Sevgili okurlarım, her akşamüstü olduğu gibi yine sahilde on dört Km. mesafe için bisiklet turuna çıktım. Yedi Km. sonra Limana kadar vardım ve ilk mesafeyi tamamladım. Epeyce efor sarf ettiğim için çok susadım. Bisikletimin çantasından aldığım suyu içiyordum.

Aynı anda hem soluklanıyorum hem de Konyaaltı Limanından denizin berrak dinginliğinde Antalya’nın Lara beldesini seyrediyordum. Arkamdan pek fazla aşina olmadığım bir ses: “Sana burada durmak yasak.” Dedi. 

Arkamı dönüp baktığımda ismi pekte lazım değil, bir zat yanında birisiyle gülerek yanıma doğru geliyor. Ayıp olmasın babında: “Aa siz miydiniz? Bana yasak yok. İstediğim yerde durmak yürümek bana serbest.” Diyerek isteksizce cevap verdim. 

İsteksiz cevap verdiğimin farkında olmasına rağmen beyefendi gülümseyerek: “Evet benim. Merhaba nasılsınız?” Diyerek yanındaki şahısla birlikte yanıma kadar geldi. 

Bu muhabbetin sonunun nereye kadar varacağını bilmeme rağmen bu türden sohbetlere tahammül edemediğimi belli ederek: “İyiyim teşekkür ediyorum. Umarım sizde iyiyisinizdir.” Dedim.

Fırsat bu ya malı buldu deşecek yada öyle sanıyor. Çünkü mahallede uzaktan görmek dışında benimle konuşmaya pek fırsat bulamıyordu: “Sağ olun iyiyim. Sizi sabahları mahalleden geçerken görüyorum. Her sabah hiçte üşenmeden yüzmeye geliyorsunuz. Deniz nasıl? Su ısındı mı?” Dedi.

Sinsi insanların sinsi sinsi soruları olur hele birde karşılarındaki insanları aptal ahmak yerine koymaları yok mu?.. 

Deli ediyorlar insanı: “Deniz neredeyse evinizin içine kadar girecek, ısınıp ısınmadığını bana mı soruyorsunuz? Ayrıca deniz sezonu başlayalı çok oldu bu soruyla gelmeniz çok gereksiz.” Dedim.

Bahane çok dedikodu yapmak için yan yatarlar, birisine yaklaşmak için on kez takla atarlar, ama sağlıkları için denizde yüzmeye vakitleri yoktur. Sinsiliğinin farkında olduğumu bilmesine rağmen sinsilik yapmaya devam ediyordu:  “Her sabah yüzerek serinliyorsunuz. Her akşamüstü bisiklet turuna çıkarak da terliyorsunuz. Sabah serinlemenizin ne anlamı kalıyor?” Dedi.

Lakin beynindeki sinsi bir engerek dilinin altındaki gerçek baklayı çıkarmaktan korkuyordu: “Bisiklet turunun amacı zaten terlemektir. Negatif toksinleri üzerimden atıyorum. Ayrıca denize serinlemeye değil sağlığım için yüzmeye gidiyorum. Güneşin verdiği ışınlarla demir vitamini alıyorum. Bunun yanı sıra yüzerek vücut eklemlerimi ağrısız hale getiriyorum. Ayaküstü saçma sapan gereksizce sohbetlerle çok değerli vaktimi negatif insanlarla boşa harcamamış oluyorum.” Dedim. 

Duyduğu sözler karşısında biraz duraklıyor. Sarf ettiği sözlerin yanlış olduğunu kendisi gayette iyi biliyor. Bu tür insanların ön yargılarıyla laf sokmakta laf çarpmakta üstüne yoktur. Yüzünden okuyordum yaptığı terbiyesizliğin farkında olduğumun farkındaydı. Beyefendi kendisine verdiğim cevabı geçiştirerek yüzsüzce: “Bizde bugün geç saatte olsa yüzmeye geldik.” Diyerek kekelemeye başladı.

Karakterini anında okumama rağmen iyi niyetimi bozmamaya çalışarak: “Ters bir saati seçmişsiniz. Akdeniz’in en temiz ve berraklığı sabahın erken saatleridir. Sabah saat on birden sonra denize girmeyi sağlıklı görmüyorum. Bakterilere duyarlıysanız bu saatte girmenizi pek tavsiye etmem.” Dedim.

Sarf ettiğim o kadar sözden sonra yüzsüz bir tavırla: “Yine bilmece gibi cevap verdiniz. Söylediğinizi inanın anlamadım.” Diyerek konuşmayı hala sürdürmek istiyordu.

Sinirlendiğimi pek fazla belli etmemek için ses tonumun öfkesini gizleyerek: “Size gayette şeffaf bir cevap verdim. Görüyorsunuz insanlar denizi gölet gibi çimmeye kullanıyorlar yüzenlerse çok nadir. Hatta tuzlu sudan arınmak adına konulan duş kabinlerinde sabun ve şampuan ile yıkanıyorlar, o pis suyun denize gittiğini göremeyecek kadarda aptalız. Kendi sağlığımızla oynuyoruz bunun farkında dahi değiliz.” Dedim. 

Üstü kapalı laf sokmalar laf çarpmalar sinsice amacına ulaşmak için elli takla atmalar elbette yalnız biz Türklere özel bir durum değildi. Bu sohbetin aslında bir yere varamayacağını oda biliyordu: “Belki zamanla öğreneceğiz.” Diyerek nihayet sözlerini bitiriyordu.

Bu tür insanların beni “Almancı” gözüyle gördüklerine göre, bense Türk Asıllı Hollanda vatandaşı olduğuma göre, Ana-vatanımda ve Baba-vatanımda orta yolu ortak yolu bularak açıktan söylemeyi seviyordum ve tercih ediyordum. Dikkat etmek gerekiyor. Çünkü kendi attığımız taş bazen kendi başımızı yarıp yaraya sargı bulamayabiliyoruz…

Sevgi ve saygılarımla