Rumların milli davada yekvücut oluşlarını kıskanmamak elde değil zira ayrı siyasi görüşlere sahip olsalar da, Kıbrıs konusunda ağızları bir.
Siyasi partilerin hepsi “güncelliğini yitirmiş garantiler kurumunun” sona ermesi konusunda hemfikir!
Fileleftheros gazetesine göre Rum Meclis Başkanı Yannakis Omiru, “modası geçmiş 1960 garantilerinin kaldırılmasının, Kıbrıs sorununda çözüm olması için olmazsa olmaz şartlardan biri olduğunu” demiş. DİSİ Başkanı Averof Neofitu ise “birleşik bir Avrupa ülkesinin, yabancı garantörler ve yabancı orduları kaldırmayacağını” savunurken, AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu da, AB üyesi bir ülkenin topraklarında garantilere ve yabancı askerlere ihtiyacı olmadığını belirtmiş.
EVRO.KO partisi ise Makarios’un 19 Temmuz 1974 tarihinde BM. Güvenlik Konseyi’ne feryat figan giderek, “darbe yapıldı, tehlikedeyiz, bizi kurtarın” dediğini unutmuş olsa gerek,  “Türkiye’nin hiçbir zaman Kıbrıs’ta barışın ve güvenliğin garantörü değil, intizamsızlık, kan ve ölümün garantörü olduğunu” iddia etmiş.
Ve hatta EVRO.KO, Türkiye’nin 1974 Barış Harekatıyla bu hakkını kaybettiğini de ileri sürmüş!
Rumların tarihi istedikleri gibi eğip büktüklerini, kendi yaptıkları katliamları Türkler yaptı diye gösterdiklerini biliyoruz ancak Yunanistan darbesini yok sayıp, Barış Harekatı’nı işgal olarak göstermeleri akıllara zarar. Oysa 19 Temmuz’da (1974) ne demişti Makarios: “Ülkem Yunanistan’ın işgali altındadır, Kıbrıs’ta Rumların da Türklerin canları tehlikededir, yardım isteriz…” Nitekim, Türkiye’nin müdahalesi Rusya’nın işine gelmediği halde, öldürülecek 10 bin kişinin adının yazdığı listeyi görünce susmuştu. (Kaynak Rüstem Tatar.)
Şu bir gerçek ki; Akridas Planı’ndaki “Kıbrıs bir Yunan adasıdır. Yunanistan’a aittir, koparılmıştır, biz bağlayacağız. Bu Enosis gemisi yürürken bazen durur, sonra devam eder. Yol dikenli ama eninde sonunda başaracağız” ifadelerin geçerliliğinden zerre şüphe duymadığımız komşuların tek engelleri Türk ordusunun burada olması. Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell’in, ülkesine dönmeden önce Rumlara, “burada işgal ve istila yoktur, tarihinize bakın” diyerek Makarios’un Güvenlik Konseyi’nde yaptığı açıklamayı hatırlatmasını da hatırlamak istememeleri o cihetten…
***
Haftasonu Karaoğlanoğlu Şehitliği’ne gittik. İlginçtir oradaki müzeyi hiç görmemişiz. Müzenin açık alandaki kısmında 30’u aşkın savaş aracı sergileniyor. Tanklar, zırhlı kamyonlar, adını bilmediğim ancak o dönemde nasıl böyle bir teknoloji olabileceğine şaşakaldığım araçlar…
Rumların savaş araçlarının çok az bir kısmı bu. Nisan 1973’te yapılan sayımda 631,778 olarak açıklanan nüfusa göre hayli fazla olan bu araçların nasıl, niye, kimler tarafından getirildiğini fazla düşünmeye gerek olmadığını, adada Akridas Planını hayata geçirmek için tüm hesapların yapıldığını, koşulların oluştuğunu, Türklerin kendi yaptıkları ilkel veya kaçak yolla soktukları silahlarla savunmaktan başka şansları olmadığını hatırlatalım. Rumların onlarca silah ve savaş aracına rağmen Türklerde sadece ve sadece 4-5 Land Rover oluşu, bugün “Kıbrıslıyım, Kıbrıs benim vatanım” şeklindeki konuşmaları yapanların, Kıbrıslılığını sürdürmeyi Türk askerine bağlı olduğunun en önemli nişanesi. Kendilerini “barış” yanlısı, Türkiye’yi işgalci olarak gösterme gafleti içinde olanlara sormak lazım, Rumlar bu tanklarla Kordonboyu’nda mı gezeceklerdi?
Özetle; Sırf İngilizlerden kurtulmak için1960’da, “Türklere şimdilik hak verelim sussunlar, sonra onlardan kurtulmak kolay” düşüncesiyle ortak Cumhuriyete tamam diyen, üç sene zar zor sabredip 1963’te Türklere saldırmaya başlayan Rumlar söylüyor “garantilerin modası geçmiştir” diye… “BM korur” diyenlere Kıbrıs’ta, 1963-1974 arasında yaşanan katliamların BM’nin gözünün önünde vuku bulduğunu, Bosna’da BM’nin Sırplara “sen bekle ben senin yanına göndereceğim” diyerek, Boşnakların katline yardımcı olduklarını, bir kez daha tekrar edelim ve Barış Harekatı olmasaydı ne olurdu sorusunun yanıtının ölüm çukurlarında olduğunu vurgulayalım. Hafızayı beşer nisyanla malul derler ama o kadar da değil!