Sevgili okuyucularım yaşadığımız dünyada nefes aldığımız her an çok kıymetli. Hayat devam ederken; özgüven ve cesaretimiz bizi daha fazla başarıya ulaştırır ve yolumuza çıkan engelleri de aşmamızda bize yardımcı olur.

Yazıma cesaretin tanımını yapmakla başlamak istiyorum.
Cesaret; kişinin karşılaştığı herhangi bir güçlükle baş edebileceğine inanarak, elindeki tüm olanakları akıl ölçüsünde kullanmak olarak tanımlanabilir. 
Bende bu günlerde hayatın içinde vaar oluş cesaretimi yaşıyorum...bir anda hayatınızı etkileyecek sağlık sorununuzun sizi kontrol altına alması hiç kolay değil...evet; sağlık çok önemli...aman okuyucularım kendinizi hiç ama hiç ihmal etmeyin...çünkü; yaşamın hareketi sağlıkla... konuyu fazla uzatmak istemiyorum...tüm şifa bekleyen okuyucularıma şifalar dilerim...
 
Evet, içinizdeki o cesareti her daim görün, hiç korkmayın ve inanarak yol alın…
Benim bir başucu cümlem vardır “kaderimiz içimizde yaşıyor, onu görecek cesaretimiz olsun yeter”…

Cesaret; akılsız bir şekilde gücün yetmeyeceği bir duruma karşı koymak değildir. Düşünün ki; çok cesaretlisiniz ve bir aslan kafesine giriyorsunuz ve aslan tarafından feci şekilde parçalanıyorsunuz. Düşünmek bile istemiyorum! Şimdi sahip olduğunuz şey cesaret mi oluyor? Elbette ki hayır. Yaptığımız anlık atak sadece bir ahmaklık ve akılsızlık oluyor. Her konuda anlık doğru kararlar tabii ki hayatımızı etkiliyor.  
Neyse;
Evet, hayata hep pozitif bakacağız. İnanın o zaman her şeyin üstesinden gelebiliyoruz. Tabii ki pozitif bakarken akıl ve duygularımıza yenilmeden. Hatta karşımızdaki bizi bu konuda eleştiren kişilere de fazla söyleyecek söz bırakmadan. Hani hep denir ya “aaa… Sen ne kadar temiz kalpli ve safsın”…bana söyleyen o kadar çok kişi olmuştur ki; akıllara ziyan. İyilik ve yardımsever duyguların “sen ne kadar safsın” boyutuna getirilmesini hiçbir zaman hazım edememişimdir.

Ben hayata bakış ve yaşayış felsefemi şöyle kodlamışımdır.
Moral + sabır +inanç = mutluluk
Bu bizim formülümüz ise karşımızda koca dağlar bile duramaz.
Kıssadan hisse… Diyerek sizinle öğretici bir hikayeyi paylaşmak istiyorum.
Neden mi?
İçinden çıkarılacak o kadar güzel öğretiler var ki; ben her okuduğumda tekrar tekrar okumak istemişimdir hep…

Siz okuyucularımıza da öğretici olacağını düşündüğüm için yazıyorum...

KARDELEN ÇİÇEĞİ

Kardelen çiçeği, etrafındakilerin dostlarının anlatımıyla güneşe aşık olur. Aslında hayatında güneşi hiç görmemiştir. Çünkü bilir ki güneşi gördüğü an canından olacaktır. Ama bu aşk içinde öyle büyür öyle büyür ki; artık dayanılmaz bir hal alır ve Allah’a dua eder, bana bir defacıkta olsun güneşi görmeyi nasip et diye.
Ve bir gün dayanamaz Allah’ın huzuruna çıkar ve şöyle der;
Allah’ım güneşi görmem için bana izin ver.
Allah’ta ona şöyle seslenir;
Ey kardelen bilmez misin ki; sen narin bir çiçeksin ve güneşle karşılaştığın an canından olabilirsin. İyi düşün sana 2 gün mühlet veriyorum, ya güneş ya canın.
Kardelen yüce rabbinin huzurundan ayrılır ve düşünür. Ama içindeki güneş sevdası adeta onu içten içe kemirir. 2. günün sonunda Rabbinin huzuruna çıkar ve şöyle der;
Bu aşk beni öyle büyüledi ki; güneşi görmek için can atıyorum. Allah’ta ona;
Cesaretini takdir ederim ey kardelen ama bir yandan da üzülürüm, çünkü canından olacaksın der ve kardelen güneşi görmenin aşkıyla tutuşurken karın üstüne çıkmaya karar verir.

Tam o beyaz karın içinden kafasını çıkardığı an güneşi görür, ama ona daha önce söylendiği gibi canından olur.

Bu olay herkesin kalbinde yer eder. Herkes çocuklarına ve torunlarına bu olayı anlatır, nasihatte bulunurlar.

“Eğer günün birinde aşık olursan, birini çok seversen, KARDELEN gibi cesaretli ol.” ve

“Eğer KARDELEN kadar cesaretin yoksa sakın Aşık olma!” Derler...

Aşk; sadece duygusal nitelik olarak adlandırılmasın. Cesaretle yapılan her his ve fiziksel harekette zaten aşk vardır. Siz anladınız değerli okuyucularım…

Cesaretinizi akıllıca kullanarak, sevgiyle ve sağlıkla kalın…

Zambak Karabay