İnsan işte unutur… Hafızası kısıtlıdır. Unutan, özünde kendini unutur… Kendini bilmez…

Ama unutulmaktan, yalnız kalmaktan korkanlar çıkar. Bu kişiler acizleşir. Başkaları adına hareket etmeye, birinin arkasına sığınmaya ihtiyaç duyar. Bir zaman sonra yorulur başkaları adına hareket etmekten ama dedik ya korkar… 

Ta ki kafası güzelleşene kadar. Burada başkaları adına yapılan hareket, hakaretlere döner… Bastırılmış duygularını kusar… Bir nevi isyan eder yaşanmışlıklarına… Geçmişi ile vicdanını barıştıramaz… Kurduğu kumpaslar, yalanlar, iftiralar bırakmaz yakasını, kovalar… Aklıselimken tutar kendini insan… Akıl bu susturur… Kafa güzelleşince akıl baştan gider… Vicdan zaten rol yapmayı bilmez. Akıl’da devre dışı kalınca, kusturur seni, içini açığa çıkarır. 

Bu hafta Beyaz TV ekranların da, kendilerini komik zanneden, sürekli hakaret etmeyi marifet bilen bir spor programında Boşnak’lara yönelik ağıza alınmayacak bir ifade kullanıldı. Bu ırkçı yaklaşımda bulunan şahsın geçmişi mutlaka araştırılmalı!.. Belli ki akıl ve vicdan çelişkiler içinde… Bu zayıf mizaçlının, sırıtan ifade ile kurduğu küstah cümlelerinden canımız yandı…

Dedik ya kafa güzeldi… Program öncesi demlendiklerini de belirttiler. TV ekranlarında sigaranın, içkinin buzlandığı bir dönemde, içkiyi vücuduyla buzlamıştı besbelli… Çünkü halen RTÜK’ten ceza gelmedi… Alkol buzlanmış kabul gördü…

O kendini bilmeze, unutana, hatırlatmak lazım!.. O içini kustuğun Boşnak kardeşlerimizin, Osmanlı balkanlardan çekilirken nasıl ağladığını… “O gün biz anamızı kaybettik” dediklerini… Bugünde Türkiye’yi anneleri olarak gördüklerini… Abi değil, amca değil, teyze değil, baba değil Anne… Bosna’da bir Türk gördüklerinde nasıl da sarıldıklarını… Bosna’daki Osmanlı eserlerini, Türk’lerin izlerini ne de güzel yaşattıklarını… Avrupa’da müslüman kaldıkları için uğradıkları soykırıma rağmen teslim olmadıklarını… Osmanlı tarihleri ile gurur duyduklarını… Bosna’daki yüzlerce kalpaklı mezarlıklara, atalarımıza, şehitlerimize gözleri gibi baktıklarını… O günlerden bahsederken gözlerindeki parıltıyı unutamazsın…

Belki bunları üzerine alınmıyor olabilirsin… Kendin ile bağdaştırmıyor olabilirsin… Ama yine unutma ki Türkiye’desin… Boşnak kardeşlerimizin Anne yurdundasın… Milleti üzemezsin…

1918 Eylül’ün de İstanbul yat kulübünün Rumlar tarafından teslim alınması ile “Türkler seneye buraya alınmayacak” haberleri nasıl içimizi yaktıysa, sokaklarımızda İngiliz askerlerinin kimlik kontrolü nasıl içimizi yaktıysa, bu sözlerinde işte öyle derinden içimizi yaktı… 

Ayrılmak, terk etmektir. Terk etmek ise unutmak… Ne biz Bosna’yı unuttuk, ne Bosna bizi unuttu, bu sebepten hiç ayrılmadık…

Biz ancak gurur duyarız Boşnak’lardan… Avrupa’nın göbeğinde müslümanlığı yaşattıkları için… Henüz soykırımdan çıkmış olmalarına, hâlen soğuk savaş vermelerine, sekiz ay ara ile Boşnak, Sırp, Hırvat nöbetçi başbakanlarca yönetilmelerine rağmen gelişebildikleri için… Şaşırırsınız ama soğuk savaşa rağmen parlemento binalarının önünde tel örgü, yüzlerce silahlı asker olmadığı için. Bir tek nöbetçi kulübesi olupta, içinin genelde boş olduğu için. Bu muasır seviyeyi yakalayabildiği için… 

Çalışkan ve doğru stratejiler uygulayan Bosna’lıların para birimleri bizden 2,5 kat daha değerli.  1 KM, 2,5 TL’ye eşit… Yani varlıkları bizden 2,5 kat değerli. Bu durum için “Boynuz kulağı geçmiş” denemez. Bizim ilişkimiz Anne-evlat ilişkisi. Meslek değil, boynuzlu hayvana benzemez… Ve görünen o ki Anne acil check-up’a ihtiyaç duyuyor. 

Check-up’tan kasıt, bu hafta 4 TL’yi zorlayan dolar kuruna merkez bankasının para pompalaması ile geçici müdahelesi değil tabi ki... Battı dediğimiz Yunanistan, küçük ekonomi dediğimiz Bulgaristan, Sırbıstan parasının karşısında son 1,5 yılda %30 değer kaybeden Türk Lirasının gerçek sorunlarının tespitidir.

Bugünlerde televizyonlarda sık sık duyduğumuz sahte cevaplardan uzak, sade ve yalın tespitlerde bulunmalıyız. Gözle gördüklerimizi, gözle görülemeyecek cevaplara yenik düşüremeyiz.

Bugün Bosna’da 3,5 milyon nüfus var. Toplam dış borcu 4,5 milyar euro. Bizim dış borcumuzun neredeyse %1’i… Lâkin 5,5 milyar euro halkın mevduatı vardır. Yani artıdalar. En düşük memur maaşı 500 Euro. Devletin açıkladığı asgari ücret net 200 Euro ama bu maaşa çalışan yok… 

Çok çok kısıtlı hazinesi ile üretimini tüm vatana yayabilmiş. İnsanlar tek bir şehire yığılmak zorunda değil… Her bölgede tarım, hayvancılık ve sanayi mevcut… İnsanlar göçe zorlanmıyor… Devlet, göç ile gelecek rantın peşinde koşmuyor. 

Bizim gibi değiller, yabancıya, ele güne toprak, arsa, tarla, daire satmıyorlar. Vatan’ın her bir karışının tapusu kendi milletine ait… Yabancı sadece şirket kurabilir…

Bosna-Hersek sokaklarında gezdiğinizde 1996 yılından beri onarılmamış binalar görürsünüz. Savaşın izlerini görürsünüz. Onarılmamasının birkaç sebebi var. Bunların ilki; esaret altına girmemek, mali durumu yokken dış borç alıp, gösteriş için betona yatırmamak. İkincisi; tapu sorunları... Sırpların ülkeden çıkması ile birlikte, Sırplara ait daireler yenileme çalışmalarına müdahil olamıyor. Ve son olarak 4 yıl boyunca özellikle BM tarafından görmezden gelinen, sadece birkaç kez Nato tarafından erzak yardımı ile kalınan, ölümlerin engellemediği olayların boyutunu, tüm dünyaya çıplak gözle gösterebilmek.   

Boşnaklar; Türk’lerin, Türkiye’nin takdirini her alanda tekrar tekrar kazanıyorlar.

Ya sen!.. Artık yalnızsın… Yalnız kalmayı da sen seçmedin… Yalnız kalmaya itildin… Garip olduğun, gurbette ya da garabet olduğundan değil… Ne olduğunu bilmediğinden. Ve bilemediğimizden…