Bir annenin en büyük sevincidir asker anası olmak. Büyük bir gururla başı dimdik gezer. Sanırsınız ki asker olan oğlu değil de kendisi. Oysa hiç kimse içindeki büyük korkuyu, endişeyi anlayamaz. Yemek yiyemez, uyuyamaz, geceleri nöbet tutar oğluyla beraber. 

En az oğul kadar analarda askerlik yapar aynı süreçte. Sadece dualarda açılır dili. 

Durmadan yalvarır Rabbine, oğlunu korusun diye. Kimseyi görmez gözleri. Kim ne konuşuyor duymaz. Gözü kapıda, kulağı telefondadır her daim. Velhasıl zor bir süreçtir.

Her saat başı haber dinler pür dikkat. Ve kendiyle konuşmalar başlar askerlik süresi boyunca. 

Oğlum yemek yedi mi? Nöbet esnasında üşüdü mü? Ya bugün ceza aldıysa gibi soruları Askerlik süresi boyunca belki de, binlerce kez sorar kendine.

Tıpkı Ayşe ana gibi. Asker olan oğlu her telefonla arayışında aynı cümleleri tekrar ederdi.  

Oğlum aç kalma, yatarken üzerini ört, çok terleme emi güzel oğlum. 

Asker Mehmet cevap verir anasını kırmadan. Beni merak etme ben çok iyiyim güzel annem. Geldiğim gibi sana geri döneceğim. 

Gel de bunları bir annenin yüreğine anlat. Mumkün mü hiç? 

Ve birgün heyecanla beklediği kapı çalar. Koşarak kapıyı açar. Ama beklediği değildi kapının eşiğinde duran adam. Gece boyu yüreğinin ortasına yumruk gibi oturan sıkıntının nedenini anlamıştı. Olduğu yere yığılıp kalır. 

Geri döneceğim diye söz veren Mehmet'i, geri dönmemişti. Ve hiç dönmeyecekti.

Düşüp kaldığı yerden ağır ağır kalkmaya çalıştı. Yıkılmanın hiç de zamanı değildi oğluna koşmalıydı. Hadi Ayşe, kalk ve toparla kendini. Birazdan oğlun ve melekler misafirin olmaya geliyorlar.

O an titreyen yorgun bacaklarına bir deli gücü gelir ki, on kadına bedel. 

Toparlar sağı solu. Al bayrağı asar derme çatma gecekondu duvarına. Ve kınalı kuzusunu beklemek için oturur o duvarın dibine.. 

Beklenen araba görünür karşı sokaktan. Şehit naaşı indirilir baba ocağına. Ve ağıtlar yükselir arşa. 

Ayşe ana, oturduğu yerden izler olan biteni. Önce bir damla yaş  dökülür gözünden, sonra ikinci damla. Ve sonsuza kadar durmaz gözyaşı. 

Hayattan bihaber yaşar. 

İkinci adresi olur Şehitler mezarlığı. Kendi kendine konuşmalar devam eder.

Mehmet'im ben geldim yavrum. Aç gözlerini annenle sohbet et biraz.

Ses vermeyeceğimi bile bile ısrar ediyordu. Aç gözlerini anan geldi kınalı kuzum.

Umursamaz bir tavırla omuz silker. Hıh konuşmasan konuşma. Çocukken de beni hiç dinlemezdin. Kendi kendine konuşurken bir yandanda mezar taşını öpüp kokluyordu. 

Yine toprağını bozmuşlar, çiçeklerini kopartmışlar izin verme oğlum, dokundurtma toprağına. 

Mezarlığın önünden geçenler kadını deli sanır. Bilmezlerki o yaralı bir anne. 

Günden güne sadece ölmeyi bekler. 

Evladına kavuşma umuduyla kendine bakmayı bırakır. Soğukta bekler hasta olur ölemez. Ama bu çok acıtır anneyi, yavrusu yatarken toprakta yastığı mezar taşıdır annenin Ve ölmüştür kadın. Habersizdir herkes namazı kılınmamış, mezarı kazılmamıştır ama ölüdür kadın. O bir şehit anasıdır. 

Geçtiğimiz hafta sekiz ocağa ateş düştü.

Yine sekiz can cennete gitti.

Sekiz kınalı kuzu, Sekiz fidan, yine yandı sekiz ananın yüreği. 

Ne denir, bu acı nasıl izah edilir? bilmiyorum. Siz de bilemezsiniz. Yüreği yanan bilir ancak. Geride kalan bize ağlamak yakışmaz diyen analar bilir. 

Analar dertli çileli analar, dokuz ay karnında taşıdığı, helal sütüyle beslediği, yemeyip yedirdiği, giymeyip giydirdiği, eline diken batsa yüreğinin sızladığı, yüzüne bakmaya kıyamadığı yavrusunu genç yaşta toprağa veren analar. 

Ahh analar ne söylenir size?

Ne söylenebilir?

İşte sözün sustuğu, anlamını yitirdiği yer. 

Neyle teselli olursunuz analar, ne teselli eder sizi?

Teselli olur musunuz?

Olamazsınız bilirim, olamazsınız, öyle bir eylem icat edilmedi daha. 

Hem durmaz gözyaşınız, hem de başınızı dik tutmaya çalışırsınız.

"VATAN SAĞOLSUN" "ÖBÜR OĞULLARIM DA FEDA OLSUN VATANA" dersiniz. İşte bu tavrınız yok mu? beni yüreğimden vurur. 

Bir de sabır dilerim size, minnet haliyle. 

Tüm Şehitlerimizin mekanı cennet olsun.