RUM LİDERİN, ‘’YEMEK MASASINA’’ YANSIYAN GERÇEK YÜZÜ..!

 ‘’Hiç değişmediler! Tarih sahnesinde sergiledikleri türlü Bizans oyunlarıyla, kuruldukları günden buyana, haksız ve hukuksuz bir şekilde sınırlarını sürekli genişlettiler! Bulundukları coğrafyayla yetinmediler, Anadolu’yu da ele geçiririz dediler; rüyaları, Akdeniz’in derinliklerinde, Kıbrıs adasını ele geçirme hayalleri, Girne sahillerinde sonlandı! Ne zaman dara düşseler, Avrupa’nın şımarık çocuğu olarak hep kollandılar,korundular..!’’

 Yazımın girişinde tırnak içerisinde vurguladığım nitelikleriyle; Osmanlı dönemimizde de, Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluşuna giden bağımsızlık savaşımızda da, milletimizin ebedi/ezeli düşmanı olarak hareket ettiler, türlü kumpasların içinde oldular ama her defasında da hak ettikleri dersi aldılar… 

 Yunanistan’dan ve Kıbrıs adasında yaşayan Rum toplumundan bahsediyorum.

 Tarih sayfaları, yakın tarihimizde yaşadığımız olaylar; bu iki toplumun Türk Milletine vermiş olduğu zararları, insanlarımızın topluca katledilmelerini anlatan pek çok örnekleri barındırır; içinde kan, gözyaşı ve acı olan…

 Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşundan beri ardımızda kalan yıllarda, bu iki toplumla olan uluslararası ilişkilerimize, milli menfaatlerimizin Ege’deki, Akdeniz’deki kesişmelerine baktığımızda; bu uzun süreçte görev alan Türkiye Hükümetlerinin tamamının uzattığı dostluk eli; 

 Ege’deki, hava ve kıta sahanlıkları konusunda da, ortak sınırımızda da, Ege Adalarının Lozan’a göre silahsız olması noktasında da, Kıbrıs adasında gerçekleştirmeye çalıştıkları ‘enosis’ hedefleri nedeniyle de, Akdeniz’de tespit edilen hidrokarbon ve petrol yataklarının kullanımında da, hep havada kalmıştır!

 1960’da kurulan, Kıbrıs Cumhuriyetinin anayasal kurucu ortağı Kıbrıs Türk’ünün, 1963 yılında Rum Cumhurbaşkanı Makarios tarafından bu ortaklıktan atılması, 

 21 Aralık 1963 Kanlı Noel/Acritas planı ile adadaki Türklerin topyekûn imha edilerek, acımasız bir jenosit hareketine maruz kalması, 

 1974 yılında Kıbrıs adasında yaşananlar, adanın Yunanistan’a ilhakını öngören, Yunan cuntasının gerçekleştirdiği darbe, Türkiye’nin bu hukuksuzluğa, soydaşlarımızın topyekûn öldürülmesine mani olmak adına uluslararası antlaşmalardan doğan yasal garantörlük hakkını kullanarak bu insanlık dışı katliamları önlemek adına adaya müdahalesi,

  Yakın tarihimizde Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlarla yaşadığımız olayların en önemlileridir!

 O tarihlerden beri devam eden, bir türlü çözüme ulaşmayan bu sorunlar yumağının, bugüne yansıyan en önemlisi 50’li yıllardan beri süregelen Kıbrıs anlaşmazlığıdır.

 Bu anlaşmazlığın bugüne kadar çözülememesinin bir tek sebebi vardır! 

 O da Yunanistan’ın ve Rum tarafının, Türkiye’ye karşı; uluslararası arenada oynadıkları türlü Bizans oyunlarının yanı sıra, bu ikiliye karşı Hıristiyan âleminin verdiği destek, yapmış oldukları tüm hukuksuzluklara evet demiş olmalarıdır!

 Özellikle Türkiye’nin yaklaşık 12 yıldan buyana yürütmüş olduğu AB müzakereleri sürecinin her dönemde çözümsüz hale getirdikleri Kıbrıs konusunu takoz olarak kullanan, pek çok konu başlığının açılmasını, sürecin ilerlemesinin önünü kesen de bu iki yüz yüzlülerdir! 

 Bir yanda Yunanistan, diğer yanda Kıbrıs adasının yarı buçuğunu temsil ettiği halde; uluslararası kuruluşlarda, adanın resmi hükümetiymiş gibi muamele gören GRKY’nin, (Güney Rum Kesimi Yönetimi) Türkiye’yle olan ilişkilerinin bundan sonrada böyle devam edeceğinin güncel yansımalarını ne yazık ki, görmeye devam etmekteyiz!

 Kıbrıs’ta 2008 yılından buyana devam eden çözüme yönelik taraflar arası müzakereler, pek çok kereler Rum toplumu liderleri tarafından yarıda bırakılmıştır.

 Rum tarafının bu değişmez tercihi; adada tek söz sahibi olacakları, Türkiye’nin Garantörlük hakkının kaldırılmasını 1974’ten beri adadaki güvencenin yegâne teminatı olan Türk Askerinin adadan çıkarılmasını içeren bir anlaşma yapılıncaya kadar devam edecektir..! 

