Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu, 13,8 X 21 santim ölçülerinde, 224 sayfalık eserinde, Rusların ataları Slavların Türklerle ilk karşılaşmalarından günümüze kadarki dönemde Rus kaynaklarında yer alan Türkler hakkındaki bilgileri ve yorumları ele alıyor.

Rus kaynakları, aynen Çin yıllıkları ile Arap ve Fars el yazmaları gibi Türk târihinin önemli kaynakları konumundadırlar. Hıristiyanlığın kabulüyle birlikte Rus manastırlarında kaleme alınmaya başlanan yıllıklar/kronikler, Karadeniz’in kuzeyindeki Türk boylarıyla ilgili bilgi verirken ve bu alandaki boşluğu önemli ölçüde doldururken, Rus büyükelçi, tüccar ve seyyahların rapor ve hâtıraları, Osmanlı Devleti’nin siyâsî ve özellikle de sosyo-ekonomik yapısı hakkında Osmanlı kaynaklarındaki bilgileri tamamlamaktadırlar. Yine askerî ajanlarla konsolosların raporları 19. yüzyılın sonu - 20. yüzyılın başındaki Türkiye ve dönemin mahallî meseleleriyle ilgili bilgi içerirken Sovyet liderlerinin açıklamaları Sovyet dönemi Rusya’sının Türkiye’ye bakış açısını ortaya koymaktadırlar.

Türklerle Rusların asırlarca beraber yaşaması; yazar, şair, ressam ve diğer Rus entelektüellerin eserlerinde Türk-Rus münâsebetlerini ve Türkiye’yi konu almalarına sebep oldu. Nitekim birçok meşhur Rus yazarın eserinde Türklere, Türk-Rus münasebetlerine ve Türk algısına rastlamak mümkündür. Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu, Rusların Gözüyle Türkler isimli çalışmasını; Rus yıllıklarını, elçi raporlarını, Rus devlet adamlarının hâtıralarını ve Türkiye ile ilgili yaptıkları açıklamalarını, Türk-Rus savaşlarına katılan Rus askerlerinin hâtıralarını, Rus konsolos ve askerî ajanlarının raporlarını, diplomatik yazışmaları, Rus edebî eser ve destanlarını, farklı dönem Rus entelektüelerinin Türklerle ilgili kaleme aldıkları eserleri inceleyerek hazırlamıştır. Adı geçen bu kaynaklardan Rusların Türklere yaklaşım ve tasvirleri değerlendirilmekte, olumlu veya olumsuz düşüncelerinin sebeplerini de siyâsî olayları kısaca aktararak açıklıyor. Dolayısıyla bu çalışması, aynı zamanda Türk-Rus münâsebetlerinin kısa bir târihçesini de ihtiva etmektedir.

KAKNÜS YAYINLARI / KIZKULESİ YAYINCILIK VE TANITIM HİZMETLERİ.

Mimar Sinan Mahallesi, Selami Ali Efendi Caddesi Nu: 5 Üsküdar, İstanbul. Telefon: 0 216-341 08 65 Belgegeçer: 0.216-334 61 48 e-posta: [email protected] // www.kaknus.com.tr

Dağıtım: Çatalçeşme Sokağı Nu: 27 Defne Han Nu: 3 Cağaloğlu, Fatih İstanbul

Telefon: 0.212-520 49 27 Belgegeçer: 0.212-520 49 28 e-posta: [email protected] // www.kaknus.com.tr

Doç. Dr. İLYAS KEMALOĞLU:

1978’de Rusya Federasyonu’nun Ulyanovsk şehrinde doğdu. 2001’de Marmara Üniversitesi Târih Bölümü’nde lisansını, 2003’te ‘Altın Orda - İlhanlı Münâsebetleri’ başlıklı tezle yüksek lisansını ve 2008’de ‘Altın Orda ve Rusya: Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi’ başlıklı tezle doktorasını tamamladı. 2012’de doçent oldu. Rusça, İngilizce, Farsça ve çeşitli Slav ve Türk lehçelerini bilen Kemaloğlu, 2004-2008 yılları arasında (ASAM) Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009-2012 yılları arasında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne bağlı Ermeni Araştırmaları Grubu’nun projesi çerçevesinde TC Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Târih Yüksek Kurumu Türk Târih Kurumu’nda çalıştı. 2009-2013 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı tarafından desteklenen Orta Doğu Stratejik Araştırmaları Merkezi (ORSAM) isimli kuruluşta Avrasya Danışmanı olarak görev yaptı. 2013 yılından itibaren Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır.

