Seçim sonuçları Türkiye’nin önüne çözümü çok zor, ama ertelenmesi, görmezden gelinmesi mümkün olmayan üç büyük problem koymuştur: ekonomik kriz, Kürt sorunu/çözüm süreci ve Suriye/Kürt Koridoru… Bunların bileşkesi de güçlü hükümet sorunudur.

Seçim sonuçlarının küresel ve bölgesel gelişmeler paralelinde önümüze koyduğu bu bu üç pimi çekilmiş bomba, bu üç büyük tehlike, aslında çok daha kapsamlı tartışmaların alt başlıklarıdır. Ortadoğu’yla ilgili yüzyıllık planları olan emperyalist ülkeler de, uluslararası finans kuruluşları da, “Yeni İpek Yolu” üzerinden kıtalar arası mali ve ekonomik ağlar oluşturma, parasının küresel ticarette değişim aracı olarak kullanılmasını sağlamak kararlığında olan Çin de, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında yeniden küresel aktör olma çabasında olan Rusya da, Sünni Müslüman kimliği ile Türkiye’nin bölgesel güç mücadelesinin neresinde yer alacağını merakla izleyen İslam Alemi de Türkiye’deki seçim sonuçlarının dayattığı koşullardan kendine pay çıkarmaya, Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda etkilemeye çalışacaktır.

Seçim sonuçlarını herkes kendi siyasi görüşü çerçevesinde değerlendirdi, yorumladı. Ak Parti’nin tek başına hükümet kuramayacağı gerçeğinden hareketle çeşitli koalisyon örnekleri öneriliyor, tartışılıyor. Gazetelerimizin çoğu seçim sonuçlarını, “Sandıktan Koalisyon Çıktı” manşetiyle değerlendirdi. Meclis başkanı seçim turları da bazı koalisyon hesaplarını dinamitleyecek şekilde sonuçlandı; son turda MHP geçersiz oy kullanınca, Ak Parti adayı İsmet Yılmaz Meclis Başkanı oldu, CHP cephesinde büyük bir şok yaşandı.

Seçim sonuçlarının ortaya koyduğu tablo için, “Siyaset mühendisliği harikası. Mühendislik hesaplarını milli irade yaptı” deniyordu. Yani halk, koalisyon için, sırasıyla hangi seçeneklerin denenmesi gerektiğini açıkça belirlemişti. Fakat, halkın gönlündeki yönetim kompozisyonunu hayata geçirebilecek uzlaşma kültürü var mı, bizim siyaset erbabında? Dünya siyasi haritasının yeniden şekillendirildiği, küresel güçlerin konumlarını, egemenlik alanlarını yeniden belirlemeye çalıştığı bir dönemde, seçim sonuçlarının önümüze koyduğu sorunlara acilen çözümler üretebilecek güçlü bir ortak hükümet kompozisyonu oluşturabilecek miyiz? Hepsinden önemlisi, sandıktan çıkan tehlikelerin farkında mıyız?

Düne kadar iş çevrelerinin dayattığı Ak Parti-CHP ortak hükümetine oldu-bitti gözüyle bakılıyordu, ama Meclis başkanlığı seçimlerinde MHP’nin oy pusulasına kendi adaylarının adını yazarak geçersiz oy kullanmaları, koalisyon olasılıklarına yeni ufuklar açmış oldu. “Deniz Baykal Meclis Başkanı, Ak Parti- CHP koalisyonu tamam” deniyordu, ama Ak Parti adayı İsmet Yılmaz’ın MHP’nin dolaylı desteği ile Meclis Başkanı seçilmesi, Ankara kulislerinde çok çetin koalisyon pazarlıklarının yapıldığını ortaya koyuverdi. MHP lideri Bahçeli, “Koltuk merakıyla ne ilkelerimizden cayarız ne de makam mevki tutkusuyla inançlarımız pazarlık konusu yaparız” diyor, ama MHP’nin Meclis Başkanı seçimlerindeki tutumu nedeniyle şoka uğrayanlar da, “2001’de, ortağı olduğu koalisyonu bozarak Ak Parti’nin iktidara gelmesine yol açan Bahçeli, bir bu kez de Meclis Başkanlığını hediye etti” diyorlar.

