“Bizim bir iki mucize isme değil

mucize bir kuşağa ihtiyacımız var”

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en başarılı akademisyenler arasında yer alan Profesör Selçuk Şirin bir memleket sevdalısı. Türkiye için projeler yapıyor her fırsatını bulduğunda da İstanbul’a, Kars’a gelip memleket hasreti gideriyor. Selçuk Şirin New York Üniversitesi’nde J. K. Javits Kürsü Profesörü. Hürriyet’teki köşe yazılarıyla da en çok okunanlar arasında. 15 Temmuz darbe girişiminden önce İtiraz Et, Hayal Kur, İlerle! Başlıklı TED videosu ile tüm Türkiye’nin dikkatini çekmiş ve tanımayanların da tanıması bu sunumla gerçekleşmişti. Yine geçtiğimiz günlerde New York’ta düzenlenen 41. Öğrenci Konferansı Birleşmiş Milletler Genel Kurul Salonu’ndaki 1 saatlik konuşmasını mülteci çocukların sorunlarına ayırdı ve ABD basınında geniş yer buldu. 

Selçuk Hoca’nın son kitabı “Bir Türkiye Hayali” geçen hafta çıktı. Kitap, Babası Ali Şirin’e ve Bir Türkiye hayalinin peşine düşüp ıssız dağ başlarında mucizeler yaratan tüm köy öğretmenlerine adanmış. Tek solukta okuduğum kitabı, Selçuk Hoca ‘nın Türkiye Hayalini konuştuk…

Selçuk Hocam yeni kitabınız Bir Türkiye Hayali çıktı. Hayırlı olsun. Bize bu kitaptan biraz bahsedebilir misiniz?

Bir Türkiye Hayali’ni insanları yüreklendirmek için yazdım. Yarının bugünden daha iyi olacağına olan inancı pekiştirmek için yazdım. Bir önceki kitabım Yol Ayrımındaki Türkiye’yi daha ziyade sorunları teşhiz etmek için yazmıştım. Ama her iki kitap da aslında Türkiye’nin 10 bin dolardan 20 bin dolara nasıl çıkacağına dair bir yol haritası olarak hazırlandı. Eğitimden güveliğe, kalkınmadan siyasete pek çok alanda bu büyük atılımı yapmak için ilk kitapta karar vericilere seslenmiştim. Bu ikinci kitap da ise siyasetçilere, karar vericilere seslenmek yerine doğrudan anne babalara, öğretmenlere, gençlere seslenmeyi seçtim. Yine kalkınma, ekonomi, siyaset ve toplumsal sorunlar var kitabın odağında ama bu sefer biraz daha somut çözüm odaklı baktım meselelere. 

Önce Yol Ayrımındaki Türkiye şimdi ise Bir Türkiye Hayali…

Bu kitap bir umut projesi benim için. Türkiye’de son dönemde bir hayal kıtlığı yaşanıyor. İnsanlar yarının bugünden daha iyi olacağına dair ümidi yitirirse hayat çekilmez olur. O nedenle bu kitapta çocuk yetiştiren ebeveynlere, ders veren öğretmenlere, geleceğini kurma telaşındaki gençlere cesaret vermek, yol arkadaşlığı yapmak istiyorum. Onlara yeni bir hikayeye daha umutlu başlamaları için bir çağrıda bulunuyorum. Çünkü Türkiye’nin biriken sorunlarını artık hepimiz biliyoruz, benim onları tekrar etmeme gerek yok. Moral bozmaya ise hiç gerek yok. O nedenle ben bu kitapta karamsarlığı azaltmak, ümidi çoğaltmak için elime kalemi aldım. Çünkü çaresiz hiç bir derdi yok. Türkiye’nin tüm sorunlarının çaresi yine Türkiye’de var. Çare biziz. Zaten kitabın son bölümünün başlığı da bu. Ümitliyim. 

Selçuk Şirin’in nasıl bir Türkiye hayali var?

