Sabahın erken saatlerinde, yeni güne gözlerimi açtığımda mahmurluğunu henüz atamamış yarı uyur yarı uyanık kendime gelebilmek için balkona çıkmıştım.
Yazın bunaltıcı sıcağına inat, bu sabah oldukça serindi. 
Hafif esen meltem serinliğinde yeni gün merhaba derken güne, karanlığın içinde beliren tan vakti kızıllığı düşüyordu körfezdeki denize. 
Derin bir iç çekişten sonra anın tadını çıkarmak istediğimde çevremi incelercesine bakınıyordum etrafıma. 
Yok yok gözlerimde hala uyku tadı, en iyisi bir çay demlemek diyerek girdim içeriye. Balkona tekrar dönüşüm elimdeki bir fincan çay eşliğinde olmuştu. 
Daha dikkatim toparlanmış gözlerimi yavaş yavaş terk ediyordu uykusuzluk. Başım yastığa yenik düşmeyecekti bu kez.
Gün telaşlı serçelerin sesi ile daha bir aydınlanmış, çevrede olup biteni daha net görür oluştum.
Sessizliği bozan tek şey kuşların cıvıltıları ve yoldan seyrek geçen araba sesleri, ağaçların nazlı nazlı salınmalarına eşlik ediyordu. Bahçede dikili olan hanım eli bütün ihtişamı ile nefis kokularını etrafa yayıyordu.
Yaklaşık üç metre ileride bulunan çimlerin üzerinde üç yavru kedi birbirlerini yalayıp temizlerken anneleri biraz ileride oturmuş onları gözlemliyor, gelebilecek tehlikelerden yavrularını korumak üzere hazır bekliyordu.
Sıcak çaydan aldığım bir yudum, havanın giderek aydınlanmasına eşlik ediyor, gökyüzünü yararak uçan kuşlar, bulutlarla yarışıyordu.
Bir an aklıma gelen söz hayatı ne güzel özetliyordu.
‘ Yeni güne gözünü açtıysan, Rabbim o günkü rızkını vermiştir’ sözü ‘Çok şükür yeni güne gözümü açtım’ dememe vesile oluyordu.
Fincanımdaki çay bitmek üzere, gün ise zifiri karanlıktan sıyrılmış, güneşin ilk ışıklarına kendine teslim ettiğinde ‘Allah’ım şükür edecek ne güzellikler vermiş’ diye düşünmekten kendimi alamıyordum.
İşte güneşin yarısı doğmuş, diğer yarısı ise telaş içinde hızla geliyordu.
‘Ben güneş, karanlığınızı aydınlatmak üzere geliyorum, her şey benim ışığımla daha güzel olacak’ der gibi gülen yüzünü gösteriyordu.
Biraz ilerde bulunan kedi yavruları birbirleri ile oynamaya başlamış, adeta sevgi yumağı gibi iç içe karışmışlardı.
Körfezin mavi denizi, gümüş bir tepsi gibi ışık ışık yanarken, meltemin serinliği yüzümü ferahlatıyordu.
‘İşte huzur bu’ derken temiz havayı derin derin ciğerlerime dolduruyordum.
Güneş artık tamamen kendini göstermişti. Yeni gün bütün güzelliği ile bizlere kucak açıyordu.
Bu huzur ortamını bırakıp içeriye girmek gelmiyordu içimden. ‘bir bardak daha çay içmeliyim’ diye düşünerek bardağımı doldurup balkona geri gelmiştim.
Çevremdeki sessizlik, geçen her dakika yerini yeni yeni seslere bırakıyordu. Uzaktan gelen araç sesleri giderek çoğalıyor, yerini bir uğultuyu andıran, kulaklarımı tırmalayan bir sesi bırakıyordu.
Biraz sonra işlerine gitmek üzere komşuların uyandığını yanık ekmek kokusundan anlamıştım. 
Üst katlardan gelen ‘hadi biraz çabuk ol geç kalıyoruz’  sesleri bu huzur ortamını bozuyordu. Biraz sonra merdivenlerden paldır küldür koşarak inen birinin çıkardığı gürültünün ardından, arabanın çalıştırılması ve müziğin açılması ‘biz uyandık sizde uyumayın’ der gibiydi.
Fincanımda bulunan çay çoktan bitmiş, kuş sesleri, yavru kedilerin oynaşması, denizin pırıl pırıl yanması yerini; araç seslerine, yoldan geçenlerin bağırarak konuşmalarına, yola gelişi güzel atılan çöp parçalarına bırakmıştı.
İleriden gelen bir çift, hızlı ve sinirli tavırlarla konuşuyor, birbirlerine sert bir şekilde el kol hareketleri yapıyorlardı. 
Bir an düşündüm ‘işte huzurun bittiği an, güneş bizi aydınlatmak isterken biz insanoğlu neden kendi karanlığımıza dönmek için ısrar ederiz’ .
Doğa kendi içinde barındırdığı canlılara saygısını ve cömertliğini gösterirken, biz insanoğulları bütün doğanın dengesini bozmak için ne gerekiyorsa yaparız. 
Öncelikle kendimizde olmayan saygıyı ve sevgiyi bir başkasına gösterebilmemiz de mümkün değil. 
Bu bilinç ile birlikte yeni gelen güne dahi merhaba demekten acizliğimizi gösteririz. 
Her şey sevgi ve saygı olduğu sürece daha güzel, insanlar bunu ne zaman anlayacaklar.
Doğanın verdiği huzura inat, insanın verdiği huzursuzluğa merhaba deriz.
Sevgi ve saygı ile kalın