Bayram yaklaştı ama pek bir tatsız ve tuzsuz günler geçiyor..

Her şeye rağmen hayat devam ediyor..

Bu bayram öncesi günlerin burukluğunu Mecidiyeköy'de Saklı Bahçe'de izledim. Burasını keşfettiğimizde zaten eski günleri anımsamamak mümkün değildi. İşletmecisinden çalışan personeline dek, herkese ayrı ilgi, doğallık ve mütevazi davranışları bizi buradan bayram öncesi izlenimleri yapmamızı sağladı.

Tabi ki bu koşuşturmada bazen sütsüz ve çaysız kahvaltı yaptığımda oldu. Ama her şeye rağmen evimizin sıcaklığını veren bu mekan bize eski bayramların koşuşturmasını izlememize etken oldu.

Bazen radyodan gelen Reyhan Reyhan türküsü ise dinlenip düşünmemize neden oluyordu.

Hele ki bayram yaklaştıkça bazen gözlerimizin pınarlarından buğulu, anılarla akan birkaç damla gözyaşı, geçmişe duyulan özlem ve bazen de şu an yaşadığı insan iletişiminin verdiği bir kahırla böyle düşünüyoruz..

Peki ama bu eskiye özlem neden? Neden bayram denildiğinde sevinmemiz gerekirken içimizdeki bu burukluk.

Geçmişe baktığımızda  aileler hem kendi aile içi, hem de eş, dost akraba ilişkilerindeki paylaşımlarını unuttukları gözleniyor.Ne çocuklar, ne de büyükler bayram sevincini yaşayamaz oldular.

Bütün bunların etkisiyle akrabalık ilişkileri ve bazı geleneklerimiz de yavaş yavaş unutuluyor. Eski güzel aile ilişkileri unutulunca da başlıyoruz “Hey gidi günler hey!” demeye. Sonrada haklı olarak eski gelenek ve göreneklerimizi, çocukluğumuzdaki eski bayramlarımızı özlüyoruz.

Çocukluğumuzdaki bayramın geldiğini büyüklerimizin koşuşturmalarından anlardık. Günler öncesinden gerek bayram yemekleri, gerekse tatlılar yapılırdı. Çoluk çocuk bir bayram havası solurdu.

İLK BAYRAM GÜNÜ

İlk gün uyandığımızda bir başka heyecan bayrama yaklaşış heyecanını getirirdi bize. Akşamdan hazırladığımız bayramlıkları yatağımızın başından alarak giyiş heyecanı unutulmaz bir duygu.

İşte dostluk, işte paylaşım, işte güzellikler...

Bayram sabahları ve çocukluğumuzdaki ilk hatırladığımız bayram günleri..

Müzisyen grupları bayram sabahı ev ev gezerek bayram boyunca evlerin hem bayramını kutlar hem de çamsakızı çoban armağanı bayram bahşişlerini toplarlardı. Ev sahipleri de seve seve bahşiş verir, kurban etinden hazırlanmış kavurma, pilav ve tatlı ikram ederdi. Hatta bayram sabahı bile bazı evler müzisyenleri çağırır ve kapısının önünde eğlence tertip ederlerdi.

Buda komşuluk ilişkilerinin daha sıcak ve samimi olmasını sağlardı. Şu an da bu güzel alışkanlıklarımız bazı evlerde halen devam ediyor. Genellikle aile büyüklerimiz azaldığı için, insanların birbiri ile iletişim ve paylaşımları azaldı. Bayram geldiğinde aileler diğer günlerdeki akşam yemekleri gibi yemeklerini yiyorlar. Oysa bayram sofraları misafirlerle şenlenir ve güzelleşir. Bayramların eskisi gibi şevkli ve güzel olmamasının nedeninin ekonomik koşullar yüzünden olduğunu öne süren olabilir. Bence bu bahanedir, önemli olan bayram coşkusunu eş dostla birlikte paylaşmaktır. Bayram sofrasında yemeğin miktarı ve çeşidinden çok, içten bir samimiyetle, güler yüzle, şenlikle bir araya gelinmesi, Bayramın güzelliklerini yaşatır insana.

Çünkü büyüklerimiz bize “bayram sofraları misafirlerle şenlenir ve bereketli olur, hatta akrabalara haber vermeden aniden bayram ziyaretine gitmekte daha sevaptır” derlerdi.

Her ne kadar şu anda Bayramlarda bazı geleneklerimizi korumak ve yaşatmak istesek de ne yazık ki eski bayram coşkusu ve zevkini göremiyoruz.

Bu kez haklı olarak “Nerede eski bayramlar hey gidi günler hey” diyoruz. Sonra da eski anılarımızı yüreğimizde yaşatıp iç çekiyoruz.

Toplum olarak tüm insan iletişimimizde sevgi, saygı, birlik ve beraberlik, tutkunluk, paylaşım, dayanışmanın olacağı bir yaşam olması dileklerimle..