SUMRU AYDIN

Geçtiğimiz hafta mail kutuma Dr. Handan Yaşar Hanım’ın maili geldiğinde çok heyecanlandım. Bana 840 gram doğan Zeynep bebeğin annesinin kendisine mektup yazdığını söyleyince hemen yayına almak istedim. Böyle bir yazıyı daha önce hiç yayına hazırlamamıştım. İçimden bir ses Zeynep bebeğin annesinin yazdıklarını yayınlamanın prematüre bebeklerle ilgili tıbbi bilgi vermekten daha etkileyici olabileceğini söyledi. Yazıyı açıp düzeltmelere başladığımda ise hiç tahmin etmediğim bir şey oldu. Öyle güzel anlatmıştı ki annenin yaşadıklarını hayal edebilmiştim. Ve ağlamaktan yazıyı birkaç kez durdurmak zorunda kaldım. Ama hikayenin mutlu bir şekilde bitmesiyle kendime geldim. Toparlandım. İşte şimdi iyiyim ve spot yazabiliyorum… Bu hafta Avrasya Hospital Yeni doğan Yoğun Bakım ünitesi doktorlarından Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Handan Yaşar Hanım’ın desteğiyle 840 gram olarak doğan prematüre bebek Zeynep’in hikayesini sizler için hazırladım. Umarım tüm anne adayları bebeklerini sağlıklı olarak kucaklarına alabilirler. Herkese sağlıklı ve mutlu haftalar dilerim.

Prematüre Bebek kavramı nedir? Ne ifade eder? 

En basit tanımıyla 38. haftadan önce doğan bebeklere prematüre bebek denmektedir. Her  anne babanın isteği, sağlıklı bir bebeğe sahip olabilmektir. Hamilelik haberini aldıktan sonra dokuz ay  geçmek  bilmez her anne bebeğini kucağına alacağı anı sabırsızlıkla bekler. Bazen hiç beklenmedik bir zamanda aniden doğum eylemi başlar veya  gebeliğin sonlandırılmasını gerektirecek tıbbi sorunlar başlar ve  bebek doğar.

Prematüre bebeklerin doğum haftaları küçüldükçe karşılaşacağı sorunlar artmakta, yaşam şansları azalmaktadır. Beyin kanamasından solunum yetmezliğine, zekâ geriliğinden kronik hastalıklara kadar pekçok kalıcı problem riski vardır. Bu olumsuz tabloya rağmen günümüzün modern tıp koşullarında Prematüre bebeklerin yaşam şansı her geçen gün artmaktadır.

Biz doktorlar için prematüre bebek demek ‘Zor Bebek’ demektir. Yoğun bakım ünitesine yattığı andan, taburcu olduğu ana kadar riskleri devam eden hastadır. Gece gündüz 24 saat endişe içinde takip ederiz. Yeni doğan yoğun bakım ünitesinin en zor ama aynı zamanda sonuç güzel olduğunda, en fazla mutluluk veren bebeğidir prematüre bebek. Anne-Babanın olduğu kadar bizim de bebeğimizdir. Doğduğu andan itibaren upuzun saatler, günler geçirmişizdir onunla. Kendi küçük, ama gönlümüzdeki yeri büyüktür prematüre bebeğin…

Anne-Baba için prematüre bebek ne ifade etmektedir? 

 Biz  sağlık çalışanları,  hastanede bebeği tedavi ederken annenin duygularını, hassasiyetini ne kadar göz önünde bulundurabiliyoruz? Bu anne-babaları yeterince dinleyip, doğru anlayabiliyor muyuz? Ve çevre bu anneyi ne kadar anlayabiliyor?   İşte bu ve bunun gibi  göz ardı edilen ama oldukça hassas konulara  Zeynep bebeğin annesi aracılığı ile değinmek istiyorum. İşte bir prematüre bebek annesinin yüreğinden kalemine yansıyan duygular… Duygular o kadar yoğun ki adeta sayısız kitap yazmış bir yazar gibi. 20 yıllık hekimlik hayatımda  aldığım en büyük hediye; Zeynep Bebeği  sağlıklı olarak anne ve babasının kucağına vermek, okuduğum en değerli, en  öğretici yazı  Zeynep bebeğin annesinin bana yazdıklarıydı.

İşte 840 gram doğan Zeynep bebeğin annesinin ağzından tüm yaşadıkları… 

  • Yıl 2012, Haziranın 6’sı ve  kan tahlilinde 5 haftalık gebe olduğum kesinleşti. Eşimle haberi paylaştığımda onu hiç görmediğim kadar mutlu gördüm. Ona göre herkes gibi sağlıklı olması öncelikli fakat kız çocuklarına olan zaafı gönlündekinin habercisi. Kayınvalidem üç erkek annesi bazı zamanlar 30 senedir bu ev kız çocuk görmedi diyerek yakınır. Rutin kontrolde bebeğimizin cinsiyetinin kız olduğunu öğrendik. Kızımızın adı o gün belliydi Zeynep… Babası kız olduğunu  duyunca soluğu bir bebek mağazasında alıp kızına iki tane elbise aldı kızımın ilk kıyafetiydi bunlar. Aylık rutin kontrollerim devam ediyor ve  her şey yolunda gözüküyordu. Bir aksilik olmazsa beklenen doğum tarihi Şubatın 3’ü ile 21’i arasında olacaktı. Bebeğim 25 haftalık iken 690 gr. Dı. Her şey normal görünüyordu.
  • 3.Aralık geldi çattı muayene masasına uzandım doktorumun yüz ifadesinden belli bir şeyler ters gidiyordu. Bebeğimin ölçümleri 26 hafta ile uyumlu gelişimi iyi değildi.  Yakın takip gerekiyordu ve doktorumun tedirginliğini gözlerinden anlayabiliyordum.

  • Tarih 6 Aralık 2012. Doktorumun yanındaydım. Doktorumun yüz ifadesi bir önceki muayeneden daha kötüydü. “ Suyun daha da azalmış, bebek çok stresli görünüyor her an bebeği almak gerekebilir” dedi. Eşim bana hissettirmek istemedi ama benden daha tedirgindi. O hafta sonu çok zor geçti kafam karışık olduğu için eve gittim kimseyle konuşmak istemediğim için telefonumu kapattım.
  • O gün hastaneye giderken ilk defa eşim olmadan ve doğum çantasıyla gittim doktora içinde  bebeğime ait bir çorap bile olmayan bir çantaydı bu… Gebeliğin en zevkli yanlarından biridir doğum çantası hazırlamak, onun giyeceği ilk kıyafeti kararlaştırmak...
  • 10 Aralık 2012 tarihinde hastaneye yatışım yapıldı. Odaya yerleşmek için çıkarken ikinci kattaki ilk merdiven boşluğunda sağ taraftaki  resim dikkatimi çekti. Yeni doğan yoğun bakım ünitesinde yatmakta olan bebekler ve hemşireler… İşte o an göz yaşlarıma hakim olamadım. Bir yandan ağlıyor, diğer yandan odama doğru yürümeye devam ediyordum. Odaya yerleştikten sonra eşimi aradım 15 dakika sonra yanımdaydı. Biraz olsun sakinleşmiştim. Korku dolu gözlerle bana bakıyordu ama tedirginliğini belli etmeme çabası içindeydi.
  • Çevrem haberi duydukları andan itibaren olayları adeta felaket haberi, şehir efsanesi haline getirmişti bile. Herkes olayı dramatize ediyor, telefonum hiç susmuyor ve parmak bebek hikayeleri art arda geliyordu.
  • Tarih 11 Aralık 2012 saat 08.46’yı gösterdiğinde kızım Zeynep 840 gram, 34 cm boyunda, 25 cm baş çevresi ile hayata gözlerini açtı ve dünyaya “Merhaba” dedi. Yakın çevresinde gördüğü en küçük bebek  1500 gram olan ki ona bile minik diyen ailemiz bebeği görünce adeta şoka girmişti. Eşim kızımı görünce büyümeyeceği korkusuyla dakikalarca ağlamış Ameliyathanede gözlerimi açtığımda ağzımdan çıkan tek söz “yaşıyor mu, iyi mi? “ olmuştu.
  • Akşam saat 19.00’da yeni doğan yoğun bakım ünitesinin kapısındayız zile bastık bizi içeriye aldılar. Yürüyorum ama o daracık mesafe sanki bitmiyor kuvözün karşısına geçtim ve  minicik bedeniyle, minicik elleriyle hayata tutunmaya çalışan kızım Zeynep’le ilk kez yüz yüze geldim. O kadar inceledim ki çok detaylı bir şekilde aktarabilirim; altında pembe bir çarşaf vardı, kafasında sarı bir eldivenden yapılmış şapka. Sol ayağından cihaza bağlıydı, göbeğinde bir bağlantı vardı ve üzeri kapatılmıştı. Sağ elinde damar yolu, elinin üstünde ise ağızdan gelen hortumu vardı  küçüktü… Minicikti… Zamanında doğmuş bebeklerin ellerine takılan eldiven lastiği çıkınca Zeynep’e bir bere gibiydi. Gözlerimi kırpmadan seyrettim iyi şeyler düşününce iyi şeyler olur kanısıyla olumlu  düşünmeye çalışıyor ama yine de korkuyordum. O an anladım ki prematüre bebek annesi olmak işte bu demekti; Alabildiğine Umut, alabildiğine Korku… Her şey yolunda giderken bir anda bir şeylerin ters gidebilmesiydi… Düşünüyorum da o anda içimden geçenleri, yaşadığım 10 gün ve sonrasında yaşayacağım 80 gün bir ömre bedeldi... 
  • O gün  hastanedeki yatışımın son günü kızımı gördüm rengi biraz daha açılmış o kırmızı kız gitmiş biraz sararmıştı. Uzun uzun baktıktan sonra ayrıldım ve odaya döndüm. Toparlanıyoruz ama içim buruk sanki içimden bir parça kopmuş orada kalmış, gidersem daha da çok canım acıyacakmış gibiydi. .Bir türlü çıkmak istemiyordum odadan. Korkuyordum.
  • Tam hastanenin önünde telefonum çaldı ve arayan  yeni doğan yoğun bakımdandı o anki korkumu size anlatamam bacaklarım titredi ve korka korka  telefonu açtım efendim diyorum sesim titriyor karşı taraftaki ses; annesi kızınıza süt getirin diyor tamam diyorum…
  • Kızım günden güne kilo kaybediyordu. O gün gittiğimde 720 gramdı.  Korkuyordum daha ne kadar geri gidecekti? Günler böyle geçip giderken kızım 720 gramdan sonra yükselişe geçti. Babası ilk +20 gramın verdiği keyifle 800 gram olunca kızımıza bir hediye alacağına dair söz verdi. Kızım 800 gram olduğunda babasından kızına ilk hediyesi çok manidardı. Dökülmeyen Mama Tabağı… Biran önce büyüsün, hiçbir şey dökülmeden sadece kızım yesin diye… Ve o günden sonra her 100 gramına bir hediye...
  • Yine kızımı görmeye gittiğim gün doktorum bebeğime dokunmama izin verdi. Sanki dünyalar benim olmuştu. Bacaklarım titreyerek ellerimi yıkadım. Heyecandan kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Eşime bakıp gülümsedim.  Ve bebeğimi ellerimin arasına aldım. O an anne olduğumu hissetmiştim. Ona dokunmak, ten teması çok farklı bir duyguydu. Kızıma dokunduğum anda gözlerini kısık kısık açmıştı. Bir şeyi itiraf etmek gerekirse de o gün bir kat daha arttı onu kaybetme korkusu… 
  • 24 Aralık tarihinde kızım 14 günlük ve ilk kez hastane dışına çıkıyoruz. Ambulansın içindeyiz. Hayatımda ilk kez ambulans sireni benim için çok manidar çalıyor. Kuvözü hastanenin giriş kapısından sokarken  herkes bize bakıyor; telefonda konuşanlar… Bir duysanız inanamazsınız. Parmak kadar bir bebek geçiyor önümden. Kimileri de hızlıca kızımın fotoğraflarını çekiyorlardı. Eşim olanlara o kadar sinirli ki adeta burnundan soluyor... Henüz bizde kızımızın hiç fotoğrafı yokken başkalarının fotoğraf çekmesine çok kızmıştık. 
  • Takvim Ocağın 10’unu gösterdiğinde Zeynep’i gördüğümüzde donup kalmıştık. Doğduğunda bile kendimi o kadar kötü hissetmemiştim. Zeynep,  solunum cihazına bağlıydı. Tanı sepsisti ve her şeye hazırlıklı olmamız gerektiği söylendi. O gün eve gitmeden sokaklarda yürüdük eşimle… Korku dolu gözlerle sessizce birbirimize bakarak…
  • Kızım sepsisti de yenip iyileşmişti artık.  Onun taburcu olacağını duymak bizi çok heyecanlandırmıştı. Günlerdir bu günü bekleyip hayalini kuruyorduk. Yaşadıklarımız bir imtihandı bence o sınavda geçmek de vardı geçememekte…
  • Geriye dönüp 80 güne baktığım zaman beni en çok  sinirlendiren şeyin bebeğimizin durumunu duyanların kurdukları cümlelerle abuk sabuk tesellisiydi. “ Yaşınız çok genç hiç üzülmeyin yine çocuğunuz olur.” Sadece bunlardan bir tanesiydi… Bana Prematüre bebek annesi olmak ne demek diye soracak olsalar, “ Korkmak” derim sadece… Korkmak hem de en derininden…  Uyuyorken neden uyuyor ?diye düşünmek, uyumazken de neden uyumuyor diye…  Ağlarken neden ağlıyor? Ağlamazken de neden ağlamıyor diye… Evladının ağlaması, huzursuzluğu, sıkıntısı karşısında ona dokunamayan, öpüp koklayamayan, sıkıntılarını gideremeyen çaresizce etrafa bakınmak… Camın arkasındaki evladına bir şey yapılmasını bekleyen tüm annelerin ve babaların rabbim yar ve yardımcısı olsun.
  • Şansımız Dr. Handan Yaşar ile karşılaşmaktı sanırım. Doktorumun ve yeni doğan bakımda çalışan ekibine sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.                                                             

       İşte bir prematüre bebek annesinin yüreğinden kalemine yansıyan duygular…. duygular o kadar yoğun ki adeta sayısız kitap yazmış bir yazar gibi.20 yıllık hekimlik hayatımda  aldığım en büyük hediye; Zeynep Bebeği  sağlıklı olarak anne ve babasının kucağına vermek, okuduğum en değerli, en  öğretici yazı; Zeynep bebeğin annesinin bana yazdıkları…