Seçim sathı mailinde, en fazla konuşulan konuların başında Türkiye’nin ekonomisi geliyor... Acaba, ekonomimiz, iktidarın ifade ettiği gibi sorunsuz, tıkır tıkır işliyor mu? Yoksa muhalefetin iddia ettiği gibi enkaz, batma noktasında mı?...

Tasarruf Oranı son derecede düşük, bu nedenle yatırıma yöneltilecek kaynaklar ve sermaye yetersiz, yabancı sermaye girişi azalmış, tarım ve hayvancılık can çekişiyor. Bir zamanlar, dünyanın kendi kendine yeterli 8 ülkesinden birisi olduğu için övündüğümüz Türkiye, şimdilerde bir çok gıda maddesini ithal eder duruma gelmiş. Örneğin; şekeri pahalı ürettiği için dünya piyasalarına şeker ihraç edemiyor, enflasyon yükseliyor, kur, faiz politikaları hatalı yönetiliyor, teşvikler yetersiz ve selektif değil, ihracat hedeflenen 500 milyar dolara (ANAP’ın hedefi 1 Trilyon Dolardı) erişmekten uzak, Eximbank döviz girdisi sağlayacak, ihracata ve dış müteahhitlik projelerine kafi destek sağlayamıyor. Çevre ve Doğruyu tahrip ederek, inşaat ve rant çıkarcılığına dönüşmüş, başarısız kentsel dönüşüm, neredeyse büyümeyi sırtlamış durumda, yüksek karlar elde etmesine rağmen, katma değer, teknoloji yaratan sektörleri, yatırımları desteklemeyen bankacılık sektörü, yüksek faizlerle, zorlukla bulunan dış finansman olanaklarının, yanlış yerlere plase edilmesi, neticede giderek artan dış borç stoku, sağlıklı olmadığından, istihdam yaratmayan büyüme, artan işsizlik, üniversite mezunları arasında daha trajik işsizlik, doğa ve çevrenin, yegane düşüncesi cebini doldurmak olan rantçılara, inşaat sektörüne peşkeş çekilmesi, (İstanbul bittikten sonra, Ataköy sahili kale gibi betonlaşmaya açıldıktan sonra, Atatürk Hava Limanını park yapmışsın, ne yazar...)

Hatalı dış politikalar nedeniyle, bir çok ülke ile bozuk ilişkiler, bu menfi durumdan olumsuz etkilenen ihracat ve turizm. Üzerinde önemle durulması gereken husus, Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkilerdir..  Türkiye her şeye rağmen, Avrupa Birliği ile ilişkilere pozitif yaklaşmalıdır. Zira ihracatımızın yüzde 60’ı bu ülkeleredir... Türkiye tam üye olmasa da, Avrupa değerlerine ve Avrupa Birliği müktesebatına, standartlarına erişecek biçimde kendisini kurgulamalıdır. Yani fertlerine Avrupa gibi, yüksek refah ve yaşam standartları sağlamak, asıl hedef olmalıdır. Türkiye’nin yeri Batı ve Muasır Medeniyetlerdir. ABD bir süper güçtür, gelişmişlik açısından dünyada birincidir. ABD ile ilişkiler olumlu yönetilmelidir. NATO’da müttefik ve stratejik ortak durumundayız. Ordumuzun, Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerimizin (F4/F16/F35 uçuklarının) araç, malzeme mühimmat, yedek parça, teçhizatını Amerika’dan temin ediyoruz. Rahmetli Özal, ABD ile ilişkilere, fevkalade önem verir, Başkanlarla yakın dostluklar sağlardı. Özal, ABD Başkanlarının özel ikametleri olan Camp David’te ağırlanan, yegane Türk  Devlet Adamıdır...

