Medeniyetlerin İttifakı

'Medeniyetlerin ittifakı' adına çalışmaların yapılıyor, anlaşmaların imzalanıyor olması, Samuel Huntington'ın tezini sonuna kadar destekliyor olsa da, Türkiye'deki hâkim algı, bu gelişmelerin Huntington'ın 'çatışma' tezine karşı, 'ittifak' antitezinin güçlendiği anlamına geldiği şeklinde anlaşılıyor. 

Her ne kadar Huntington, 'medeniyetler savaşacak' değil, 'gruplaşmalar medeniyetler bazında olacak' demiş de olsa, Türkiye'nin algı sorunlu yazarları için bu durum herhangi bir anlam ifade etmiyor. Zira söz konusu yazarların hemen hepsi, ya Huntington'ı hiç okumamışlar, ya da 'belirleyicilik', 'çatışma' ve 'savaş' gibi kavramların arasındaki farklı algılamak lüzumunu hissetmemişlerdir. Bu nedenle de, medeniyetlerin çatışmasının da, savaşmasının da, ittifakının da, 'medeniyetlerin belirleyiciliğini' teyit eden farklı gelişmeler olduğunu fark edemiyorlar

Medeniyetler çatışmasının yeni cephesi olarak örgütlenen ve desteklenen İslamofobi üzerinde de durmak gereklidir. Batı medeniyetinin Hıristiyan ve seküler kanatlarının “ontolojik üstünlük” iddiasından bağımsız ele alamayız. Buna göre dinî manada Hıristiyanlık İslam’dan, seküler-dünyevi-maddî manada Batı kültürü ve medeniyeti ise İslam dünyasından üstündür. Avrupa-merkezciliğin ana rüknünü teşkil eden bu “üstünlük”, siyasi yahut teknolojik eşitsizliğe değil, ontolojik bir farka dayanır. Bu yüzden fark çok derindir ve politik tercihlerle aşılması mümkün değildir. Müslüman dünya istediği kadar Batılılaşsın, sekülerleşsin, sanayileşsin, aradaki ontolojik mesafenin kapanması mümkün değildir!

Böyle bir ortamda siyaset adamlarının, dini liderlerin, kanaat önderlerinin, TV yorumcularının “İslam bir virüstür… İslam bir şer dinidir… Avrupa medeniyetini İslam kanserinden kurtarmalıyız… Çağdaş Avrupa’da gerici Müslüman topluluklar istemiyoruz… Faşist Kuran’ın yasaklanmasını istiyorum… Müslümanların ülkelerini işgal edelim, liderlerini öldürelim, hepsini zorla Hıristiyan yapalım…” demesi, adeta normal bir şey haline gelebiliyor.

Avrupa’da son 10 yılda ortaya çıkmış ırkçı partilerin, Neonazi hareketlerin hepsi paranoyak üstünlük fikrinden kaynaklanmaktadır. İşin ilginç tarafı en radikal ırkçı partilerin başında Yahudi asıllı liderlerin bulunması bu partilerin Avrupalı Mason teşkilatlarınca işletilmesi, kimilerinin o devletlerin istihbarat örgütleriyle iç içe olması ayrı bir araştırma konusudur.

Batı kimlik değerlerini koruyacak diye gerçeklere sırtını dönemez. Hakikatin kapsayıcılık özelliği vardır. Yalanlar zaman zaman başarı kazansa da bu durum ilelebet devam etmez. Bir gün yalanlar hakikat karşısında mutlaka mağlup olur. Batının İslam dünyasına ve Müslüman kimliğine atfettiği aşağılayıcı muamele propaganda üstünlüğüne dayanmaktadır. Bunu kırmanın yolu Müslümanların kendi kimlik değerlerini en ideal şekilde tanımlayan şahsiyet tipolojisini gerçekleştirmeleri, bütün davranışlarıyla bunu ibraz etmeleridir.

Bu güne kadar yapılmış bütün batılılaşma çalışmaları ve şahsiyet değiştirme projeleri toplum ve birey çapında iflas etmiştir. Huntington doğru söylüyor kendi kimlik değerlerimize dönmenin hatta ona sıkı sıkıya sarılmanın zamanı gelmiştir. Bunu gerçekleştirmek için yeni bir eğitim, yeni bir kimlik inşa etmeye mecburuz.

İslam kimliğinde mevcut üstün değer yargılarını esas alan; bilgi, hikmet, ahlak, ölçü, hakkın rızasını dünyevi menfaatten üstün gören anlayışa göre yeniden keşfedilmesi, solidarist (cemaatçi demek istemiyorum) bir zihniyetle ele alınması gerekiyor. En üstün medeniyetin hakkın rızasına uygun hareket eden medeniyet olduğu bir hakikattir. 

Yapacağımız işleri ilimle, irfanla, bilgi ile hakkın rızasını arayarak yaparsak başarılı olacağımız muhakkaktır. İnsanlığa gerçek bir gelecek vaat eden, aşkın değerlere sahip, İslam kimliğinin en üstün kimlik olarak geleceğin tarihinde hak ettiği yeri alacağı muhakkaktır.