Sayın Cumhurbaşkanım;

Biz sizi, “dertleriyle dertlenmek üzere” İstanbul’a Belediye Başkan Adayı olduğunuzda sevdik.

Başkan seçildikten sonra “ürettiğiniz hizmetlerle ve diklenmeden dik duruşunuzla” size hayran olduk.

“Minareler süngümüz…” dediğinizde size aşık olduk.

Günün sahipleri ceza kesip, sizi cezaevine yolladığında  “Yakub’un Yusuf derdine düştüğü gibi” dertlendik.

Özgür olduğunuzda “Yakub’un Yusuf’a vuslatını” yaşadık.

Ve bu sevgi, bu aşk sınırları aştı, tüm Türk ve İslam coğrafyasını sardı.

Ne ki; aşkın sorumluluğu büyüktür, Sayın Cumhurbaşkanım.  

Onca suikast, onca darbe girişimine rağmen, dualar ve Allah’ın lütfuyla yolunuza devam ediyorsunuz.

Yalnızlığınızı biliyoruz. 

Meydanlar milyonlarla dolsa da, bir yerlerde arıza olduğunu anlayabiliyoruz!

Ve Sayın Cumhurbaşkanım;

O arızayı gidermezseniz, “Pazar günü Türkiye’nin yeni sistemine vereceğimiz büyük oranda evetlere rağmen” muarızların, referandum sonrasında çıkaracağı sancı, renk ve şekil değiştirerek sürecek. 

Ve korkarım ki, “sancının kaynağı bünyeden” olacak!

Sayın Cumhurbaşkanım;

7 Haziran seçimine giderken, yüksek potansiyel seçmenin bulunduğu bölgelerde “gönül çalışmasını ihmal eden”, hizmet çalışmalarını “arızaya bağlayanlar” oldu! Zarar verdiler ve yüzde 40’lara geriledik.

Yine mesela; sağlık hizmetlerinin en iyi performansa eriştiği dönemde “randevu hatları” bile iyi çalışmadı. Bir doktora muayeneye gelen 30 randevulu hastanın yarıdan fazlası “randevusunun, sistemde onaylanmadığı” gördü.

Kimi hastanelerde, SGK’nın ödeme listesinde bulunmayan ilaçların yazılması yoğunlaştırıldı.

SGK arşivlerinden borç listeleri indirilip “Ödemezseniz icraya geleceğiz” yazıları gönderildi.

15-20 sene önce hastasını taburcu edebilmek için insanların hastanelere verdiği çürümeye yüz tutan senetler vardı. Rehin hastaları kurtarmak için imzalanan borç senetleri indirildi raflardan ve “Ödeyin yoksa icra edeceğiz” denildi.

Vergi daireleri, “devletin çıkardığı af yasası kapsamında” borçlarını yapılandıran insanlara e-haciz uygulamaya devam etti. 

“Bakan gelse yapmam” diyenler görüldü.

7 Haziran’da başlayıp, 1 Kasım sürecinde ve nihayet 16 Nisan referandum öncesinde de yaşandı bunlar. Daha da artırılabilir örnekler.

Sizi çevrenizden, partinizden başladılar yalnızlaştırmaya. Belki bunu kısmen başardılar. Ama halkı uzaklaştıramadılar sizden, zafiyetleri de buydu.

 “Devleti arındırma hareketine” en alt birimden, tabandan başlandı. Ve bu yöntemde büyük istismarlar yapılıyor, bilinçli şekilde mağdurlar üretiliyor. Sizin ifadenizle “Örgütten bihaber ibadet takımıyla” uğraşıp duran mekanizmalar, hala oralarda gel-git yaşıyor. Ve sürece zarar veriyor.

Halbuki Sayın Cumhurbaşkanım; Fetö’nün, Türkiye’de önemli kriptoları ile biatlarına ihtiyaç duyduğu kanaat önderlerini 2011-12 yıllarında Pensilvanya’ya davet ettiği bilgisi yaygındır; yüce devletimiz bilmez mi? Çok mu zor bu listeleri görmek.

