Sevgili okurlarım, sizlerle hem güleceğiniz hem de çok üzüleceğiniz bir gerçeği paylaşmak istiyorum. Bir dostumdan E-posta olarak gelen önemli bir dosyayı açamıyorum. Güzel insana: “Yolladığınız dosyanızı açamıyorum. Soruna bakıp bana ne olduğunu bildirir misiniz? Dedim.
Espri miydi? 
İltifat mıydı? 
Hakaret miydi? 
Yoksa inceden inceye vurmak mıydı? 
Bilmiyordum, ama: “Sorun sende be güzelim. Kalbinin kapısı pas tutmuş. Tıpkı kalbinin kapısı gibi internet'inde pas tutmuş. Tahminim o ki, bu durumdan dolayı internetinde etkileniyor ve zor açılıyor.” dedi.
Eğer ki, kendisini uzun zamandır tanımamış olsam amacının farklı olduğunu düşüneceğim. Fakat ortada onun bu tavrını yanlış anlayabileceğim en ufak bir hata en ufak bir durum yoktu. Hatta kendisini yanlış anlamam söz konusu dahi olamazdı. Tavrına üzüldüğümü fazla belli etmeden: “Espri anlayışınıza hayranım lakin göndermiş olduğunuz dosyayı gerçekten açamıyorum. Soruna bakıp gerekeni yaparsanız sevinirim” dedim.
İçten içe kendisine kızmama rağmen sorduğum soruma cevap vermek yerine aynı tarzda devam ediyordu: “Yaşın gelmiş otuz altıya yolun yarısını geçip gidiyorsun, ama kalbinin kapısı hala herkese kapalı. Antalya gibi gelişmiş bir şehirde yaşıyorsun ve kendine bir horoz bulamıyorsun” dedi. 
Bu konuşmalara öfkelenmeye başlamıştım. İnternet kanalıyla yazıştığımız için yüzümün gözlerimin ifadesini göremiyordu: “Yahu ne otuz altısı, elli üç yaşına geldim. Arayanlar Mevla’sını da bulur belasını da bulur ben belamı bulmak istemiyorum. Ayrıca Antalya aşırı sıcak ve nemli bir şehrimiz ben kendi kokumu kendi kahrımı çekemiyorum. Bu yaştan sonra başkasının kokusunu ve kahrını çekemem” dedim.
Soruma hala cevap alamıyordum. Güzel dostum beni imbalın başına (İmbal harmanda öküzlerin yürümesi için kullanılan ucu mıhlı ve keskin değnektir) çıkarmaya kararlı gibiydi: “Sana bir şey soracağım, ama doğruyu söyle ve ne olursun bana kızma. Vallahi billahi çok güzel ve akıllı bir kadınsın. Yazıyorsun çiziyorsun. Dürüst bir savaşçısın. Yol yordam biliyorsun fakat hala yalnızsın. Sen lezbiyen misin? dedi.
Dost bildiğim arkadaşın bu sorusu karşısında adeta öfkemden gülme krizine girmiştim. Antalya'ya ilk geldiğim dönemlerdi Hollandalı gelinimle birlikte gelmiştik. Bizim bina aşırı ses çıkartıyordu ve apartmanımızda çıt çıksa duyuluyordu. Gelinime şehri gezdireceğim beraber binadan dışarı çıkıyoruz. Gaydırı Guppak Cemilelerin birisi bir diğerine: “Şimdide manitasını getirmiş.” diye dedi kodu ediyordu.
Bu sözlere kulaklarımı tıkamaya çalışsam da o an yüreğim ağlıyordu benliğim ağrıyordu. Ah Ana-vatanımda yalnız yaşamak zorunda kaldığım sevdiğim sevdam. Dalgalı saçlarımı kanserin zaruretinden kısa tutup yaşımdan dolayı da boyamadığım her beyaz telinde bin bir hatıralar saklayan gri saçlarım. Beni her renge sokmaya çalışan Gaydırı Guppak Cemilelerin gözünde lezbiyende olmuştum. Fakat normal karşılamam gerekiyordu. Çünkü o türden kadınlar gelinine içten samimi: "Liefje-Elmasım. Schatje-Kıymetlim." Demeye yürekleri yetmiyordu!..
Sarf edilen o sözden sonra gizli gizli ağladığım geceleri biliyorum. Saçlarımın kısa oluşu, yalnız başıma kimsenin dalgası gölgesi altında yaşamıyor oluşum. Fırsat vermeden dik duruşum komşularımın yapıştırdığı lezbiyen damgasına sebebiyet vermiş oluyordu. Artık o laflara gülüyorum. Şuan gelinim beni okuyorsa kesin acı acı gülüyordur. Bunun yanı sırada: “İleride ben annen gibi bir kadın olmak istiyorum.” dediği oğluma daha sıkı sarılıyordur!..  
Dostum bildiğim bu soruyla gelmişse tanımayanların lezbiyen yakıştırmasını çok görmemem gerekiyordu. Meraklılara, merdiven altı meramınızı gidermek istiyorsanız içten bir gülüşle yürekten bir merhabanız yeterli. Yetersizliğinizi masumların üzerinde denemeye kalkışmayın. Yarınlarda taşıyamayacağınız yükün altında kalmadan önce başkalarına kötülük yapmaktan vazgeçin. Yaradan yolunda yar olanlara vicdanınızı temizleyip yaren olmayı yüreğinizi açıp yüz yüze (yarenlik) sohbet etmeyi öğrenin ve deneyin…
Sevgi ve saygılarımla