Çok yalın bir Türkiye hayalim var. İnsanların çocuklarına daha güzel bir ülke bırakacaklarına inandığı bir Türkiye hayal ediyorum. İnsanların özgürce kendini ifade ettiği, herkesin adil rekabete inandığı bir Türkiye. Refah seviyesi de yaşam kalitesi de zaten bu saydıklarımla doğal olarak yükselecektir. O nedenle o boyutlara hiç girmiyorum.

ABD’de yaşayan Türkler buraya uzaktan bakar özler, dertlenir fakat ben rahatım der biraz bireyselleşmiş bencilleşmiştir. Fakat siz ABD’de gazetede köşe yazabilirsiniz fakat Türkiye’de yazıyorsunuz ve burada güzel şeyler olmasını istiyorsunuz. Neden yeterince ülke biraz uzak kalayım demiyorsunuz? Ülke sevgimize helal olsun hocam. Taktir ediyorum.

Vallahi 20 yılı geçti burada yaşıyorum ve ben de bekliyorum bu sevda biraz azalsın diye ama olmuyor Anıl. Oysa Tanpınar’ın dediği gibi Türkiye yoruyor kendisini seveni. Başkaca bir uğraş da bırakmıyor geriye. Biliyorsundur Amerika’da full time bir işim var, üniversitede ders veriyorum, ekmeğimi İngilizce yazarak kazanıyorum. Burada da aktif bir yazarlık faaliyetim var. ABD’de de bir kitabım çıktı Müslüman çocuklar üzerine. Yakında Suriyeli mülteciler üzerine de geniş bir rapor yayınladım. Yani işim çok burada ama işte Bir Türkiye Hayali kitabının önsözünde de yazdığım gibi ben Türkiye’den çıksam da Türkiye benden çımıyor. Bence en iyisi bu söyleşiyi okuyanlar kitabın önsözüne bir göz atsın. Çünkü orada tam da bu soruya yanıt aradım. Kitabı almasalar da gidip bir kitapçıda önsözü bulup okusunlar. Orada derdimi anlatıyorum. 

ABD’nin en başarılı okullarından New York Üniversitesi’ndesiniz. Türkiye’ye gelip burada bir şeyler yapmayı istiyor musunuz?

Zaten yazları orada yaşıyorum. Fiili olarak her yıl 3-4 orada geçiyor. Ayrıca Türkiye’de epey araştırma da yapıyorum. Dersler de veriyorum daha ziyade online olarak katılarak. Teknolojinin bu kadar ilerlediği bir dönemde bir yere hizmet etmek için coğrafya artık size bir engel değil. Yeterki içinizde bir çalışma arzusu olsun. Bir yol hep bulunur.  

Selçuk Hocam eğitimin önemini her fırsatta vurguluyor ve ekmek, su gibi önemli diyorsunuz. PISA sonuçları açıklandı ve biz gene sonlardayız. Ne olacak Türk eğitim sistemi?

Dünyada bir yarış var. Kim evlatlarını yeni ekonomik rekabete daha iyi hazırlarsa o ülke bir adım öne gidecek. Geride kalanlar da birbirini yiyecek. Bu kadar basit bir denklem bu yani. Ve en son açıklanan uluslararası verilere göre bizim çocuklar bırakın yerinde saymayı, geriye gidiyor. Dünyanın ilk 20 ekonomisiyiz ama çocuklarımız ilk 50 ülke arasında yok. Ötesi var mı...hesap ortada. O halde ne yapmalı? İşe eğitimde reformla balşamalı. Bunun da ne olacağı belli. Verilerden yola çıkıp sorunları belirleyeceğiz, sonra o sorunların üstüne bilimsel yöntemle gidip model okullar ortaya çıkartarak reformu ülke geneline yayacağız. Bütün bunların olabilmesi için de önce sorunu kabul etmemiz gerekiyor. Şu an türkiye’de hala sorunun boyutunu inkar var. Oysa hep diyorum bizim okullar 12 yılda İstiklal Marşı’nı makamıyla okumayı öğetemiyor. Aynı şekilde 10 yıl İngilizce dersi alıp 10 kelime bilmeden mezun oluyor çocuklarımız. İmam Hatipler’de onlarca saat Arapça dersi alıp, Arapça konuşamaıyor çocuklarımız. Buradan sizin aracılığınızla bir kere daha tekrar edeyim. Her geçen gün sorun daha da büyüyor. Zaman daha da azalıyor. Türkiye nüfusunun yarısı 30 yaşın altında. O nedenle aklımızı başımıza toplayıp bir an önce eğitimi ciddiye almalıyız. Başta okulöncesi eğitimden başlayarak çocuklarımıza dünya standartlarında iyi eğitim vermeliyiz.  

