DP Genel Başkanı serdar Denktaş, dün Kanal T’de ki sabah programımızda çok iddialı bir söz etti; Serdar beye göre bütün partiler arasında en huzurlu parti şu anda Demokrat Parti imiş! Bunu içten mi söyledi bilemiyoruz ama, DP içinde bu kadar huzur olduğunu da pek sanmıyoruz! Serdar Denktaş, her ne kadar istifa olayını gurur meselesi yapmadık dese de, istifada kararlı olmanın en büyük nedeni aşırı gurur ve CTP ve ÖRP’nin dışında son olarak da UBP’ye duyulan kızgınlıktır! Çünkü UBP, Cumhurbaşkanı ile arabuluculuk görüşmelerinde DP’yi öne sürmüş ve bu karardan 24 saat bile geçmeden meclis boykotunu kaldırmış ve DP’yi ortada bırakmıştır… Zaten, UBP ile DP’nin 16 ay önce başlattığı boykot eylemi daha ilk aylarda çatırdamış, kararlı eylemlerin arkası gelmemiş ve demokrasi otobüslerinde bile bu su yüzüne çıkmıştır! UBP, sağın en büyük partisi olarak muhalefette ki kazanımlarda DP’ye pay vermemek için eylemlerini yalnız sürdürmeyi yeğlemiş ve sonuçta da muhalefette bir birlik ve bütünlük sağlayamayınca da başarısızlık kaçınılmaz olmuştur! DP, bu akşam tüm yetkili kurullarını ve örgütleri ile birlikte basına açık olarak düzenleyeceği parti meclisi toplantısında istifa kararı alacak büyük bir şov gerçekleştirerek sine-i millete dönme kararı çıkartacaktır! Belki bu eylem biçimi ilk günlerde vatandaştan büyük taktir toplayacak, alkışlanacak ve destek görecektir! Ama ya sonraki günlerde ne olacaktır? İşte, istifa kararı alan Demokrat parti yetkili organları sonra ki günlerin hesabını çok iyi yapmalıdır! AKP’ye, CTP-ÖRP hükümetine ve UBP’ye duyulan büyük öfke ile kamuoyunda bir rüzgar estirmek isteyen DP’nin elbette ki bundan amacı demokrasi savaşı altında, aslında partiye güç kazandırmaktır! DP Genel Başkanı Serdar Denktaş, bu hareketle Kıbrıs Türk toplumunun tümünün arkasından geleceğini ummakta ve ilk genel seçimlere de bu rüzgarı arkasına alarak girmek istemektedir! Bize göre DP milletvekilleri ile tarihi bir yanlış karar alacak ve siyasi geleceğini riske atacaktır! Çünkü ne yazık ki, vatandaşın büyük bir bölümü dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de güçten yanadır bu tür ‘onur’ mücadelelerine pek fazla rağbet etmemektedir! DP, bu akşam alacağı kararı gerekirse daha ileriki bir tarihe ertelemeli ve sonuçlarını detaylarıyla masaya yatırıp geleceğin iyi bir muhasebesini yapmalıdır! Rüzgar ekmenin sonucunun, fırtına biçmek olduğunu da göz önünde bulundurarak… Kıssadan Hisse Nehrin öfkesi! Bir zamanlar bir köyün ortasından bir nehir geçermiş. Öyle derinmiş, öyle hızla akarmış ki su kıyısına yaklaşmaya bile korkarmış insanlar. Köyün iki yakasında güzellikleriyle ve becerileriyle meşhur iki kadın yaşar ve birbirleriyle hiç geçinemezlermiş. Her gün giyinir kuşanır, feslerini takınır nehir kenarına gidip karşı kıyıdan birbirlerine laf yetiştirirlermiş. Kadınlardan biri bir gün çok hastalanmış. Eltisine “Benim kıyafetlerimi giy, fesimi de tak, nehir kıyısına git. Bugün beni göremezse kaçtım zanneder” demiş. Eltisini bir güzel giydirmiş ve göndermiş. Elti nehir kıyısına gidip beklemeye başlamış. Derken karşı kıyıdan ilk zehirli laf gelmiş. Elti cevap vermemiş. İkinci, üçüncü taarruz da cevapsız kalmış. Eltinin suskunluğu karşısında giderek daha çok bağıran karşı kıyıdaki kadın sinirden üstünü başını paralamaya başlamış. Ne yapsa karşıdan ses gelmiyormuş. Sonunda öfkeden öyle delirmiş ki, “Sen kim oluyorsun da bana cevap vermiyorsun?” diyerek hışımla karşı kıyıya geçmek için kendini nehire atmış. Atmasıyla beraber azgın nehir suları kadını alıp götürmüş. Elti ayağını sürüye sürüye eve dönmüş. Hasta yatağında eltisinin eve dönmesini bekleyen kadın merakla sormuş “eeee” demiş “Ne oldu?” Elti başındaki fesi çıkarıp “seninki öldü” diye yanıt vermiş. “Nee” diye fırlamış yataktan kadın “Ben seni kavgamı sürdür diye gönderdim, sen düşmanımı mı öldürdün?” Eltisi kadına bakıp “Yok” demiş. “Onu ben öldürmedim, onu kendi öfkesi boğdu”