Türkiye’de Meclis başkanına verilen oyların rengi, olası bir koalisyonun yapısını da belli eder”, denilir. CHP Meclis Başkanı seçiminde uğradığı hezimetten sonra, Ak Parti- CHP koalisyonu seçeneği gündemden kalkmış gibidir.

Anayasa’ya göre 63’üncü hükümetin 45 gün içinde kurulması gerekiyor. Koalisyon pazarlıkları sil baştan.. Ardından nafile turlar.. Olmadı, Kasım 2015’te erken seçim.. Peki, bütün dünya ülkelerinin yakından izlediği Türkiye’nin zaman kaybetmeye, belirsizlik süreci yaşamaya tahammülü var mı?

TÜRKİYE’DEKİ SEÇİM SONUÇLARI TÜM DÜNYAYI İLGİLENDİRİYOR

Küresel aktörlerin uluslararası hegemonya rekabeti nedeniyle Cehennem çukuruna dönüşen Ortadoğu’da, Türkiye’nin, küresel aktörlerin paylaşım savaşından etkilenmemesi mümkün değildir. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında, Ortadoğu siyasi haritasını kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmek için bölgeyi kan gölüne dönüştüren küresel sistemin, Türkiye’deki seçim sonuçlarına ilgisiz kalması elbette düşünülemez. Nitekim, Obama yönetimine yakınlığı ile tanınan Amerikan İlerleme Merkezi (CAP) adlı stratejik araştırmalar kuruluşu da, seçimlerden çıkabilecek sonuçlara göre Türkiye’nin olası davranışlarına ilişkin yol haritaları çalışmaları yayınlamış, olası koalisyon seçeneklerinden söz etmişti.

MHP Lideri Bahçeli, Meclis Başkanı seçimi öncesinde, “Ben koalisyonda yokum” diyordu, ama CAP’ın Türkiye Uzmanı Michael Werz imzasıyla yayınlanan raporda Ak Parti’nin MHP ile hükümet kuracağı söyleniyordu. Hatırlayacaksınız, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi de, “Vatandaş olarak söylüyorum, Ak Parti-MHP koalisyonu daha kolay görünüyor” demişti. Ağzımızdan yel alsın, ama düne kadar zayıf bir olasılık olarak görülen Ak Parti-MHP koalisyonu, Suriye’de meydana gelebilecek istenmeyen gelişmeler nedeniyle, bir “savaş hükümeti” şeklinde gündeme gelmesi her zaman mümkündür. Nitekim, Meclis Başkanlığı seçimi sonucunu değerlendiren CHP lideri Kılıçdaroğlu, MHP’nin tutumu nedeniyle tarihi bir fırsatın kaçırıldığını söylerken, HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da, “Başkanlık MHP eliyle AKP’ye teslim edildi. Koalisyon seçeneği de bu hatta yürüyor. Savaş koalisyonu kurmayı deneyecekler. Koalisyon kurulabilir, ama asla uzun ömürlü olmayacaktır” diyordu.

Tek parti hükümetine izin vermeyen seçim sonuçlarından sonra, Meclis Başkanı seçim sonuçları da, koalisyon kültürü olmayan siyasetçilerimize, “Birleşin, acilen ortak bir hükümet kurun ve sorunlara çözüm üretin” mesajı veriyor.

Parti yöneticileri, Türkiye’yi çalkantılı denizde kaptansız bırakmamayı öğütleyen bu çağrıya kulak verecekler midir?

