Sizin hiç yalnızlığınız ile baş başa kaldığınız, dilinizi kimsenin anlamadığı anlar oldu mu?   Açlık veya susuzluğun ne olduğunu bilir misiniz?

Onlar; Minnoş, Pamuk, Karabaş, Tarçın ve diğer isimleri konmuş akranları gibi özel değiller.

Her canlı kendi özgürlüğünde yaşamak ister.

Yaşam alanlarına kentler kurduğumuz, yaşamlarını hiçe saydığımız, kafeslere tıktığımız,  duyarsız kaldığımız kimsesiz sokak hayvanları.

Sokak hayvanları da iyi bir yaşamı hak ediyor!

Susuz kaldığınız bir anı düşünün. Onlar sıcaktan yanan sokaklarda bir lokma ekmeğimize, klimalardan damlayan bir damla suya bile muhtaçlar.

"İnancımızı sadece ibadetle değil, merhametimizle de göstermiyor muyuz?"

Tüm canlıların yaşam mücadelesinin ağır olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Galiba sınırsız doğa nimetlerinden yararlanmak adına, yabani hayvan olmak daha mı kolaylaştırıyor yaşamı. Tüm nehirler, nehir kıyıları senin. Ormanlar, kaya dipleri, kırlar, bozkırlar hepsi hepsi senin…

Evcil hayvanlar olabildiğince şanslı. Sevgi ve bakımla büyüyorlar. Ya sokak hayvanları tek başına sokaklarda, birbirimizi anlamadığımız bir dil.  Onların sesleri bize karmaşık gelirken, bizim sesler de onlarda anlaşılmaz ve karmaşık olarak algılanıyor. Sadece sevgi diliyle, yürekten anlaşabiliriz. Bilmeliyiz ki tüm canlıların temel gereksinimleri; beslenme ve barınmadır.

Onlar, sıkıntılarını anlatamıyor. Kedi marketi, köpek marketi, kedi parası, köpek parasının olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Köpeklerin çöpleri karıştırarak yiyecek aradıkları gözlemlenmektedir. Bu hayvancıkların aç ve susuz kalmaları böbrek yetmezliğinden ölümlerine neden olmaktadır.

Çocukluğumda, belediyelerin ilk çaresi sokak hayvanlarını zehirlemek veya tüfekle öldürmekti. Mahalle aralarında çocukların gözleri önünde o hayvancıkların yaşam haklarının ellerinden alınması hala gözümün önünde korkunç anılarım arasındadır. Görmemek için bahçe kapımızı kapatırdım.

Sokaklarda şaşkın ve korkmuş dolaşan köpekler, tasmasından belli ki belediye onları aşılayıp, küpeledikten sonra muhtelif yerlere bırakıyor. Lütfen onların yaşam haklarına saygı duyalım. Ağaç kesmek, köpek zehirlemek doğayla ne alıp veremediğiniz var sizin? dedirten davranışlar. Dikkat edelim de bu yaptıklarımız bize doğal afet olarak geri dönmesin.

Sıcak yaz günleri başladı.  Artık, betona teslim olmuş şehirlerde hayvanlar su bulamıyorlar.  Şehrin sokaklarında tek başına dolaşırlarken, sıcakların “sıcak” sınırlarını zorladığı şu günlerde su, çok büyük hayati önem taşımaktadır. Bir damla su her canlı için yaşamdır.

Kış aylarında yağan yağmurlarla oluşan su birikintilerinden içen sokak hayvanları yaz aylarında ciddi anlamda susuzluk çekmektedir. Bizler yaz aylarında terleyerek “kana kana su içmek” istiyorsak, hayvanların da sıvı alımına ihtiyaçları vardır.

Yaşama tutunabilmek için mücadele ettikleri faktörler silsilesine bir de susuzluk eklenmesin. Çünkü bununla başa çıkamıyor o küçük bedenleri.

 Özellikle bu günlerde susadığımızda aklımıza su bulamayan sokak hayvanları gelsin.  Neler çektiklerini anlamak için yeterlidir.

Evimizin balkonuna bir yer yapalım. Yem, bulgur,  ekmek kırıntısı, buğday koyalım. Balkonumuz ve pencerelerimizin önü serçe ve kumru sesleriyle cıvıl cıvıl olsun. Su kabını da unutmayalım…

Bu dünya sadece bize ait değil. Sokakları mesken tutan bu hayvancıklara bir kap su, biraz mama ve kendi ekmeğimizi paylaşmalıyız ki onların yaşamlarına katkıda bulunalım.

40 derece sıcakta fal çektirilen tavşanlar ve kuşlar ölmek üzere…

Boş duran binaların önüne koyduğumuz su ve mamalardan rahatsız olanların, canlıların yaşam hakkına saygı duymayan insanların ruh hallerini düşünmeden edemiyorum.

Onların lüks yaşam gibi bir telaşları yoktur. İhmal etmeyelim. Yaşam için; Bir kap su, biraz mama hepsi bu.

Bir ülkede insan olmak da hayvan olmak da zor olmamalı.

Onların asla terk edilmeyeceği yuvalara kavuşmaları dileğiyle…