Bir zamanlar, uzun kış gecelerine torunlarına masal anlatan dedeler, nineler vardı.
Bu masallarda ejderhalar, devler, cüceler yer alır bazen tehlikeli, bazen korkulu, bazen de insanı türlü hayallere sürükleyen sahneler olurdu. Ki sonunun ne olacağı merakla beklenirdi.
Fakat en hoş, en güzel tarafı ise masala başlangıç kısmı idi. Belki de insan hayatını özetleyen birkaç kelimede buluşurdu her şey…
Bir varmış bir yokmuş… Ardından çeşit çeşit tekerlemeler sıralanarak masala girilirdi. Sonu huzura çıkan o kısacık masallar çocukların hem korunmaları hem de karşılaşabilecekleri her türlü olay hakkında düşünmeye, akletmeye, doğru olanı keşfetmeye yönlendirmekti asıl gaye. Bazen teşbih sanatı, bazen muamma, tasvir, sehli mümteni gibi sanatlar devreye girer, bir takım düğümler ve çözümlemelerle çocukların hoşça vakit geçirmeleri, uykuya hazırlanmaları temin edilirdi. 
Hangi saatte nasıl bir masal anlatılması gerektiğinin hesabını da o tatlı dedeler, nineler iyi bilirlerdi. Uyku saatinde çocuğun aklını karıştırmayacak, şırıl şırıl akan derelerden, çiçekli, böcekli tepelerden, güzelliklerin yaşandığı hayal ülkelerinden seçilirdi. Tabiatıyla çocukların yaşları yaşayışları da dikkate alınır konular ona göre seçilirdi.
Evet, bir varmış bir yokmuş deyimiyle hayatın gelip geçici olduğunu fani olan insanın geride bırakacağı en güzel mirasın eserleri olduğunu anlatırdı masallar.
Düşünen, ölçüp biçen insan kolay yanılmaz fazla hata işlemez ve neticede de  sonu başarıya çıkan güzel bir yolculuk yapar manası taşırdı.
Çocuklar dinlemekte oldukları masalların etkisiyle gülümseyen, hüzünlenen duygularıyla adeta anlatılanları yaşar bazen de  ‘neden, niçin’ gibi sorular sorarak düğümlerin çözülmesini sağlarlardı.
Çocuğun anlayacağı dilden, çocukça anlatımlar çocukların dünyasını daha da renklendirirdi.
Ve anlıyoruz ki masal anlatmak öyle rast gele yapılan basit bir konu değilmiş. Kime anlatıldığı, niçin anlatıldığı, ne zaman anlatıldığı ve hatta nerede anlatıldığı bile dikkate alınmalıymış.
Çünkü çocuklar tertemiz gönüllerini açıp bütün duygularıyla zevk ve heyecanla dinlerler ve anlatılanlar ezberlerine alırlar. Etkilenirler hatta ona göre şekillenirler. Dolayısıyla azami dikkat gerektirir.
Zamanımızda maalesef kaybolan bu gelenek belki de en güzel temel eğitim örneklerindendir.
Bu masallarda anlatılan hemen her şeyi önce zihninde resmeder, sonrada kâğıt ve kalemle çizmeye çalışır anladıklarını.
Masal anlatımında kullanılan dil, üslup, akıcılık zannedildiği kadar kolay değildir. 
Masallar umumiyetle ibret alınsın, bir ders çıkarılsın, işini doğru ve güzel yapsın, hakka hukuka riayet etsin, yalan söylemesin gibi sebeplere dayanır. Dahası genelde yazılı metinleri yoktur çoğu irticalen, daha önceki bilgilerden de hareketle söylenmektedir.
Söz sanatları cümlesinde olan masallar çok basit gibi görünmekle beraber anlatıcının görgü ve tecrübesi fevkalade önemlidir. 
Hayatı öyle veya böyle yaşamış, acı ve tatlı hatıralarla dolu kazanmış kaybetmiş, üzülmüş sevinmiş hâsılı uzun senelerin birikiminin neticesidir. 
Dede ve nine için en kıymetli varlıklar olan yavrulara sadece güzel olması duygusu ve düşüncesiyle en doğru örnekleri vurgulayacaktır. 
Geleceklerinin daha iyi olması için ne lazımsa masallarında da onlar yer alacaktır. Sanat hayatın her safhasında farklı özellikleriyle yerini almakta olup her halükârda içimizde yaşamaktadır.
Her şeyi merak eden, anlama kavrama telaşı içinde etrafına bakınan çocuk için güzel bir masalımız olmalı anlatacak, öyle bir masal ki o çocuklarla beraber bizi de berrak tertemiz bir dünyaya taşısın, ufkumuzu açsın, güzelliklerin gerçekleştiğini görelim…