2013 yılında, TC Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Târih Yüksek Kurumu Türk Târih Kurumu Bilim Kurulu’na üye seçildi. 2014'ten beri Milli Eğitim Gençlik ve Spor eskiBakanı Hasan Celal Güzel'in başkanlığını yaptığı Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi'nde Tataristan-Başkurdistan-Çuvaşistan Araştırmaları Masası başkanıdır.

Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu’nun çalışmalarının büyük bir kısmı, Altın Orda, Tatar hanlıkları, Rusya târihi, Türk-Rus münâsebetleri ve günümüz Avrasya coğrafyasındaki güncel gelişmeler ile ilgilidir. Telif, çeviri ve editör olmak üzere otuza yakın kitap çalışması yayımlanmıştır. Hakemli dergilerle popüler siyaset ve târih içerikli dergilerde çok sayıda makalesi yayımlanmıştır

2011’de ‘Altın Orda ve Rusya: Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi’ (Ötüken Yayınları, 2009) adlı çalışması, Türk Târih Kurumu Teşvik Ödülü’ne layık görüldü.

Kemaloğlu’nun Türkçeye kazandırdığı ana kaynakların başında yine farklı dönemlerde Osmanlı’ya gelen Rus diplomatlarının elçilik rapor ve hâtıraları gelmektedir. Bu eserler, özellikle Osmanlı-Rus târihinin araştırılması açısından önem arz eden kaynaklardır. Yine Türk Târih Kurumu’ndaki görevi sırasında Kemaloğlu, Ermeni meselesine dair Rus arşiv belgelerini Türkçeye tercüme ederek Türk araştırmacıların istifadesine sundu.

2014 yılında çekilen ve 7 dile tercüme edilen 13 bölümlük Türkler belgeselinin metin yazarlığı ve danışmanlığını yaptı.

RUSLARIN KÖKENİ ve RUSYA’NIN KISA TÂRİHİ:

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Ruslar, Slavların* Kuzey Slavları grubunu oluşturan 3 kavimden biridir. (Diğerleri: Ukrainler ve Beyaz Ruslar)

Hun Türkleri Avrupa’ya geçerken Slavları batıya ve kuzeye sürdüler. Normon** asıllı Rurik Hânedânı 825 yılında İsveç’ten gelip ilk Rus Prensliği’ni kurdu. Bu hânedan 1598 yılına kadar yönetimde kaldı. Kısa süre içerisinde çok sayıda prenslikler kuruldu. Bu prenslikler, 1238 yılından 1480 yılına kadar 242 yıl Altın Orda Türk İmparatorluğu’nun mutlak tâbîyetinde oldular.

Altın Orda İmparatorluğu, şehzâde kavgaları sebebiyle güç kaybedip Toktamış Han, 1395 yılında Emir Timur’a yenilince Altın Orda Devleti dağıldı, Rus prenslikleri güçlendi.

Üçüncü Ivan (1440-1505) prenslikleri birleştirdi. 1462 yılından 1505 yılına kadar 43 yıl, Moskova Büyük Knezi*** olarak hükmetti. Rusya Çarlığının temelini attı.

Rusya Çarlığı en büyük bâdireyi, Kırım Türklerinin Hanı Mehmet Giray Han’ın 1659 yılında, Osmanlı Devleti’nden aldığı takviye ile Moskova üzerine hücum ettiğinde atlattı. Türk ordusunun önünden Moskova’ya doğru kaçan Ruslar, yol üzerindeki evleri, tarlaları, yiyecek maddelerini yaktıklarından ve ağır kış şartları sebebiyle Giray Han, muhtemel tehlikeyi sezdi ve Moskova’ya birkaç kilometre kala, geri döndü.