Hiç sanmıyoruz. Ve.. Ortadoğu haritasının bir takım hesaplar doğrultusunda yeniden parsellendiği bir dönemde Türkiye’nin koalisyon pazarlıklarıyla zaman kaybetmesini gereksiz ve tehlikeli buluyoruz. Sandıktan çıkan tehlikelere hergün bir yenisi eklenirken, Kılıçdaroğlu, MHP’yi, “Ak Parti ne zaman köşeye sıkışsa kurtarıcısı, koltuk değneği bellidir” şeklinde suçlarken, Selahattin Demirtaş da,”Koalisyon kurabilirler, ama uzun ömürlü olmaz” diyerek yeni bir seçim olasılığından söz ediyor. “Belirsizlik, düzensizlik, kaosa düşme eğilimi” olarak tanımlanan entropi çıkuruna düşmüş olan Ortadoğu coğrafyasında, Türkiye’nin, kısa süreli de olsa, bir yönetim boşluğuna asla tahammülü yoktur.

KÜRESEL SİSTEM TÜRKİYE’DE GÜÇLÜ BİR HÜKÜMET İSTEMİYOR MU?

7 Haziran seçimleri sonrasında ülkemizde yaşanan gelişmeler, kendilerini “küresel çapta iktidar vizesi veren kurumlar” olarak gören ve göstermek isteyen Batılı dostlarımızı yakından ilgilendiriyor. O nedenle, koalisyon seçeneklerini ya da olası erken seçimi konuşurken, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme bağlamında bölgemizi kan gölüne çeviren küresel sistemin, Türkiye’de yapılan genel seçim sonuçlarından kendisine ne gibi “görevler” çıkarmak isteyebileceği de tartışılmalıdır. Çünkü, Kırım Savaşı (1853-56) sonrasında planlanan “Kürt Koridoru”nu Suriye’nin kuzey parseli üzerinden Akdeniz’e bağlama telaşında olan küresel sistem, Türkiye’de, bu ilerleyişe engel olabilecek güçlü bir yönetimin işbaşına gelmesini istemez, istemiyor.

Kobani’deki gelişmelerle ilgili olarak” CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu ziyaret eden İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi Richard Moore’un, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olası bir erken seçimde başarılı olmak adına, orduya sınır ötesi operasyon görevi verme olasılığından kaygı duyduklarını, böyle bir kararın Ortadoğu’yu altüst edeceğini söylemesini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Seçim sonuçlarıyla yalnızca Batılı dostlar değil, İslam Alemi de yakından ilgileniyor. Batı medyası seçim sonuçlarını, “Batı karşıtı, İslamcı olarak bilinen Erdoğan’a millet tarafından verilen bir ihtar” şeklinde yorumlarken ( Austin Bay-Statesman Journal), Al Arabiya’da yayınlanan makalesinde Jamal Khashhoggi, seçim sonuçlarını seçmenin bir kafa karışıklığı olarak görüyor ve “Erdoğan’ın yeniden güçlü konuma gelmesi yalnızca birkaç ay alacak” diyor. Doğu ve Batı medyasının böylesine karşıt görüşler sergilemeleri bile, seçim sonuçlarının Türkiye’nin önüne ne kadar ciddi sorunlar koyduğunu göstermektedir.

SEÇİM SONUÇLARININ ÖNÜMÜZE KOYDUĞU SORUNLAR

Seçim sonuçları Türkiye’nin önüne çözümü çok zor, ama ertelenmesi, görmezden gelinmesi mümkün olmayan üç büyük problem koymuştur: ekonomik kriz, Kürt sorunu/çözüm süreci ve Suriye/Kürt Koridoru… Bunların bileşkesi de güçlü hükümet sorunudur.

Seçim sonuçlarının küresel ve bölgesel gelişmeler paralelinde önümüze koyduğu bu bu üç pimi çekilmiş bomba, bu üç büyük tehlike, aslında çok daha kapsamlı tartışmaların alt başlıklarıdır. Ortadoğu’yla ilgili yüzyıllık planları olan emperyalist ülkeler de, uluslararası finans kuruluşları da, “Yeni İpek Yolu” üzerinden kıtalar arası mali ve ekonomik ağlar oluşturma, parasının küresel ticarette değişim aracı olarak kullanılmasını sağlamak kararlığında olan Çin de, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında yeniden küresel aktör olma çabasında olan Rusya da, Sünni Müslüman kimliği ile Türkiye’nin bölgesel güç mücadelesinin neresinde yer alacağını merakla izleyen İslam Alemi de Türkiye’deki seçim sonuçlarının dayattığı koşullardan kendine pay çıkarmaya, Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda etkilemeye çalışacaktır.

