Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Celal Bayar’ın ziyaretinden uzunca bir süre sonra yaptığı Atina, ardından Batı Trakya ziyareti Türk-Yunan sorunlarını hemen öne çıkardı. 

Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan yeni dengeleri bir türlü kavrayamayan Yunanistan’ın; Türkiye ile iyi komşuluk münasebetleri yerine, Osmanlı’nın son dönemine benzer yayılmacılık politikaları Türk-Yunan sorunlarını artırmış ve çözülemez hale getirmiştir. Kabaca bir tasnifle bu sorunlar şöyle ifade edilebilir: 

- KARA SULARI, 

- KITA SAHANLIĞI, 

- EGE HAVA SAHASININ KONTROLÜ 

- EGE ADALARININ SİLAHLANDIRILMASI 

- KIBRIS VE EGE ADALARI 

- TÜRKİYE KARŞITLIĞI 

- BATI TRAKYA TÜRKLERİNE BASKILAR 

Kısaca değinmek gerekirse malumları 6 mil olan kara sularını Yunanistan 12 mile çıkarmak peşindedir. Böylece halen %35’ine sahip olduğu Ege Denizi’nin %64’ünü ele geçirerek Ege Denizi’ni bir Yunan gölü haline getirmek çabası içindedir. Bu durumda Marmara’dan Akdeniz’e açılmak için gemilerimiz, Yunan karasularından geçmek yani Yunanistan’ın iznine tabi olmak zorunda kalacaklardır. 

Yunanistan hem karasuları, hem de sahip olduğunu iddia ettiği adaların kıta sahanlığı nedeni ile Ege Denizi ve Kıbrıs’la da birleştirerek Akdeniz’i ve doğal kaynakları ele geçirme gayreti içindedir. 

Ve yine Yunanistan kara sularını 12 mile çıkararak Ege Deniz’inde ve Kıbrıs’la Akdeniz’de hava sahasını kontrolü altına almanın peşindedir. 

Lozan Antlaşmasının 18nci maddesi ile Boğazlar Rejimine İlişkin Sözleşmenin 4ncü maddesine göre barışın korunması için Midilli, Sisam, Sakız, Nikarya, Limni, Semadirek adalarına deniz üssü kurulması ve tahkimat yapılması yasaklanmış ve bu adalar askerden arındırılmıştır. Daha sonra 1947 Paris Antlaşması ile Oniki Ada da bu kapsama alınmıştır... Ancak 

bu açık yasağa rağmen Yunanistan bu adalarla daha birçok adaya kuvvet yığmış, hava alanı yapmış ve bazı adaların sahillerine mayın dökmüş, tahkimat yapmıştır. Yunanistan’ın bu adaları tahkim etmesi ve büyük kuvvetler bulundurmasının modern savunma anlayışı ile bağdaşmadığı ve TSK gücü karşısında alınan bu tedbirlerin anlamsız olduğu ortada olmasına rağmen, durum Yunanistan’ın iyi komşuluk münasebetleri ve evrensel değerlere bakış açısı bakımından oldukça anlamlıdır. 

Yunanistan, aslında hiç bir hak ve hukuku olmadığı halde kendi ana karasından 900 km uzakta, dört asırdır Türk yurdu olan Kıbrıs Adası’na da sahip olmak sevdasına kapılmıştır. Bilindiği gibi Birinci Dünya Harbi sonunda emperyal Avrupa’nın desteği ile Anadolu ve Trakya’yı işgal eden Yunanistan’ın kalkıştığı Küçük Asya macerası hüsranla sonuçlanmıştı. Daha sonra Kıbrıs’ı ele geçirip, Ege’de kuşattığı Anadolu’yu güneyden de kuşatma hevesine kapılmış, 

 

Kıbrıs’ta da 1974’te boyunun ölçüsünü almıştı. Evet almıştı ve bu suretle Kıbrıs Yunanistan’a kaptırılmamıştı ama, henüz her gün biraz daha büyüyen bir sorun olması da önlenememişti. 

50 yıldır Kıbrıs meselesini çözmek için artık nafile turlar haline gelen görüşmeler devam ederken Ege Denizi’nde Anadolu’ya yakın Lozan Antlaşmasında statüsü belirlenmemiş ada, adacık ve kayalıkları sahiplenmek konusunda yeni ihtilaflar ortaya çıktı. Bu kapsamda Yunanistan’ın 18 ada ve kayalığı işgal ettiği, buraları askeri üs ve tesis olarak kullandığı basında yer aldığı gibi Meclis’e de intikal etti. 2018 Bütçesinin takdiminde Başbakan Yıldırım iktidarları döneminde bu tür olaylara izin verilmediğini açıklamakla yetindi ama kamuoyunun detaylı bilgi beklediği de ortadadır. 

Değerli okurlarım, 

Yunanistan kendi gücü ile değil, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın sınırsız desteği ile ve bir Osmanlı-Rus Savaşı sonunda, 1830 yılında Mora Yarımadasında bağımsızlığını kazanmıştı. 100 yıl içinde hep Avrupa’nın desteği ile tam beş defa Osmanlı aleyhine topraklarını üç katına çıkaran Yunanistan bu süre içinde sadece Balkan Harbi’nde Osmanlı’ya galip gelmişti. 

400 yıl Osmanlı egemenliği altında refah ve huzur içinde yaşayan Rumlar, Türk dostluğunun getireceği tüm avantajları iten bir tutum içinde ve Türkiye karşıtı politikaların odak noktasında olmayı yeğlemiş bulunmaktadır. NATO ve AB ve diğer bütün uluslararası platformlarda Türkiye karşıtı ve Türkiye aleyhine faaliyetlerin adeta baş destekçisidir. Ve Yunanistan Batı Trakya’da soydaşlarımızı, bu devirde akıl almaz baskılar altında, askeri yasak bölgeler içinde iptidai bir hayata mahkum etmiş, sosyal ve ekonomik gelişmelerini engelleme gayreti içindedir. Batı Trakya Türkleri, Lozan’da belirlenen ve ayrıca AB ve Yunanistan anayasalarında yer alan temel hak ve hürriyetlerden faydalandırılmamaktadır. Ağır baskılar altında aşağılanarak, hak ve hukuklarının gasp edildiği bir ortamda yaşamaya mahkum edilmişlerdir. Örneğin okul, dernek, kulüp isim ve tabelalarında Türk kelimesinin kullanılması bile yasaklanmıştır. Batı Trakya’da Türklerin evlerini onarmaları, ehliyet almaları, öğrenim yapmaları, kamuda istihdamları imkansız haldedir. Sahip oldukları gayrimenkuller zorla ellerinden alınmaktadır. 1923’te Batı Trakya’nın %84’üne sahip olan soydaşlarımız bugün bu toprakların yarısı kadarını ancak muhafaza edebilmişlerdir. 

Bu durum Sayın Cumhurbaşkanı tarafından muhataplarına öz bir şekilde belirtilmiş ise de gerek Yunan Cumhurbaşkanı gerekse Başbakanın; Lozan, soydaşlarımızın azınlık hakları, Yunanistan’a kaçan Fetöcülerin iadesi konularındaki söylemleri ve Kıbrıs Barış Harekatını, yasa dışı işgal olarak tarihi çarpıtma gayretleri ziyaretin Kudüs’ün gölgesinde kaldığının işareti olarak değerlendirilmektedir.