Sevgili ve çok değerli okuyucularım şakanın evrensel günü kabul edilen 1 Nisan'da bazı şakalar güldürürken, bazıları da sabrın sınırlarını zorluyor. Peki 1 Nisan’da neden şaka yapılır. 1 Nisan şakaları nereden çıkmıştır?

Tüm dünyada 1 Nisan şaka günü insanların birbirlerine şaka yaptığı gün olarak bilinen bir gündür. Gelenek haline gelen 1 Nisan şakalarının bazıları güldürürken bazıları da sabrın sınırlarını zorluyor. Peki 1 Nisan şakaları nereden çıkmıştır? 1 Nisan nasıl ve neden kutlanır? İşte 1 Nisan şakaları ve 1 Nisan tarihçesi ile ilgili merak edilenler...

Öncelikle 1 Nisan şakaları nasıl ortaya çıkmış size onu yazarak yazıma başlayacağım.

Tüm dünyada gelenek haline gelen şaka günü, her yıl 1 Nisan'da kutlanır. Şaka günü olarak kabul edilen 1 Nisan'ın tarihçesi şu şekildedir. 1564 yılında Fransa kralı 9. Charles yılbaşını 1 Nisan'dan 1 Ocağa aldırır. Yılbaşının iki ay geriye alınmasına alışamayan ve 1 Nisan'ı yılbaşı olarak kabul etmeye devam edenlerle alay etmek amacı ile yapılan şakalar, bir süre sonra gelenek haline gelir. 1 Nisan'ı sene başı kabul edenlere ise "Nisan Balığı" adı verilir. Hani bizde de “sazan gibi atladın” deriz ya...işte öyle...

Olmasını istediğimiz tonlarca düşünce, kurgu ve hayal ettiklerimiz vardır. Şaka yoluyla bile olsa hayal edelim...ve de isteyelim...

O zaman hayalleri gerçeğe çevirmenin yolu en başta İSTEMEK değil midir?

Evet, açıkladım. Bir şeyin olmasını isterseniz olur, bu kadar basit. Dalga mı geçiyorsun diyenleriniz olacaktır. Hayır, asla… Bugüne kadar istediğim hemen her şey gerçekleşti. Çünkü gerçekleşmesini istemiştim. İstemediğim hiçbir şey ise gerçekleşmedi. Peki, ya başıma gelen kötülükler, olumsuzluklar? Onlar da gerçekleşti, çünkü onların da gerçekleşmesini ben istedim, bilinçsizce, olumsuzlukları ayağıma çağırdığımı bilmeyerek…

Siz hiç “iyi düşün iyi olsun” diye bir söz duymadınız mı? 

Bir şeyi isterseniz, ve o şey gerçekleşmiş gibi bir mutluluk içerisinde hayatınızı sürdürürseniz evren size çalışır, ve ne yapar ne eder; o istediğiniz “şeyin” ayağınıza gelmesini sağlar.

Bir durun, düşünün. Elde ettiğiniz ve sizi mutlu bir eden “şeyin” gerçekleşmesinden önceki süreci hatırlayın. 

Umutsuz muydunuz? Hayır!

Karamsar mıydınız? Hayır!

Mutsuz muydunuz? Hayır!

Sanki o “şey” çoktan gerçekleşmiş ve siz bunun mutluluğunu çoktan yaşamaya başlamışsınız gibi bir huzur içerisinde değil miydiniz? İnanmıyor muydunuz gerçekleşeceğine? Her cümleniz olumlu değil miydi? 

Hiçbir zaman bir şeyin gerçekleşeceğinden emin olduğunuz olmadı mı?

Bütün bunlara cevabınız EVETse, zamanında evrenin sizin için çalışmasını sağlamışsınız. 

Niçin yeniden yapmayasınız?

Eğer tam tersi olumsuz bir ruh hali içerisinde “bu iş olmaz”, “yapamam”, “olmayacak” gibi düşüncelerle saatlerinizi öldürürseniz evrene de “o işin” gerçekleşmemesi için mesaj veriyorsunuz demektir. Yani sizi mutlu edecek “şeyin” gerçekleşmesini istemiyorsunuz demektir bu, farkında olmadan…

İşte bu yüzden, olumlu ve pozitif insanlar mutlulukları çeker kendilerine. Olumsuz ve negatif olanlar ise kötülükleri, uğursuzlukları…

İstemek, ve istediğiniz şey çoktan gerçekleşmişcesine bir mutluluk, çaba ve olumlu duygular içinde yaşamak evreni yanımıza almak demektir.