Rus Çarlığı 1552’de Kazan, 1556’da Astrahan, 1783’te Kırım hanlıklarını kendisine bağladıktan sonra Türkistan Türk Cumhuriyetlerine yöneldi. Azerbaycan’dan Kazakistan’a kadar topraklara hâkim oldu.

1905 yılında başlayan ayaklanmalar, Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru bütün Rusya’ya yayılınca Rus Çarlığı Ekim 1917’de çöktü. Lenin yönetiminde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) kuruldu. Birlik, 15 cumhuriyetten oluşuyordu: 1-Rusya Federasyonu, 2-Ukrayna, 3-Özbekistan, 4-Kazakistan, 5-Beyaz Rusya, 6-Azerbaycan, 7-Gürcüstan, 8-Tacikistan, 9-Moldavya, 10-Kırgızistan, 11-Litvanya, 12-Ermenistan, 13-Türkmenistan, 14-Letonya, 15-Estonya.

SSCB, Gorbaçov’un başkan olduğu dönemde, 1991 yılında dağıldı. 14 cumhuriyet bağımsızlığını kazandı. SSCB’nin mirası, başkanlığa seçilen Yeltsin yönetimindeki Rusya Federasyonu’na intikal etti. Rusya, Yeltsin’in veliaht tâyin ettiği Putin yönetiminde yoluna devam ediyor.

*Slavlar: Hint-Avrupa ırklarını meydana getiren büyük gruplardan biridir. Kuzeydoğu Avrupa’da, şimdiki Rusya Federasyonu’nun kuzeyinde ilkel bir topluluk hâlinde yaşayan, devlet kuramamış kabilelerden ibâretti.

**Normon: Târihteki Frank Krallığı’nın (günümüzdeki Fransa’nın) kuzeyinde yaşayan ve Vikingler olarak anılan kabilenin torunları.

***Rusçada ‘prens’ veya ‘bey’ mânâsında.

KUŞBAKIŞI:

ARZIN KAPISI KUDÜS:

Târihçi ve Yazar Talha Uğurluel’in 13,5 X 21 santim ölçülerinde 344 sayfalık Arzın Kapısı Kudüs isimli eseri, 2016 yılında yayınlandı.

Kudüs, Milattan Önce 4.000’li yıllarda kurulmuş târihî bir şehirdir. Filistin topraklarında bulunan şehir, hâlen İsrail’in işgali altındadır.

Mûsevîler, bölgeye ilk geldiklerinde kurdukları İbrânî Devleti’nin başşehri olduğu için; Hıristiyanlar, Kudüs’teki Kemâme Kilisesi’nde gömülü olduğuna inandıkları Hz. Îsa sebebiyle ve hac için buraya geldiklerinden; Müslümanlar, Hz. Muhammed (sav) Efendimizin Mîraç mahalli ve Mekke’den önce Müslümanların kıblesi olduğu için Kudüs’ü ‘Mukaddes şehir’ olarak kabul ederler.

Şehir, Tolunoğulları ve Ihşidîler zamanında Türkler tarafından yönetildi. 905-1070 yılları arasında Şiî Fâtımîlerin eline geçti. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın kumandanlarından Atsız Bey tarafından fethedildi. Ancak 1096’da Mısır’dan gelen Şiî Fâtımîler şehri geri aldılar. Haçlılar 1099 yılında Kudüs’e girdiler. Burada Katolik Latin (Fransız) krallığı kurdular. 1187’de Türk komutan Sultan Salâhaddin Eyyûbî, şehri Haçlılar’dan aldı. 1244’te Haçlılar yeniden şehre girdilerse de Mısır Memlûk Türk sultanları birkaç yıl sonra Haçlıları yalnız Kudüs’ten değil, bütün Filistin’den ve Doğu Akdeniz’den çıkardılar. 30 Aralık 1516 târihinde Yavuz Sultan Selim Han şehri fethetti. Şehir, 401 yıl Osmanlı idâresinde kaldı.