Buraya kadar özetle verdiğim ekonomik gerçekler doğrudur, yaşanmaktadır. Ancak meselelere objektif olarak yaklaşmak gerekir. 17 Haziran’da aramızdan ayrılışının, seneyi devrini anacağımız Rahmetli Demirel şöyle derdi; “Evet, Türkiye’nin büyük sorunları mevcuttur. Hükümetler, bunları çözümlemekle mükelleftir. Ancak bir zamanlar iğne yapamayan Türkiye nereye gelmiştir.. Ordumuz, Polisimiz görevde, sınırlarımızda nöbette, güvendeyiz. Devlet, bürokrasi vazifesinde, fabrikalarımız, tesislerimiz çalışıyor, çiftçiler işinde, gücünde, tarlasını ekiyor, biçiyor, satıyor, ihraç ediyor. Okullarda, üniversitelerimizde çocuklarımız okuyor, sanat, kültür, spor faaliyetleri sürüyor, isteyen istediği yere, yurt dışında serbestçe gidiyor, trenler, vapurlar, otobüsler çalışıyor, elektriksiz, yolsuz, susuz köy kalmadı. Herkesin sofrasında, ekmeği, yemeği var. Aç, açık yok...”

Sn. Demirel’in sözlerine ben de bir şeyler ekleyeyim. Şu anda Türkiye’de, hiçbir malın, benzinin, akaryakıtın, sıkıntısı yok. Mega projeler sürüyor, İstanbul ve diğer hava alanları, köprüler, Oto/Duble yollar, hızlı tren enerji ve diğer projeler devam ediyor. Kanal İstanbul haricinde, biz gelince bu projeleri durduracağız, demek son derecede yanlış. Tam tersine yapacağınız, yeni proje ve programları halka vadetmelisiniz. Türkiye’de daha yapılacak o kadar çok iş var ki, bu nedenle partiler seçimlere girip, yapacaklarını anlatıyorlar, yoksa yapamayacaklarını değil. Demokratik, Siyasi Mücadelede, daha iyisini yapabilmek için olmalıdır. Ekonomi ilminin, kendine özgü kuralları, kanunları vardır. Bunları talimatla, emirlerle ben öyle istiyorum tarzındaki yaklaşımlarla değiştiremezsiniz, neticede su kendi mecrasını bulur, mahcup olursunuz. Ekonomi, bilgi ile rasyonel gerçekçi politikalarla, dünyanın ileri ülkelerinin (ABD, Almanya, Japonya vs.) yaptıkları gibi yönetilir... Öyle çıkıp, “Efendim dış odaklar, Türkiye’yi kıskandıkları için bunları yapıyorlar” derseniz, kimse size inanmaz.. Dünyanın en büyük havalimanını, köprülerini, yolları yaptığımız için bizi çekemiyorlar derseniz, doğru olmaz. Çocuklarımız, 1994 yılından beri ABD’de yaşıyorlar. Yılda en az 2 kez gideriz. Amerika’da hiç kimsenin, bizim havaalanlarını, hızlı treni vs.’yi kıskandıklarını görmedim. Bir Bilim Adamının da dediği gibi, Sen akıllı ol. Ülkemizi, hukukun üstünlüğünü, İnsan Hak ve Özgürlüklerine uyumlu, Atatürk İlke ve İnkılaplarının, Laik Demokratik Cumhuriyetin icaplarına göre yönet, ama adam gibi yönet. Rasyonel yatırımları, reformları yerine getir. Türkiye şaha kalkar, muasır uygarlıklar düzeyine gelir, dünyanın en gelişmiş ilk 10 büyük ekonomisi arasına rahatça girer.

Bir hususun daha altını çizmek isterim. Yaşanan bütün bu olumsuzlukların, bir nedeni de iktidarın, benim de mensubu olmaktan iftihar ettiğim, Devlet Planlama Teşkilatı’nı kaldırıp, sıradan, fonksiyonsuz, bir Kalkınma Bakanlığı kurmasıdır Türkiye’nin, en değerli uzmanlarının çalıştığı, DPT’nin kaldırılması ile iktidar, kendi ayağına kurşun sıkmıştır. Bunun ceremesini çekmektedir... Seçimlerde yarışan Cumhurbaşkanı adaylarının ve partilerin birinci sözleri ilk iş olarak, “Devlet Planlama Teşkilatını tekrar hayata geçireceğiz” olmalıdır.

Seçimler, Milletin iradesinin tecelli ettiği, demokratik rejimin vazgeçilmezidir. Herkes tüm millet, sandıktan çıkan, milletin kararına saygı duymalıyız...