İşte; hayalleri gerçeğe çevirmenin yolu da budur. 

Tamam şimdi istiyor, hayal ediyor ve yazıyorum!..

Yaşadığım ülkede inanılmaz bir zenginlik, mutluluk, huzur ve kardeşlik var...

Dahası o kadar sevgi ve barış var ki...sanki kutsal kitaplarda vaat edilen cennet...

Kimse kimseye sıkıntı yaratmıyor. Kimse kimsenin tavuğuna kışt demediği gibi yaşayışına, mutluluğuna ve dahi maddi gücüne dil uzatmıyor, kıskanmıyor. Neden? Çünkü eşitler...kimse kimseden ne aşağı ne yukarı...

Dünya’da öyle bir dil var ki hangi ülkeye gidersen git merhaba dediğinde o da “merhaba” diyor. Misafirperverlik dediğimiz naçizane karşılama duygusu bilinmiyor. Çünkü hekes birbirini en iyi şeklde ağırlıyor. Zaten bunun dışı da yok...

Dil, din, ırk ve mezhep diye adlandırma zaten yok... İnancın adı “sevgi-hoşgörü ve saygı”... Ahhh... Dünya insan yaşamı Adem ile Havva’dan yaşanmaya başladığında maalesef lanetlenmiş ve cezalandırılmış oldukları için biz insanoğlu da sanırım bu cezayı çekiyoruz... Neden? diyeceksiniz... Şeytana uyukmuşta ondan... Bu konu çok hassa ve derin girersem çıkamam... Yazdıkça yazmam gerekir... Sizin de fazla zamanınızı almak istemem... Sizler araştırma ve bilgileriniz dahilinde zaten bu konuyu biliyorsunuz...

Savaş kelimesi bilinmiyor bile... Tarih boyunca savaş sonrası imzalanan “barış anlaşması” hiç olmamış... Neden? Çünkü hiç savaş olmamış ve dahi kelime anlamı yok... Silah icat edilmemiş... Öyle temiz ve saf bir yaşam var ki şiddet aleti diye bir kavram yok. 

Dünya’da müzik aynı dilden ve tüm canlılara huzur veriyor...benlik duygusu olmadan ezgiler birleştiriyor...

Üzüntü ve acı insanların hiç bilmediği bir duygu. Ancak sevinç ve mutluluk kahkahaları var. Göz yaşı sadece anlamlı yaşam biçim duygusu...

Hastalık ooo... Hiç yok... Neden biliyor musunuz? İnsanları üzecek hiç bir sıkıntı ve sinir yüklemesi yok. İnsanlar sınırları olmayan kara ve deniz toplulukları içinde yaşıyor... Birbirlerini üzecek durumun karakterini hiç yaşamıyorlar.

Değerli okuyucularım dünya üzerinde gerçeği olmayan o kadar çok yazacak isteğim var ki sayfalar yetmez...şimdi diyeceksiniz ki “Zambak sen neyin kafasını yaşıyorsun?” Tabii ki diyebilirsiniz...ben yaşamın doğru ve insani duygularla savaşsız ve barışçık bir düzen içinde kimsenin kimseyi ölümlü dünya yaşamı içinde üzmediği bir DÜNYA istiyorum...gerçekten çok mu şey istiyorum? Doğduk, büyüdük ve son buluş...bunları algılayamayan insan toplulukları oldukça benim yazdığım isteklerim hepsi hayal ve ŞAKA oldu...

Evet, tam da Nisan 1 şakası...

“Ne diyeyim şakaların ama eşşek şakalarının değil, düşünsel ve hayal gücünü zorlayarak insani birleştiren şakaların gerçek olduğu yaşam biçimi” diyerek yazımı tamamlıyorum...

Sağlık, mutluluk ve huzur dışındaki ŞAKA’lara HAYIR dileğimle...

Sevgi ve saygılar...