RUBASAM - Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi Kurucu Başkanı Av. ÖZCAN PEHLİVANOĞLU Evlad-ı Fâtihan Balkan Türklerini Anlatıyor.


GİRİŞ:

Atalarımızın binlerce yıl evvel anayurt Orta Asya’dan gelerek yerleştikleri Avrupa coğrafyasına; büyük Türk devleti Osmanlı İmparatorluğu, Süleyman Paşa'nın emrindeki askerlerle 1352 tarihinde Gelibolu’dan resmen çıkarak, Çimpe Kalesi’ni fethetmiştir.

Bu fetih sosyal ve siyâsî bir süreç olarak Viyana kapılarına kadar devam etmiş, Balkanlar veya kullanmayı sevdiğimiz adı ile Rumeli, bir vatan hâline gelmiştir.

Balkanlar’ın vatan hâline getirilmesinin târihî süreci ve kayıp sebepleri ilim çevrelerinin mâlûmudur. Balkanlar’ın, bilinmesi ve öneminin kavranmasının sâdece ilim çevrelerinin meşguliyeti olarak kalması, milletimizin ve devletimizin hayatiyeti bakımından kabul edilemez bir durumdur.

Rumeli’nin önemi, milletimizin aklında devamlı yer bulmalı, Balkanlar ile ilgi ve temasımızı hiç kaybetmemeliyiz. Askerî ve siyâsî uzmanlar da böyle fikir beyanında bulunmuyorlar mı? Rumeli’ye göç ve ricat, milletimizin târihinde bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Geriye dönüş, hiç arzu etmesek de devam etmektedir. Anavatana Rumeli’den göç etmiş milyonlarca insanımız bulunmaktadır. Bunlar ne mutlu ki geldikleri vatan parçasını unutmamışlardır.

Süleyman Paşa 664 yıl önce Rumeli’ye adım atarken, neyi düşünüp hayal ettiyse, Rumeli insanı bugün de aynı duygular içerisindedir. Balkanlardan dönüşün sıkıntılarını hâlen üzerinde hisseden insanımız, vatanı için ne gerekiyorsa yapmıştır ve yapmaya devam edecektir.

Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış bulunan Rumeli insanı, bir arada bulunmak, yardımlaşma ve dayanışmayı güçlendirmek, oralarda bıraktığı akrabalarını desteklemek, kültürünü yaşatmak ve ülkemizin sosyal hayatına katkıda bulunmak için dernek ve vakıf çatıları altında teşkilatlanmıştır. Bu kuruluşlar, ‘Rumeli vatandır ve hâlen milyonlarca Türk, Balkanlardadır’ demek için ve bu hakîkatin daha geniş kütleler tarafından bilinmesi ve benimsenmesi maksadıyla çalışmaktadır. 

Av. ÖZCAN PEHLİVANOĞLU


Oğuz Çetinoğlu: Osmanlının en son kaybettiği topraklar olan Balkanlar kaybedilmese idi Türk dünyasına ve günümüzün Türkiyesine ne veya neler kazandırırdı?

Av. Özcan Pehlivanoğlu: Türk Milleti kendisine karşı yürütülen savaşın psikolojik boyutunun henüz farkında değildir. Bu sebeble kendisine dayatılan her kavramı kabullendikçe, bir mevzi daha kaybetmiş olmaktadır. Birinci kavram, Osmanlı’nın her ne kadar çok kültürlü, çok dilli ve farklı dinlere mensup bir yapıya sâhip imparatorluk olmasına rağmen bir Türk devleti olduğudur. İkincisi Osmanlı bir Balkan devletidir. Ekonomisinin ve sosyo – kültürel yapısının en önemli dayanağı Balkanlardır. Bu sebeple Balkanları kaybedince fazla yaşayamamış ve yıkılmıştır. Eğer Balkanlar, devlet tarafından kaybedilmenin dışında Türkler tarafından da kaybedilmemiş olsaydı, Türkiye ve Türk Dünyası çok daha fazla güçlü olurdu. Bu güç ekonomik açıdan oluştuğu gibi sosyo – psikolojik açıdanda hem Avrupa’yı hem de Rusya’yı problemli ve hastalıklı hâle getirirdi. Yâni biz güçlü, rakiplerimiz ise daha zayıf durumda olurdu. Kendimize güvenimiz artar, daha aktif olur, elde edeceğiniz başarılarla bölge lideri olur, dünya liderleri arasında önemli bir konuma erişirdik. 