 Sadece bu yıl içerisinde Rum lideri Anastasiadis’in müzakere masasından kaçmaya, görüşmeleri kesmeye yönelik o kadar çok açıklaması  olmuştur ki! 

 Bu tercihini kanıtlayacak adada yaşanmış o kadar çok kanıt, yaşanmışlıklar vardır ki, her birisini anlatmaya kalksam sayfalar tutar.

 Rum liderin bu tercihlerine karşı, K.K.T.C temsil eden Cumhurbaşkanları ve yeni seçilen Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı da dâhil her defasında soğukkanlı davranışlarıyla kendilerine yakışan şekilde davranmışlar, Rum tarafının içi tuzak dolu, bu aymazlıklarına prim vermemişler, masadan kaçan taraf olmamışlardır.

 Bilindiği üzere, BM’in düzenlemiş olduğu ‘Tarihin ilk Dünya İnsani Zirvesi; 23-24 Mayıs 2016 tarihleri arasında, Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da yapıldı. Bu önemli zirveye 46 Devlet ve Hükümet başkanı katıldı.

 Bu zirveye katılanlar arasında Türkiye tanımasa da; BM’in adanın ‘sözde yasal hükümeti olarak tanıdığı Kıbrıs Rum Kesimi’ Lideri Bay Anastasiadis’te katıldı. Ev sahibi Türkiye idi ama zirve BM çatısı altında yapılıyordu… 

 23 Mayıs akşamı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan zirveye katılan tüm liderlerin onuruna İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda bir akşam yemeği verdi.

 Türkiye; bu zirveye BM Güvenlik Konseyinin tanımadığı, tam tersine Türkiye’yi hala adanın kuzeyinde işgalci olarak tanıdığı topraklarda 33 yıldan beri dimdik ayakta duran, Kıbrıs Türk Halkının hür iradesiyle seçmiş olduğu K.K.T.C’nin Cumhurbaşkanı Sn. Mustafa Akıncı’yı da davet etti.

 Aslında böylesi bir davet; adada taraflar arasında devam eden çözüme odaklandığı ifade edilen görüşmelerde kendi halklarını temsil eden her iki lider içinde önemli bir fırsat yaratıyordu. 

 Çünkü BM Genel Sekreteri Ban-ki Moon da bu yemekte olacaktı. Her iki liderin böylesi bir ortamda gayrı resmi de olsa üçlü/dörtlü mini bir toplantı yaparak; müzakere masasında söylenen çözüme yönelik gelişmelerin neler olduğunu BM Genel Sekreteri ile paylaşsalar fena mı olurdu?

 Çok tabiidir ki, Sn. Akıncı, Anavatanı Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan’ın bu davetine icabet etti ve katıldı.

 Ancak gel gelelim, Sn. Akıncı’nın liderlerin katılacağı bu akşam yemeğine katılacağını öğrenen GKRY lideri Bay Anastasiadis; vay efendim Sn. Akıncı, hangi sıfatla bu yemeğe katılırmış tepkisiyle Dolmabahçe’deki liderler onuruna verilen o yemeğe katılmadı; apar,topar adaya döndü..!

 İşte Rum tarafının gerçek yüzü bir kez daha ortaya çıkmış, her fırsattan istifade ile Kıbrıs konusunda oynadıkları çözümsüzlük rolü bu defa da bir akşam yemeği masasına yansımıştı! 

 Bay Anastasiadis adaya döner, dönmez yapmış olduğu açıklamada; bu hafta sonunda liderlerin BM temsilcisi Eide ile olan toplantısına katılmayacağını da açıkladı!

 Anastasiadis’in İstanbul’da yemeğe katılmayarak, BM’in tanıdığı, AB’ye üye Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı benim, benim oturduğum masada K.K.T.C Cumhurbaşkanının ne işi var mesajını net bir şekilde vermiştir!

 Rum liderin bu kabul edilmez tutumu, adanın güneyinde geçen hafta yapılan milletvekili seçimlerinde kaybettiği oy oranını yeniden arttırmaya, Rum Kamuoyunu etkilemeye yönelik siyasi bir tercih de olabilir…

 Ancak her ne olursa olsun, Kıbrıs’ta müzakere masasında uzlaşmaz tutumlarıyla, çözümün önündeki en büyük engelin hangi taraf olduğu, zirveye katılan liderler onuruna verilen bir nezaket yemeğinde dahi Kıbrıs Türk’ünün temsilcisi ile aynı masada oturmayı içine sindiremeyen Rum tarafı lideri Anastasiadis’in gerçek yüzünün niyetinin ne olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.

 1963 yılından beri Kıbrıs Cumhuriyetini tek başına temsil etmeye devam eden Rum tarafının, arkasındaki güç Yunanistan’ın, bu değişmez iki yüz yüzlülükleri devam ettiği sürece; Kıbrıs’ta devam eden müzakereler sonrasında kalıcı bir çözüm beklemek sadece bir hayalden ibarettir…

Atilla Çilingir

www.atillacilingir.com

www.biyografi.info/kisi/atillacilingir