Kuşadası'nın tanınan simalarından, yönetmen-tiyatro oyuncusu Cenk Behram Su ile sohbet ettik ve merak ettiklerimizi sorduk. Sanata ve barışa bir kez daha ‘evet’ dedik...

Öncelikle bize kendinizi anlatır mısınız? Cenk Behram Su kimdir?


Cenk Behram Su 1971 yılında yedi tepeli şehirde, İstanbul'da gözlerini dünyaya açmış. Memur çocuğu olmasından ötürü bir kentten bir kente savrulmuş yıllar içerisinde. Babası asker, annesi öğretmen. İçine oldukça kapanık bir çocukluk döneminden sonra üniversitede tiyatroya başlamasıyla bir çok şey değişmiş karakterinde. Tek bir isteği var Cenk Behram Su'nun, bütün dünyaya barışın egemen olması. Çünkü barış sağlanırsa insanlık ancak o zaman layık olduğu yere gelebilecektir.

Tiyatro oyunculuğu ve yönetmenliği yapıyorsunuz. Bize çalışmalarınızdan ve projelerinizden bahseder misiniz?

1991 yılından bu yana bir çok tiyatro oyununda oyunculuk, teknik personel ve de yönetmen olarak görev aldım. Bunların yanında yazdığım ve de sahnelenen dört tiyatro oyunu da mevcut. Özellikle 2009 yılından sonra başlayan yönetmenlik kariyerimde kendi oyunlarımı sahneye koydum. Çocuk gelinleri ve cinsel istismarı konu alan Haluk Zeki'nin öyküsünden sahneye uyarlayıp oyunlaştırdığım ''Azade'' isimli oyun bugüne dek gerçekleştirdiğim en önemli projemdi. Aldığı ödüllerin yanı sıra seyircilerden aldığı olumlu yaklaşımlar bu oyunu altı yıldır oynamamıza neden oldu. Bir çok diğer oyunumun yanı sıra sinema sanatında da oyunculuk, yönetmenlik ve yazarlık çalışmalarım var. Önümüzdeki aylarda yönetmenliğini yapacağım uzun soluklu bir dizi projesi ve de bir sinema filmi var.

Türkiye'de tiyatroya gereken değerin verildiğini düşünüyor musunuz? Yaptığınız sanat adına ülkemizde bir şeyleri değiştirme şansınız olsaydı neleri değiştirmek değiştirirdiniz?

Türkiye'de yönetimsel bazda tiyatroya değer verildiğini ancak yeterli olmadığını düşünüyorum. Tiyatroya değer vermeyen kesim maalesef ki halk. Halk tiyatro izlemek istemiyor. Televizyon çok daha kolayına geliyor. Eğer sanat için ülkemde bir şeylerin yapılma yetkisi bana verilseydi, bir çok sanat dalını okullarda zorunlu ders olarak okutulmasını sağlardım. Zaten bunu gerçekleştirmek geleceği aydınlatmak için yeterli olacaktır.

Yıllarca ney çalmışsınız, şiirler yazmışsınız, ve hatta sahneye çıkıp tiyatro bile yapmışsınız. Peki bunların hepsini kim için, ne için yaptınız?

Kendim için. Sadece ve sadece kendim için. Yaptıklarımın beni mutlu etmesi yeterliydi. Ancak başkaları da mutlu olmuşlarsa bu beni kat kat mutlu etmiştir. Beni mutlu etmeyen bir eserin, başkalarını mutlu etmesi mümkün değildir.

Engelli bir gencin annesiyle birlikte verdiği yaşam mücadelesini anlattığınız "Köşe" isimli sinema filminizden bahseder misiniz? Bu filmin amacı neydi? Amacına ulaştı mı?

Köşe 2012 yılında yüz yetmiş beş gönüllü kişi ve kurumun katkısıyla yapılmış bir filmdir. Bir engellinin ve engelli yakınlarının mücadelesini duygu sömürüsüne kaçmadan, bütün çıplaklığıyla insanlara anlatmaktı amacım. 33 yaşında tekerlekli sandalyeye mahkum bir gencin başından bir buçuk saat içinde geçen gerilim dolu bir çaresizliğin içinden çıkma mücadelesini anlatır film. Tabi bu süreç içerisinde geçmişte yaşadığı acılar, trafik kazasında yaşamını kaybeden babası ve minik kız kardeşine duyduğu sevgi. Ve tabi ki de birlikte yaşadığı annesine duyduğu büyük minnet ve hayata yönelik korkularını incelemektedir. Film bir çok üniversitenin tıp fakültelerinde izletilmiştir. Antalya dahil yedi ödüle sahip Köşe filmi bir çok özel gösterim için rafta sırasını beklemeye devam ediyor.

Bu zamana kadar en çok inandığınız projeniz hangisi oldu? Hangisine 'işte budur' diyebildiniz?

Gerek yirmi beş yıllık tiyatro yaşamımda, gerekse yedi yıldır içinde bulunduğum sinema projelerimde tüm yaptıklarıma sonuna dek inandım. Hiç biri için "işte budur" diyemiyorum. Çünkü hala öğreniyorum. Proje ürettikçe yeni şeyler öğreniyorum ve bu böyle devam ediyor. Sanırım hiç bir zaman ''işte budur'' diyemeyeceğim.

Şu anda hayal ettiğiniz bir hayatı mı yaşıyorsunuz? Bulunduğunuz konumdan memnun musunuz?

Hayal ettiğim hayat tamamen sinema ve tiyatro dolu bir yaşam. Ancak ekonomik kaygılar bunun ötesine geçiyor maalesef ki. Çünkü ülkemizde para yoksa sanat da yok anlayışı ile yürüyor, daha doğrusu yürüyemiyor.  25 yıldır sanat için harcadığım para, kazandığım paradan belki de on kat daha fazladır. Ne zaman ki ekmeğimi sanattan kazanabileceğim, işte o zaman hayalimdeki hayat budur diyebileceğim.

Eğer tiyatro ile ilgili olmasaydınız hangi mesleği tercih ederdiniz?

Tiyatrocu olmasaydım sanırım seçimim dans veya müzik olurdu.

Hayatınızda kimi örnek alarak yaşadınız? İdolünüz kimdir?

Hayatımın her zaman diliminde idolüm olan, örnek aldığım bir çok insan olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk'ün azmi, Mevlana Celaleddin Rumi'nin insan sevgisi ve sabır erdemi, Rahmetli Büyük Babam öğretmen Necip Yapıcı'nın asaleti hayatıma büyük katkı sağlamıştır. İsmail Dümbüllü, Charlie Chaplin, Stanley Kubrick, Nuri Bilge Ceylan, Orhan Pamuk gibi sanat ve edebiyat insanların ise mesleğime büyük katkıları olmuştur.

Tiyatrocu olma hayali kuran gençlerimize nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?

Tiyatro zor bir sanat dalı. Çok ama çok çalışmaları, asla vazgeçmemeleri ve çok okumaları gerekmektedir. Okumak tek başına yetmeyecektir. Bol bol gözlem yapsınlar. İnsanı, doğayı dinlesinler.. Dinlemek öğrenmenin ilk şartıdır.

Son olarak gazetemiz okuyucularına neler söylemek istersiniz?

Tiyatro izlesinler. Daha çok oyuna gitsinler. Ayda en az bir oyun izlesinler. Keyifli vakit geçireceklerini garanti ediyorum. Sizlere de çok teşekkür ediyorum. Önce Vatan gazetesi okuyucularına da sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum...