25. dönem milletvekili genel seçim sonuçlarına göre hiçbir parti tek başına iktidar olma çoğunluğuna ulaşamamıştır. Lakin partiler arasında yapılan ve basına sızan veya sızdırılan demeçlere bakılınca demokrasiden insan haklarından ve hukuktan ne kadar uzaklaştığımızı net bir şekilde görmek mümkündür. Koalisyon şartlarını sıralayan parti genel başkanlarımız moda değimiyle kırmızı çizgilerine bakacak olursak kısaca şu şekilde sıralanmaktadır:
-Yolsuzluk dosyaları açılsın.
-Cumhurbaşkanı yasal sınırlarına çekilsin, tarafsız olsun.
-Terör örgütüyle pazarlık sonlandırılsın.
-Yargı tarafsız olsun, adalete güven tesis edilsin.
-Çözüm süreci devam etsin.
-Saray boşaltılsın, cumhurbaşkanı tekrar köşkte ikamet etsin.
Ana başlıklar bu şekilde hiç demokratik bir ülkede bu maddeler üzerinden koalisyon kurmak gibi bir çözüm olabilir mi? Zaten bu söyleneler anayasamızda yazan temel ilkelerdir. Eğer bunları tekrar tesis etmek pazarlık meselesi ise yasalarımızın işlemediği hukuk devletinin rafa kalktığı demokrasiden çoktan vazgeçtiğimizin resmidir.
Düşünelim bir kere birilerinin yolsuzluk işlendiği düşünülüyor ise bunun aklanma yeri meclis olmamalıdır. Bunun kararını yargı vermelidir. Yargılansın veya yargılanmasın demek milletvekillerinin vereceği karar olmamalıdır. Şaibe varsa vekiller yargılama yolunu açmalıdır.
Terör örgütleriyle pazarlık yapmak bağımsız bir ülkenin egemenliğini pazarlık konusu yapması anlamına gelir. Dili bayrağı ve sınırlarını pazarlık konusu hale getirmek egemenliğini paylaşması mümkün değildir bağımsız bir devletin.
Yargı konusu yine aynı biçimdedir “adalet mülkün temelidir“ yazısı yargıçlarımızın hemen arkasında her mahkeme duvarında asılı durmaktadır. Eğer bir ülkede adaleti işletmezseniz veya yanlı hale getirmeye çalışır veya getirmişseniz o devletin ayakta kalması mümkün değildir.
90 yıllık cumhuriyetimizde bunları çoktan aşmış olmamız gerekirdi hâlbuki. Bir vatandaş olarak beklentim; İşsizlikle mücadeleyi, enflasyonu, asgari geçim standardını yükseltebilmeyi, emeklilerimize iyi imkânlar sunabilmeyi, sendikalarımızı güçlü bir yapıya kavuşturmayı, sağlıkta iyileşmeyi, eğitimde kalitenin yükseltilmesi, ormanlarımızı ve doğayı korumak için yasalarımızın güçlendirilmesi, insan haklarında dünya standartlarının şartlarını konuşmayı, denizlerimizin temizliği ve balık çeşitlerini koruyabilmenin, kadın cinayetlerini, evliliklerdeki sorunları, milli gelirimizi artırmak ve adaletli bir paylaşımı, İhracat ve ithalat arasındaki makası daraltmayı, üretimi artırmanın yollarını, Milli sanayimizi güçlendirmeyi, ordumuzu modernize ederken dışa bağımlılığının önüne geçmeyi bunun gibi çözülmesi gereken bireylerin hayat kalitesini yükselten huzur ve refahı sağlayacak güveni tesis edecek programları tartışmalarını isterdim.
Ama ne yazık ki hala demokrasiyi isteyip istemediğimizi tartışıyoruz.
Yasalara uyalım mı yoksa rafa mı koyalım, parlamenter sistem mi başkanlık sistemi mi, yolsuzlukları sorgulayalım mı sorgulamayalım mı, demokrasiyi istiyor muyuz istemiyor muyuz sanırım bütün mesele burada…