Şu gerçeği gözden kaçırmayalım; küresel ve bölgesel aktör olma iddiasında olan her devlet, asimetrik savaşın tüm unsurlarının ve silahlarının kullanıldığı bir paylaşım kavgasında, Türkiye’de oluşturulmak istenen hükümet kompozisyonlarında etkili olmaya çalışacaktır. Önemli olan, Türkiye’nin bu rekabet ortamında, kendi çıkarlarını kollayacak bir denge politikası izleyebilmesidir.

Seçim sonuçlarının önümüze koyduğu sorunlara huzuru ve istikrarı tehlikeye sokmadan çözüm üretebilecek, gerektiğinde radikal kararlar alabilecek güçlü bir hükümete ihtiyaç var. Sandıktan çıkan tablo hiçbir partiye tek başına hükümet kurma yetkisi vermediğine göre, Ak Parti’li ya da Ak Parti’siz bir hükümetin Türkiye’nin kaderine yön vermesi gerekiyor. Yanıtını bulmamız gereken soru şu: “bu tablodan, Türkiye’nin çıkarlarını savunacak, yeni bir 2001 ekonomik krizi kurgulanmasına izin vermeyecek, önümüze ‘sorun’ diye konulan kaos üretme oyunlarını elinin tersiyle bir kenara itecek güçlü bir hükümet çıkarabilecek miyiz?”

KOALİSYON ORTAKLARI NEYİN PEŞİNDE?

Seçim sonuçlarının Türkiye’nin önüne koyduğu sorunlara kalıcı çözümler üretecek birbirine güvenen ortakların oluşturacağı, milletin çoğunluğunun benimseyeceği bir koalisyon hükümetine ihtiyacı var. Var, ama Ak Parti, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan da, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da seçim sonuçlarından memnun değiller ve “olası bir erken seçimde oylarımızı nasıl artırabiliriz?” arayışları içindeler.. Ak Parti olası bir erken seçime devlet olanaklarını ve bazı önemli bakanlıkları elinde tutarak gitmek isterken, CHP de, vereceği desteklerin karşılığını istiyordu. Meclis Başkanı seçiminde sergilediği tutumla MHP de, “Bu süreçte ben de varım” deyiverdi.

ERKEN SEÇİM SORUNLARI ÇÖZECEK Mİ?

Uzun soluklu bir koalisyon kurulamazsa, Kasım’ da yeniden sandık başına gideceğiz. Tek başına bir iktidar, güçlü bir hükümet çıkarmayacak seçim turlarının, Türkiye’ye zaman kaybettirmenin dışında ne yararı olacak? Türkiye seçim meydanlarında zaman kaybederken, “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş”, “Kürt Koridoru” Akdeniz’e ulaşmış da olabilir.

Yavaş yavaş ısıtılan tenceredeki kurbağanın kaderini yaşamak istemiyorsak, uyanalım artık. Neler olup bittiğini görüp anlayabilmek için de, Suriye sınırının mayınlardan temizlenmesinden bu yana anlatılan masalları ve yaşanan gerçekleri bir hatırlayalım.

Seçim sonuçlarının önümüze koyduğu ekonomik kriz olasılığının, çözüm süreci/Kürt sorununun ve Suriye/Kürt Koridoru konularının Türkiye’nin istikrarı, birliği, bütünlüğü açısından yaratacağı tehlikelerin ayrıntılarını daha sonraki yazılarımıza bırakarak, Allah yardımcımız olsun diyoruz.

………………………