Ne hoş bir MFÖ şarkısıydı Sarı Laleler... Satırlar uçar gider aklımdan, sana sarı Laleler aldım, çiçek pazarından. Sen olmasan buralara gelemezdim ben, sevemezdim bu şehri, anlamazdım dilinden... MFÖ için bir yeniden dönüş şarkısı olmuştu. Uzun yıllardır klasik bir şarkı oldu MFÖ dinleyicilerinin gönlünde... 

Çok sevdiğim bu aşk şarkısı, küçük, güzel ve sevimli bir Avrupa kentinin sarı Lalelerini ve o kenti anımsatır her dinleyişimde. Sanat güzel ve anlamlı izler, duygular bırakıyor hatıratta.

Peki ya Siyaset, Politika? İkisinin yarattığı gerçekler ve bıraktığı izler çok farklı…

 Geçtiğimiz hafta Laleler şehri Türk Dış Politika tarihinde görülmemiş olan bir diplomatik rezalete ev sahipliği yaptı.Biz, konuklarımıza ve misafirperverliğe çok kıymet veren bir toplumuz. Kültürümüz böyle. Topraklarımıza gelen kişi bizim misafirimizdir, başımızın üzerinde yeri vardır, Kabalık etmeyiz.

 Türk Kültüründe misafir en iyi koltuklarda hatta mümkün ise baş köşede oturtulur. Mesela: Çocuklarımıza kendilerinden yaşça büyük konuklarımızın saygı gereği ellerinin öpülmesi gerektiğini ve mutlaka Hoşgeldiniz demelerini öğütler, öğretiriz. Hiyerarşi ve saygı esastır.Kadınlarımız en bereketli sofralarda konuklarımızı ağırlar… Yazılı bir kanun değildir elbette hiç biri. Nesilden nesile geçer…

Sözün özü; Biz Hollanda’da yaşanan tüm o kabalığı, küstahlığı, dışlanmayı, umursamaz tavrı kaldıramadık…

Kaldıramazdık…

Yalan değil...

Aslında dünyanın çok yakından takip etmediği, sessiz sakin süren bir süreçti Hollanda seçimleri. Ancak öyle şeyler yaşandı ki Hollanda’da, tüm dünya basının gündemine Türkiye krizi ve aşırı sağcı politikacı Geert’in ırkçı söylemleri gölgesinde bir seçim süreci ile gelmiş oldular. 

Üstelik o seçimde ülke de yaşayan binlerce Hollanda vatandaşı olan Türk kökenli insanımız da oy kullanacakken... 

Burada hatırlatmakta fayda görüyorum 2017 yılında AB üyesi olan üç büyük devlette seçim yapılacak. Bunlar: Hollanda, Fransa ve Almanya…

Hollanda, Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçuş iznini iptal etti. Bakanın konuşma yapacağı salonda iptal edildi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ülkeye kabul edilmedi. Böylece İki ülke arasında benzeri görülmemiş bir diplomatik kriz (diplomasi rezaleti) başlamış oldu.

Bu olayın ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın konuşma yapacağı toplantı salonu iptal edildi. Konvoyunun önü kesildi. Türk konsolosluğuna sokulmadı. Konvoyundaki diplomatik personel ise Almanya'ya sınır dışı edildi.

Konvoyla birlikte haber takibi yapan TRT ve AA ekibinin aracı durduruldu. 

Türk gazeteciler bir saat sorguya çekildi, kendilerine ülkeyi derhal terk edin! emri verildi. İlk kez bir NATO üyesi ülkenin bakanı üstelik müttefiki bir ülkenin sınırlarında istenmeyen ilan edildi.

Bakan Kaya, Schengen ülkelerine de diğer AB ülkelerine giremeyecek...

Ülkede bulunmaya hakkı olmayan, güvenliği tehdit eden, yabancı suçlular için işletilen bir uygulama müttefik bir ülkenin üst düzey yetkilisine uygulandı... Onur kırıcı bir tutum ile muhatap olunduğunu ve bunun bir İzzetinefis meselesi haline geldiğini inkar edemeyiz…

Tüm bu yaşananların sonrasında ülkede yaşayan Türkler ve iktidarın yanında yer alan seçmenler, Rotterdam’da bulunan Türk Başkonsolosluğu önünde Türkiye Bayraklarıyla Hollanda hükümetini protesto etmek istediler. Kendilerine Tomalardan tazikli sular püskürtüldü… Köpeklerle saldırıldı… Atlı Polislerle karşılık verildi. Hollanda, Göstericilere Ateş edin! Emri vermişti… 

Bakanın konsolosluğa alınmamasını protesto eden bir vatandaş, Beyoğlu’ndaki Hollanda İstanbul Konsolosluğu çatısındaki Hollanda bayrağını indirerek göndere Türk Bayrağı astı. 

Yaşanan tüm bu gerilim Avrupa’nın övündüğü Demokrasi ve özgürlükler ile ilgili değerleri bu mu? Sorusunu akıllara getirdi. Düşününce o kadar tutarsız, anlamsız ve çılgınca geliyor ki tüm bunlar...

Ne gerek vardı bu uygulamaya? Böylesi hoyratça bir nezaketsizliğe?