Başarılı olmak için iyi bir okul şart mı? Siz en başarısız liselerin birinden mezun oldunuz nasıl oldu da başardınız? 

Lise de üniversite de çok geç. Şart olan iyi bir okulöncesi eğitim kurumu. Şart olan iyi bir ilkokul. Sonrası vasat olsa da çocuk temeliyle toparlıyor zaten. Bana gelince evet Türkiye’nin en başarısız okullarında okudum ama benim en büyük şansım ailemdi. Bir kere bana büyük hayaller kurmak için cesaret verdiler. İkincisi o hayalleri gerçekleştirmek için olanak sundular. Köydeydik ama evde büyük bir kütüphane vardı. Hiç bir zaman evimizde kitap, gazete, dergi eksik olmadı. Bir de önenmli bir şey daha vardır bizim kültürde. Çocuklar insan yerine konulur. Köyde sofraya oturmakla ölçülür bu. Fikrinin sorulmasıyla test edilir. Ben kendimi bildim bileli bizim evde beni ilgilendiren kararlarda fikrim hep soruldu. Büyüklerin sofrasında bana da yer verilirdi. O sofralar da bir okul sonuçta. Bütün bunların kıymetini yıllar sonra çocuk gelişimini okurken anladım. Bizimkilerin bildiği bir şey varmış demek. 

Babanız Ali Şirin eğitimci. 5 kardeşin beşi de güzel yerlerde. Babanızın eğitimci olmasının elbet vardır katkısı…

Evet babam bir köy öğretmenidir. Şimdi emekli. Biz 5 kardeşiz. Hepsi okudu üniversite mezunu, çoğumuzun yüksek lisansı var. Annem çok çalışkan ve disiplinli biridir. Bizim okul hayatındaki başarımızın sebebi eğer babam ise iş hayatındaki başarımızı annemin bize kazandırdığı çalışma disiplin ve azmine borçluyuz. Bunları söylerken şunu da ifde edeyim: Etrafıma bakınca her tarafta bizim gibi kökü köyde olan, dişiyle tırnağıyla hakkıyla bir yere gelmiş pek çok aile var. Yani bizim hikaye aslında bir kuşağın köyden kente geliş hikayesi.

Trump’lı Amerika Birleşik Devletleri diğer dünya ülkeleri ile nasıl geçinecek?

Trump hakkında uzun vadeli yorum yapan, şöyle olacak böyle olacak diyen büyük risk alır. Kimse bilmiyor ne olacağını. Trump döneminin kilit kavramı öngörülemezlik. Her an her şey olabilir. Sıkıntı da bu. Ben iyi olacağını ümit ediyorum. 

Her fırsatta Türkiye’ye geliyorsunuz Hocam. Memleket hasreti biten bir şey değil öyle değil mi?

İnsanın gerçek memleketi rüyalarını geçirdiği yerdir. Benim rüyalarımda hala bizim köydeki evin önünde uzanan ova var. Karşıdaki çamlık, ovayı yarıp geçen Kura Nehri...Miami de LA de elbette güzel ama bana güzel değil. Memlekete gitmediğim her yılı eksik sayarım ben. 