1947 yılında İsrail Devleti kurulunca şehrin Doğu (Müslüman Arap) kesimi Ürdün’e, Batı (Yahudi) kesimi İsrail’e verildi. 1967 yılında İsrail, şehrin tamamını ele geçirdi ve başşehir ilân etti.

Eserde ilk defa kullanılan fotoğraflar ve şehir haritasıyla okuyucuyu şehrin damarlarında gezdiriyor, tam bir görüntülü şehir ziyâfeti sunuyor.

Bunlar, Kudüs hakkında bilinenler… Bilmediklerimiz… Anlatılmayanlar… Görülmeyenler… Onlar, Talha Uğurluel’in eserinde…

TİMAŞ YAYINLARI: Alayköşkü Caddesi Nu: 11 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-511 24 24 Belgegeçer: 0.212-512 40 00 e-posta: [email protected] / www.timas.com.tr

TİMUR:

Timur, târihin akışını değiştiren bir Türk imparatorudur. Bizde Timur, ‘Aksak Timur’, batıda ise ‘Timurlenk’ diye bilinir. Orta Asya’da ise ‘Emir Timur’ diye anılır. Ordu komutanı ve devleti fiîlen idâre eden tek yetkili ve sorumlu olmasına rağmen, Cengiz Han soyundan olmadığı için, ‘Han’, ‘Hakan’ unvanı kullanamamış, ‘Devlet Başkanı’ sıfatına sâhip olmamıştır.

Bilgeoğuz yayınlarının sâhibi Oğuzhan Cengiz, 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 128 sayfalık eserinde Emir Timur’u, târih yazarı hassasiyeti ve dirâyetiyle anlatıyor.

Timur, şimdi Özbekistan sınırları içinde kalan Semarkand şehrini pergelin sâbit aşağı yapmış ve hep at sırtında, Deşt-i Kıpçak’a (Ukrayna ovalarına), Anadolu’nun en ücra köşelerine, Mısır’a doğru akmış, öbür taraftan Hindistan’a, Çin’e seferler düzenlemiştir.

Ankara’da Çubuk ovasında, ‘Tanrı nasıl bir ise sultan da bir olmalı’ diyerek Yıldırım Beyazıt gibi güçlü bir padişahın karşısına çıkmak cesâretini göstermiş ve galip gelmiş, İzmir’i Hıristiyanların elinden almıştır.

Timur, bir cengâverdi… Kimine göre çok acımasız, kimine göre, yeri gelince en müşfik insandı. Bütün târihçilerin birleştiği bir nokta ise, O’nun, bilim adamlarına çok değer veren özelliğidir.

Oğuzhan Cengiz, Timur’un seferlerini anlattığı gibi, O’nun iç dünyasını, çevre ile ilişkisini, ilim adamlarına verdiği değeri, zamanından, zamanımıza gelen birinci el kaynakları esas alarak özlü bir şekilde veriyor.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:

Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65

Belgegeçer: 0.212-527 33 64 e-posta: [email protected] www.bilgeoguz.com.tr

İSTANBUL’UN 100 KÜTÜPHANESİ:

Yüzyıllardır birçok farklı kültüre ev sahipliği yapan İstanbul; külliyeler, camiler, kiliseler, çeşmeleriyle eşsiz zenginliğe sâhiptir. Târihi boyunca birçok ilim adamının çalışmalar yaptığı şehrin kütüphâneleri de bu zenginliğin nişânesidir. Kitap, İstanbul’un bu entelektüel birikimini yansıtıyor.

Ümit Konya’nın hazırladığı 16,5 X 24 santim ölçülerinde, 137 sayfalık eser; Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesinden, İslam Târih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Kütüphanesi’ne kadar, çok kıymetli kitapları bünyesinde barındıran kültür merkezlerini bütün teferruatıyla tanıtmaktadır.

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KÜLTÜR A. Ş. YAYINLARI: Maltepe Mahallesi Topkapı Kültür Parkı Osmanlı Evleri, Topkapı, Zeytinburnu 34010 İstanbul. Telefon: 0.212-467 07 00 Belgegeçer: 0.212-467 07 99 e-posta: [email protected] www.kultursanat.org

KISA KISA… KISA KISA…

1- İSTANBUL KÜTÜPHÂNELERİNDE ÜÇ BİBLİYOGRAFYA: Hüseyin Nihal Atsız. Ötüken Neşriyat.