Hollanda hükümetinin açıklaması şu: Biz ülkemizde seçimler var dedik ve 14 Marttan sonra gelinmesini istedik. Hollanda’da, Aşırı Sağcı İslam ve Göçmen karşıtı söylemlerin sembolü olan Geert Wilders’ın seçimlerde yükselişe geçmesi, Türkiye’nin Avrupa ile ilişkisini çökme noktasına getiren olayların sebebinin aslında seçim yarışında olan ve oy kaygısındaki Mark Rutte’nın bir seçim hamlesi olduğu anlaşıldı. Geert’e oylarını kaptırmamak için aşırı sağ oylarını hedefleyen Mark Rutte, ırkçı oylarını alabilmek için iki ülke arasındaki dostluk ilişkilerini çöpe attı. 

Bu tespiti yapan ben değilim dış basın takip eden herkesin bildiği üzere The New Yourk Tımes!

İşte yaşanan olaylar neticesinde oylarının arttığı söylenen, Lahey’de, Burası bizim ülkemiz, sizi istemiyoruz!diyerek pankart açan, televizyon programlarına tehdit altında olduğu imasını belirtmek için çelik yelek giyerek katılan Aşırı Sağcı Geert Wilders’ın Türklere karşı olan “çok özgürlükçü, çok demokratik’’(!) söylemlerinden birkaç örnek.

‘’Siz Avrupalı değilsiniz…

Avrupa’nın bir parçası değilsiniz…

Türkiye’nin AB’de yeri yok!

İslam ile AB’nin değerleri demokrasi ve özgürlük, ilkeleri uyumsuz!

Türkiye seni istemiyoruz! ‘’ 

Tuhaf olanşu çocuklarını demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir eğitim ve dünya görüşü ile yetiştirdiğini söyleyen bir toplumun yükselen değerinin bu gibi adamlar olması.Partisinin arkasında kimlerin olduğu da ayrı bir merak konusu olmalı tabi…

Avrupa’da ve dünya’da son yıllarda hakim olan yükselen değer aşırı sağ ve ırkçı söylemler, tutumlar… Bu zehirli fikirlerin çocuklar ve gençlerin zihinlerine hangi tohumları gönderdiğini anlamak güç değil… Avrupa’nın genelinde özellikle Almanya ve Hollanda’da okula giden küçük çocuklarımız, ergenlik çağlarının başında gençlerimiz var.

Onlar o okullarda nelerle karşılaşır? Düşünmek dahi istemiyorum. 

Irkçı söylemler ile dolu zihnindekileri, seçim zamanlarında ortaya döken adamlar bunca yükselişteyse hala geçmişte insanlığın yaşadığı dramlardan ders almış olmak gerekmez miydi?

1972 14 Ağustos’ta, Hollanda’nın Afrika mahallesinde, günlerce süren olayları Polis bastırmakta güçlük çekmişti. Ev meselesi yüzünden çıkan bir tartışmada 4 Hollandalı’yı yaralayan Türkler linç edilmişti. Solingen Katliamı nasıl unutulur? Aşırı sağcı Neo Nazist, 4 Alman genç bir evi kundaklayarak 5 kişinin ölümüne sebep olmuştu. Ya Mölln Katliamı? 2011 yılında yaşanan Norveç Katliamının müsebbibi 92 kişinin katili 242 kişiyi yaralayan Brevik’i? Bu ruh sadece bu ve benzeri hastalıklı fikirleri gençler ve toplum üzerinde yayar ki o zaman dünyanın vay haline…

Karşılıklı anlayışın, hoş görünün, dostluğun olmadığı bir dünya hepimiz için bir cehennem…Ortada bir gerçek var ve onuru kırılmış bir halk… Bildiğim tek şey nefretle ekilen hiçbir tohumun o topluma fayda sağlamayacağı ve Küstahlığın tek bir anlamı olduğudur…

Her devlet kendi toplumunun kültüründen derin izler taşır.Bu nedenle İngiliz Diplomasisi, Fransız Diplomasisi ya da Türk Diplomasisinin kendi içinde farklı notaları vardır. İyi bir diplomat doğru notaya ne zaman nerede basacağının inceliklerini ustalıkla kullanabilendir…Sen çeşitli bahanelerle tabiri caiz ise karga tulumba bir devletin , bir cumhuriyetin üst düzey yetkilisine terörist muamelesi yapamazsın!Yıllarca devletiniz için alın teri ile çalışmış hatta vatandaşınız olmuş insana protesto hakkı vermez dışlarsan eğer sana Irkçı mısınız? diye soran insanlara bakın ne diyor! dersen acı acı gülerler sana Monşer… Benim inandığım tek bir gerçek var gerek iç politikada, gerek dış politikada devletin, kurumların birer binadan, kanun ve mevzuat numaralarından, sayılardan ibaret olmaması gerektiği… Hepimiz insanız ve insana ait olan, insan için olan her şey önce akla sonra vicdana uygun olmalıdır… Önemli olan sözler değil davranışlardır…

Dolayısıyla tepkimizi Hollanda’ya kızıp portakal keserek, ya da “gitmeyelim şu keferenin ülkesine de görsünler bakalım’’ diyerek, ortaya koymak abes ile iştigal…

Açıkcası ancak bir vilayetimiz büyüklüğünde olan bu küçük ülkenin büyük küstahlığının arkasında pek çok uluslarası markasının olması, diğer Avrupa ülkelerinden aldığı destek ve kabul edilmese de islamofobi gerçeğidir. Bizi kışkırtarak onlarla itiştirerek AB yolunu özellikle kapatan bu emperyalist zihniyetin, küresel hegomonya’nın stratejik hamlelerini, engellerini kaldıracak ustalıkta ferasete ulaşabilmek dışında bir çözüm yolumuz görünmüyor… Hamaset başka… Feraset bambaşka…