Kars memleketiniz… Avrupa yerine Kars’a gidin diyorsunuz. Memleket güzel fakat yerli de yabancı da tursit az nasıl olacak? 

Turizm konusunda yeni kitapta bir analiz var. Orada da analtıyorum. Önemli olan sayı değil, gelen turist başına harcanan para. Bize çok turist geliyor ama para bırakmıyor. Başka yerlere gidenin yarısı kadar bile bırakmıyor. Bunu değiştirmek için sunduğumuz hizmetlerin kalitesini ve çeşidini arttırmamız lazım. Kars’a gelince. Aslında becerebilsek bir tek Ani Harabeleri bile Kars’ın ekonomisini ikiye katlar. Rus evler, Kars Kalesi, Çıldır Gölü, Ardahan Kalesi sonra Yalnızçam ve Sarıkamış’taki muhteşem kayak tesisleri... Yani doğal kaynak var, tarihi miras var ama işte bütün bunları bir araya getirip bir marka, bir hikaye yaratmak için aykırı düşünen tasarımcılara ihtiyacımız var. Onları ürkütüp sindirirsek ortaya katma değeri yüksek turizmde çalışacak kalifiye eleman çıkmıyor. O yüzden kitapta uzun uzun itiraz edenlere sahip çıkın diyorum, yeni ekonomi büyük hayalleri olanların sırtında yükseliyor. 

Ekonomik olarak Türkiye zorlu günlerden geçiyor. Esnaf, iş adamı, yurttaş zor durumda… Sizce nasıl olacak önümüzdeki 1 yıl Türkiye için?

Türkiye gibi zaten bir yığın birikmiş sorunu olan, içeride kamplara ayrılmış bir ülkenin 6 ayda bir seçime gitmesi hayra alamet değil. Bizim bir an önce seçimsiz bir döneme geçmemiz gerek. Bu kadar siyasallaşma iyi bir şey değil. Ve evet bütün bu siyasal kamplaşmanın ekonomik bir bedeli var. Önümüzdeki bir yılda değil önümüzdeki 10 yılda şu son bir yılda yaşadığımız sıkıntıları yaşamak istemiyorsak biran an evvel yapısla reformları hayata geçirmemiz gerekiyor. Bu reformların ne olduğunu tüm partiler aşağı yukarı aynı kelimelerle seçim beyannamelerinde anlattı. Temel özgürlüklerin önünü açmadan, adil rekabeti inşaa etmeden, kaliteli eğitim sistemi kurmadan bizim bu sıkıntılardan uzun vadede kurtulmamız mümkün değil. 

ABD’de Hamdi Ulukaya’nın Chobani gibi çok kıymetli değerler var. Bunlar nasıl artar. Hem ABD’de hem Türkiye’de…

Keşke Türkiye’deki her genç Hamdi Ulukaya’nın hikayesini bilse. Özellikle kenar mahalledeki, taşradaki gençler için gerçek bir ilham kaynağı kendisi. Türkiye’nin sıkıntılarını aşmanın bir yolu işte bu tarz başarı hikayelerini topluma iyi anlatmaktan geçiyor. Ama bizim bir iki mucize isme değil mucize bir kuşağa ihtiyacımız var. Bu da ancak bir evvel ki soruda ifade ettiğim yapısal reformları yapmakla mümkün olacak. Yani insanlara özgürce fikir üretme olanağı sağlarsak, bu fikirleri adil rekabet ortamında yarıştırırsak, ve bu fikirlerin kalitesini arttırmak için iyi bir eğitim sistemi kurarsak ortaya bir iki mucize isim değil bir mucize kuşak çıkar. 

Son söz sizin buyurun Saygıdeğer Selçuk Hocam…

Estağfurullah. Çok güzel sorular hazırlamışsın. Eminim bu söyleşilere harcadığın emek ve özenin karşılığını yakın bir zamanda alacaksın. Sağol…

Röportaj: Anıl Sural

twitter.com/AnilSural

Fotoğraf: Rona Doğan