Bu listeleri ortaya çıkarmak, “operasyonu tabandan tepelere çekecek” efendim. Gerçek abiler-imamlara ulaşılacak. 

“İş yapıyoruz” görünüp ateş harlıyorlar” efendim!

Bunu yaparken de ürettikleri gerçek mağdurlarla “Gayretullaha dokunacak” dualara yol açıyorlar. Sizi yalnızlaştırma hareketinin ikinci ve üçüncü ayağıdır bu.

Birincisi, üretilen mağdurlar vesilesiyle yanınızdan halkı almak;

İkincisi, mağdurların beddualarıyla, bugüne kadar yolunuzu aydınlatan hakk’a sizden yüz çevirtmek.

Onlar, hizmet mekanizmalarını tıkayarak, bozarak, size zarar vermeyi yol edindiler şimdi. Ne yazık ki, buna fırsatları da var!

Sizinse yanınızda Binali Yıldırım gibi, Anadolu tabiriyle “Dalağı dışında,” bir Başbakanımız Binali Yıldırım bey var, yol arkadaşınız; bir de Süleyman Soylu bey, İçişleri Bakanımız…

Siz birlikte başaramazsanız biz biteceğiz.

Siz başaramazsanız ümmet tarihin en büyük darbesini yiyecek.

Bu sebeple siz ümmetin duasısınız.

Sayın Cumhurbaşkanım;

2006’da Cevahir Otel’deki İslam Ekonomik Kalkınma Forumu’ndaydım.

“Türkiye yeniden Osmanlı’nın rollerini üstlensin, Türkiye’ye tabi olmaya söz veriyoruz” diyen Devlet Temsilcilerini orada dinledim. Sizin, İslam Dünyasına uyarılarınıza tanık oldum.

O uyarılar “diriliş” oldu. Sonrasında, “Türkiye’ye tabi olmaya söz veren” ülkelerden başladı Arap baharı. Ümmetin, filizlenen kollarına vurdular darbelerini.

Biliyorsunuz; başarmaktan başka yolunuz, yolumuz yok.

15 Temmuz işgal girişiminden sonraki kararlılığınızı bozmayın; emanetiniz olan partinizden bu kararlılığı bozanlara da fırsat tanınmasına müsaade etmeyin, ayağınıza dolanmasınlar.

Merak etmeyin; inanıyoruz ki pazar günü, bütün bunlara rağmen halk yine sizin yanınızda olacak.

Biz sizi sevdiğimizde kimlerin yanınızda olduğunu da, kimlerin sizi Pınarhisar’a uğurlayan mahşeri kalabalığa diş gıcırdattığını da biliyoruz.

Biz sizi Başkent’in yalnızlığına terk etmeyeceğiz.

Siz de temizlik için daha nitelikli adımlar atılmasını sağlayın lütfen.

Sayın Cumhurbaşkanım;

Bugün size “Konya’ya hoş geldiniz” deyip kalemim yazdığınca; mesela, “Metro gecikmese” diyecektim.

 “Konya-Mersin hızlandırılmış demiryolu…” hatırlatması yapacaktım.

“Konya-Antalya hızlı treni…” diyecektim.

“Yeni çevre yolunun yapımına hız verilse…” yazacaktım.

“Konya tarımına zenginlik katacak projeler…” diyerek düşüncelerimi açacaktım. 

“Bizim yeni kızıl elmalarımız…” diyecektim.

Ama, devlette arındırma hareketinin ülkemiz için, “nefes” kadar önemli olduğunu biliyoruz.

“Devletin kızıl elması” her şeyin önündedir.

İnsanlar, namazlarından sonra “Allah’ım benim ömrümden al, Tayyip Erdoğan’ın ömrüne kat” diye dua ederken; Mekke, Gazze, Sudan senin için gözyaşı dökerken, işi savsaklayanlara yol vermeyin.

Siz bizim kızıl elmalarımızı da unutmazsınız zaten.

Allah yardımcınız olsun.