2- HUNLAR: Lev Gumilev’den Türkçe’ye çeviren: Dr. Ahsen Batur. Selenge Yayınları.

3- RIZA TEVFİK: Hazırlayan Prof. Dr. Abdullah Uçman. Dergâh Yayıncılık 4- NİĞDE AKSARAY VE NEVŞEHİR TARİHİ ÜZERİNE: Editör Musa Şaşmaz. Kitabevi Yayınları M. Varış

5- BAŞKA BİR YOL: Elif Çizmeci. Beyan Yayınları.

DERKENAR:

Q KLAVYE

Daktilonun veya bilgisayarda klavyenin tuşlarına bakmadan, on parmakla, ilmî olarak yazma metodunu, Dr. İhsan Sıtkı Yener icat etmiştir. 91 yaşında ebedî âleme intikal eden Yener’in, daktilo ile hızlı ve hatâsız yazma yarışmalarında, 80’nin üzerinde madalyası vardır. Yazım teknolojileri alanında en büyük meslek kuruluşu olan ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı bünyesinde faaliyet gösteren INTERSTENO’ya 5 Mayıs 1957 târihinde Türkiye’nin katılmasını sağlamıştır.

İhsan Sıtkı Yener’in bir sözünü hatırlatmalı: ‘Ödülden falan vazgeçtim, devlet Q klavyeyi getirtmesin yeter.’ Ne gariptir ki, Q klavye Türkiye’ye geldi ve millî olan her şeyimize yabancı entel takımının gayretkeşliği ile millî klavyemiz olan F klavyeden daha fazla kullanılır oldu.

Daktilo ile yazanlar yine F klavye kullanıyorlar. Bilgisayarda kullanılmak üzere F klavye bulmak maalesef hayli zor.

Halbuki F klavyenin Türkçeye en uygun klavyedir. Q klavyelerin bâzılarında İ, Ö, Ç, Ş Ğ gibi, Latin Alfabesini Türk Alfabesine dönüştüren harfler yok. Yıllardan beri bâzı milletvekilleri ve sivil toplum kuruluşları, Q klavyeli bilgisayarların ithâlinin yasaklanması için çalışıyorlarsa da, henüz netice alınamamıştır. Küresel kültüre mensup çığırtkan azınlık, millî değerlere bağlılık hassasiyetine sâhip çoğunluğu engelliyor.

Q klavye 1873’te mühendisliğe aykırılık âbidesi olarak icat edilmişti. Daktilo kullananları olabildiğince ağır yazmaya zorlamak için olmadık hilelere başvurulmuş sağ elini kullanan insanları zayıf parmaklarını kullanmak mecburiyetinde bırakacak şekilde, en çok kullanılan harfler klavyenin sol tarafında yer alacak şekilde toplanmıştı. Sağ elle kullanılan klavyenin sağ tarafında ise en az kullanılan harfler bulunuyordu. Görünüşte verimliliğe aykırı bütün bu özelliklerin gerisinde yatan sebep, 1873’teki daktilolarda yan yana iki tuşa art arda basıldığı zaman ikisinin birbirine karışmasıydı. Bu yüzden üreticiler daktilo yazanları yavaşlatmak ihtiyacını hissettiler.

Daktilolardaki gelişmeler harflerin üst üste gelmesi problemini ortadan kaldırınca 1932’de daha verimli olacak şekilde düzenlenmiş klavyelerle yapılan denemeler yazı yazma hızımızın iki katına çıkacağını ve harcanacak çabanın yüzde 95 azalacağını gösterdi. Ama artık QWERTY klavyeler bütün kaleleri ele geçirmişti.

QWERTY klavyesiyle yazan yüz binlerce daktilocunun, daktilo öğretmeninin, daktilo ve bilgisayar satıcısının, üreticinin kazanılmış hakları, 60 yılı aşkın bir süredir klavyeleri etkili hâle getirme yönündeki bütün teşebbüslerle çatışıyor.