Seçimler yaklaştıkça işin rengi daha da netleşiyor. Sivil toplum kuruluşları tam gaz aday kovalama peşine düştü.
Hemşeri dayanışmaları hız kazandı. Seçimden seçime hatırlanan vatandaş üzerinden yine oyunlar oynanmaya başladı. Gün yaklaştıkça aman hemşerim, canım hemşerim muhabbetleri artmaya başladı.
İktidar gücünü kaybetmeme peşinde, muhalefet artırma peşinde.. Ya irili ufaklı hayal peşinde koşan onlarca siyasi parti neden kuruldu peki. Çeşitli partilerden ayrılarak yeni bir parti kurup, ilk etapta hemen iktidar hayalleriyle yanıp tutuşanlara ne demeli. Kime sorsanız mecliste grubu kurup, yönetime talip oluyor. Herkes iktidar olma peşinde. Peki muhalefeti kim yapacak.
Bir hışımdır gidiyorlar, kendileri hayalin peşindeyken vatandaşı da peşlerinden sürüklüyorlar.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde; iktidarıyla, muhalefetiyle hep birlikte ülke yararı için çalışılır, proje üretilir. Bizimkiler aday olay olayım, vekil olayım, bakan olayım, sadece paralara ve varlığa bakan bakan olayımın peşinde.
İktidar, muhalefet, seçilen, seçilmeyen hep birlikte ülke için çalışmak el ele vermek gerek diyorum. Çünkü gül dikensiz olmaz. Bu düşünce haricinde başkaca manteliteye sahip olursak atmacalar, leş kargaları ülkemizi sarmış bekliyor. Yağmalamak için adeta sıraya girmişler.
Seçimden seçime halkı düşünmek yerine, her daim birlikte ülkemiz için neler yapacağımızı planlayıp, uygulasak mutluluğu ve refahı zaten yaşayacağız.
Kıssadan hisse :
GÜL DİKENSİZ OLUR MU ?
Çok ama çok eski zamanlarda, uzak mı uzak bir ülkede “Garip” adında bir bülbül yaşarmış. Garibin en büyük tutkusu, seher vakti geldiğinde gül bahçesine uğrayıp, yanık yanık kırmızı güllere karşı seranatta bulunmakmış. Bazen işin dozunu öyle bir kaçırırmış ki, akşamın olduğunu fark edemezmiş Garip Bülbül. 

Günler günleri, aylar ayları kovalamış durmuş, bizim Garip bülbülün ne güle sevdası bitmiş, ne de ilanı aşkı. Lakin bir sorun varmış Garip bülbül için; gül dalına her konuşunda, gülün sevdasından mıdır bilinmez kendinden geçer, gülün dikenlerinin ayağını yaraladığını fark etmezmiş bir türlü. Ancak sesi kısılıp ötüşünü kestiğinde inceden bir sızı hissedermiş her seferinde ayağında.
Bir gün yine seher vakti gül bahçesine giderken yolda bir pınar başına uğramış Garip bülbül. Pınarın başında tıpkı kendisi gibi su içen bir başka bülbüle rastlamış. Bülbülle selamlaşıp kısa bir hasbıhal ettikten sonra, garip bülbül pınar başında rastladığı bülbüle nereden gelip nereye gittiğini sorar. Pınar başındaki bülbül, anlatır meramını ve der ki;” Buradan kuş uçuşuyla üç günlük mesafede bir ülke vardır, bu ülkenin gülleri dünyanın en güzel gülleridir. Hem ayrıca bu güllerin dikenleri de yoktur. Bu güller kendisine yapılan seranata da karşılık verirler”

Bizim garip bülbül selam verip ayrıldıktan sonra tekrar gül bahçesine uğrar. Yanık yanık ötmeye başlar kırmızı güle karşı. Fakat pınar başındaki bülbülün söyledikleri Garip Bülbül’ün içine yer etmiştir bir kere. Kendi kendine “Yıllardır bu bahçenin gülüne karşı ilanı aşk yaparım, bir gün olsun sesime cevap vermedi, üstelik her defasında dikeni ile ayağımı kanattı” diyerek bülbülün bahsettiği ülkeye gitmeye karar verir. 

Ertesi gün yola çıkar ve dur durak bilmeden üç gün üç gece yol alır. Bir seher vakti varır uzak ülkenin gül bahçelerine. Bahçedeki onlarca değişik renkli gülü görünce, Bizim Garip bülbül yorgunluğunu unutur, bir gülün üzerine konar ve başlar yanık yanık ötmeye.

Gerçekten de bu güllerin dalında diken olmadığı gibi, Garip bülbülün sedasına da anında cevap verir güller. 

Birkaç gün bu şekilde gelip geçer. Yine bir gün gül bahçelerine yolu düşer bizim Garip bülbülün. Yanık yanık öyle bir ötmeye başlar ki, kırmızı güller de eşlik eder kendisine. Güllerin cazibesi başını döndürmüştür bizim Garip bülbülün. Tam o sıra da kuvvetli bir pençe kaptığı gibi havalanır bizim Garip bülbülü.
Garip bülbülün son sözleri şu olur “ Ben gülün dikenine katlanmadım, gülün yalancı seranatına kandım ve bir atmacaya yem oldum.
Demek ki gül dikensiz olmuyormuş!”
Bu güzelim ülkemizde refah içinde yaşayalım. Kurtuluş Savaşı zamanlarını unutmayalım. Körermiş gözlerimizi açalım. Titreyip kendimize gelelim.
Bülbülü kapan atmaca bizi de kapmadan. Kendimize gelelim.