Çetinoğlu: Milletlerin hayatında başarıların ve zaferlerin kutlanılması kadar, başarısızlıklar ve kayıplar da belli vesilelerle sorgulanmalı ki tekrar yaşanmasın. Bu bağlamda 2012 yılı Balkan Harbinin 100. yılı Türkiye’de ve dünyada yeteri kadar gündem oluşturulabildi mi? 

Pehlivanoğlu: Balkan Savaşları’nın 100. yılı mualesef ülkemizde yeterli seviyede anılamamıştır. Bunun birinci sebebi Balkanların bir Türk Yurdu olduğunun, orada Türklerin soykırıma tâbi tutulduğunun, sürgünlere mâruz bırakıldığımızın; Türk Milletine unutturulmuş olmasıdır. Bu dış güçlerin planlaması, devletimiz, din adamlarımız, eğitimcilerimiz, medya mensupları ve akademisyenler eli ile gerçekleştirilmiştir. Bilinmeyen şey nasıl anılsın ve hatırlansın ki? Biz Rumeli – Balkan ve Trakya adına kurulmuş bir kısım sivil toplum kuruluşları ile buna engel olmaya çalıştık ama başarılı olduğumuzu söyleyemem. Düşünün bir kere; bir iki ay içinde bugünkü Türkiye’nin 1/5’ine denk gelen 168.000 kilometrekare toprak kaybetmişiz, 1,5 milyon insan kaybınız var, Türk Ordusu dağılmış ve ihânet gırla gitmiş; umurunuzda bile değil! Başınıza gelenler unutulursa, acılar tekrar yaşanır.  

Çetinoğlu: Savaş sonrası Balkanlarda yaşayan Türklerin nüfusu nedir? 

Pehlivanoğlu: Balkan Savaşlarının öncesi ve sonrasında Balkanlarda yaşananların tek bir maksadı vardı: Türkleri Balkanlardan kovmak veya temizlemek. Bu maksadı gerçekleştirmek için, Türklerin karşı cephesinde olanlar hâlâ harıl harıl çalışıyor. 2016 yılı itibarı ile bütün göçlere, sürgünlere, soykırımlara ve asimilasyona rağmen halen 2,5 milyonun üzerinde Türk, Balkanlarda yaşamaktadır. Bana sorarsanız sayı bundan çok fazladır ama baskılar, Türkiye’nin sâhip çıkmaması ve hayatî sebeplerden dolayı birçok Türk ‘Ben Türk’üm’ diyememektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllara göre, Türkiye nüfusunun nerede ise %  50’sine yakın bir kısmının Balkanlardan göç edip geldiği görülür.

Çetinoğlu: Bölgede yaşayan Türklerden, dillerini ve dinlerini değiştirenler oldu mu?                                              Pehlivanoğlu: Balkanlarda yaşayan Türkler üzerinde çok büyük baskılar vardır. Aynı zamanda Türkler asimilasyona çok yatkın bir millettir. Eğer dilini ve dinini koruyamıyorsa, bu asimilasyon çabuklaşmaktadır. Ancak son yıllarda din değişikliğinden pek bahsedilemez. Balkanlarda Türklerin yaşadığı ülkelerde esas baskı, dil üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yeni nesillerde, Türkçe konuşanların sayısında çok vahim bir şekilde kayıplar vardır. Türkiye’de herkesin bu konuya eğilmesi ve kimseden medet beklemeden Balkanlardaki Türkçe meselesine sâhip çıkılması gereklidir.

Çetinoğlu: Fener Rum Patriği Bartholomeos’un bölgeye yaptığı geziler ne ifade ediyor?

