Geçtiğimiz 2014 yılında halkımız malumları, Mart ayında mahalli seçimlerde bir defa, Ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı seçiminde de iki defa sandığa gitmişti ve 2014 tam bir seçim yılı görünümünde idi. Şimdi de gelecek dört yıl için iktidarı belirleyecek olan genel seçimler nedeni ile, ülke yeni ve çetin bir seçim sath-ı maili içinde.
Aylardır parlamento tatilde, hükümet rölantide, her şey seçimlere endesklendi. Hiç alışılmadık ve de halkın pek çoğunun beklemediği bir şekilde yürütülen bir seçim kampanyasının artık sonuna geldik.
Kampanya boyunca muhalefet partilerinin başlattığı vaat yarışmasına, iktidar da bugüne kadar yanaşmadığı harcamalar için kesenin ağzını sonuna kadar açtı. Muhalefetin verdiği sözlere hükümet de para dağıtarak karşılık vermeye başladı. Bu durum ister istemez yıllar önce Demirel’in “Kim ne veriyorsa ben daha fazla vereceğim” söylemini adeta yeniden gündeme getirdi.
Ayrıca bu defa Sayın Cumhurbaşkanı da meydanlara indi. Muhalefetin koro halinde anayasal sınırların zorlandığı yakınmalarına Deniz Baykal’ın “Erdoğan anladı tek başına iktidar olamayacağını. Baktı, gördü Davutoğlu ile bu iş olmuyor, indi meydanlara.” sözleri yeni bir boyut getirdi gibi. Zira seçime bir hafta kala HDP’nin barajı geçeceği, AKP’nin de meclis aritmetiğinde ± 276 civarında kalacağı yorumları ön plana çıkmış gibi. Nitekim Ulaştırma eski bakanlarından Binali Yıldırım AKP’nin tek başına iktidar olamaması halinde bir yıl içinde yapılacak yeni bir seçime kadar azınlık hükümeti kuracağını iması bu yorumlara dikkat çekmiş oldu.
Azınlık hükümetinin bilinen sakıncaları yanında Türkiye’nin 2014 ve 2015 seçimleri nedeni ile içeride ve dışarıdaki kayıpları üzerine yeni bir seçimin getireceği olumsuzluklar acaba daha kaç yılımıza mal olacak dersiniz?
Bir hafta sonraki parlamentonun ülke menfaatlerini ön plana alarak istikrarı şahıslarda değil kurumlarda arayacağı ve bulacağı en halisane beklentimizdir.