apartmanda yaşadığım zorlukların yanı sıra uyum sorunumu çoğunluk biliyor. Diyarbakırlı pazarcıdan çemen almıştım tadını tazeliğini çok beğenmiştim. O günden sonra baharatları çemeni her Çarşamba ondan alıyorum. Bayıldığım Kürt aksanıyla bazen sohbetimiz oluyor. Flemençe aksanımı ben kısa sürede düzeltmiştim. Oysa o Güneydoğu adetini aksanını Antalya’ya taşımıştı!.. 

Kolay gelsin sözüme karşılık: “Kaç yıldır pazarımıza gelmektesin gülen yüzünü bizlerden esirgemiyorsun. Sen mahallemizin gururusun. Sen hep böyle kal olur mu?” Diyen doğallığını yitirmemiş Doğusundan Batısına Güneyinden Kuzeyine ülkem insanının katıksız duruşunu seviyorum.  

Ülkemizde yaşanan terör olaylarından sonra çocuklar okusunlar iyi bir gelecek sahibi olup kimseye muhtaç olmasınlar amacıyla pazarcılık yapan Diyarbakırlı baba el emeğiyle evine ekmek götürüyordu gururluydu. Babamda aynı düşünceyle Ana-vatanını terk edip Gurbeti ikinci vatanı yapmıştı. Diyarbakırlı babanın yapmacık olmayan içten yürekten sözleri karşısında utanmıştım yüzüm kızarmıştı: “Güzel sözlerinizle beni utandırdınız. Siz gurur duyulacak bir babasınız. Çocuklarınızın geleceği adına fedakarlığınız, iyi okullarda okutmak onurlu bir görev ne mutlu ki, sizin gibi bir babaları var.” Dedim. 
Yaşadığım şehirde Doğu ve Güneydoğudan gelme zengin ağalar var. Haddim değil, ama Türkiye geneline dağılıp para üstüne para katmak için dağıldıkları büyük şehirler yerine kendi illerinde ilçelerinde köylerinde iş yapmış olsalardı Doğu ve Güneydoğu bu kadar geri kalır mıydı?
Neden bilmiyorum, ama yazılı basında görsel basında birkaç kişinin üstünde dönen birkaç kişinin sorumlu gösterildiği ülkemde küçük esnafımızdan büyük iş adamlarımıza kadar sorumlu. Öğretmenlerimizden profesörlerimize kadar, çöpçülerimizden avukatlarımıza kadar, pazarcılarımızdan patronlarımıza kadar, a parti b parti ayrımı yapmadan seçilmiş köy muhtarlarımızdan 600 milletvekillerimize kadar ülkemizde pozitif veya negatif olaylardan hepimiz sorumlu değil miyiz?
Dünyada hiçbir ülke tanımıyorum ki, kendi ülkesi çıkarlarının dışında hareket etsin. Asırlardır yaşadığımız bu coğrafyada biz birbirimize kenetlenemezsek birileri çıkarları uğruna ülkemizi darma dağın eder. Gittiğim her yerde konuştuğum her ortamda çaresizliğin imkansızlığın ayrımcılığın tutarsızlığın sezgileriyle karşılaşıyorum. Ülkemin toprakları dört mevsimiyle din dil ırk renk mezhep farklılıklarıyla renkli kişilikleriyle illerimizde ilçelerimizde köylerimizde bizlere özgü geçmişimizle birbirimize bağlamıyor mu?
Bu bağları koparmaya çalışan kim olursa olsun karşılarında durup zor gönleri birbirimizi yermeden neden hep birlikte çareler aramıyoruz üretmiyoruz?
Yıllarca yalnız başına yaşama mücadelesi ayakta kalma mücadelesi vermiş bir kadın olarak ben imkansızlıklara inanmıyorum. Bilerek ya da bilmeyerek imkansızlıkları yaratan insanları ciddiye almanın bizi yarı yolda bırakacağına inanıyorum. Kavşağın sonu uzun olabilir, ama hep düz yola çıkıyor. Düz yola çıkmamızın tek bir yolu var genç nesillerimizi geleceğe eğitmek öğretmek. Eğitime öğrenime önce evimizden çevremizden ikamet yerimizden başlamak zorundayız. Bizler vatandaş olarak asli asıl görevimizin farkında mıyız? 

Farkı fark edip farkındalığın sonucu sonsuza kadar cennet ülkemizde birlikte cenneti yaşamaktır yaşatmaktır. Seçimse bizim…
Sevgi ve saygılarımla