Pehlivanoğlu: Fener Rum Kilisesi Başpapazı Bartholomeos’un Balkanları ziyâreti, siyâsî maksatlıdır. Zâten Fener’deki kilisenin kuruluş maksadı da dinî değil siyâsîdir. Ayrıca Moskova Patrikliği ile Fener Rum Patrikliği’nin arasındaki buzlar eritilmeye çalışılmaktadır. Çünkü Fener Rum Kilisesinin sadece Yunanistan üzerinde bir etkisi daha doğrusu hâkimiyeti vardır. Diğer Balkan ülkelerinde, Ortodoks kiliselerinin çoğunluğu Moskova Patrikliğine bağlıdır. Bu sebeble Balkanlarda Rum yayılmacılığından ziyade Slav yâni Rus yayılmacılığı ve hâmiliği söz konusudur.

Biz de Türk tarafı olarak bu ziyâretlere misli ile mukabele edebilmeli, Balkanlarda dinî makamlarımız olan müftülüklerimizi, siyâsî makamlar olan Türk partilerini, sosyal çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarımızı sık sık ziyâret etmeli, yalnız olmadıklarını kendilerine hissettirmeliyiz. Çetinoğlu: Bölgede yaşayan soydaşlarımızın Türklük şuurunda gerileme söz konusu mu? 

Pehlivanoğlu: Balkanlarda Türklük şuuru yine aynı güçtedir. Kurak ama verimli toprağı yine güçlü bir tohumla eker ve suyla buluşturursanız istediğinizi alırsınız. Balkanlarda yaşayan insanlarımız da böyledir. Ayrıca Türk Milliyetçiliğinin doğuşu ve gelişimi noktasında, Balkan Türkleri çok önemli roller üstlenmişlerdir. Bugünde aynı misyonu taşımaya gönüllü olarak hazırdırlar. 

Çetinoğlu: Kendilerini Türkiye tarafından yanlız bırakılmış hissediyorlarmı?

Pehlivanoğlu: Kendilerinin Türkiye tarafından hep yalnız bırakılmış olduğunu hissetmişler ancak bunu hiç bir zaman dile getirmemişlerdir. Her Balkan Türk’ü için bir dinî kıble olduğu kadar bir siyâsî ve aynı zamanda millî kıble de vardır. Siyâsî ve dinî kıble Ankara’dır, Türkiye’dir. Ancak bu böyle diye bizim onları yalnız bırakmaya hakkımız yoktur. Onlar bizim hâlen akıncı sıfatı taşıyan uçbeylerimizdir. Sadece 1940’lı yılların ikinci yarısında Makedonya’da gelişen ‘Yücelciler Hareketi’ni bilmek bile onların ne kadar yalnız bırakıldığını anlamaya yeterde artar diye düşünüyorum.

Çetinoğlu: Balkan Türklerinin problemleri ile alakalı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin tavırlarını değerlendirir misiniz?

Pehlivanoğlu: Cumhuriyet döneminde Türkiye, Balkanları yalnızca Batı Trakya olarak düşündü. Halbuki Batı Trakya, Balkanların küçük bir parçasıdır. Böyle bir bakış açısı bizim Balkanlara bakışımızı, politikamızı, davranışımızı ve stratejimizi etkiledi. Doksanlı yılların sonuna hatta 2007 yılına kadar Balkanlara bakışımız Batı Trakya’ya endeksli oldu. Bu bizim meseleyi bütüncül olarak kavramamızı engelledi. Şimdi yeni yeni meseleyi bütün Balkanları kapsar şekilde ele almaya çalışıyoruz.

Batı Trakya Türklerine gelince onların problemleri hâlen devam ediyor. Statüleri her ne kadar Lozan Anlaşması ile belirlenmiş olsa da, Yunanistan’ın politikası Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nı eritmek olduğu için, Yunanistan dirençle karşılaşsa bile bu politikasını başarıyla yürütüyor. 100 küsur yıllık bir ayrılığa ve anlaşmalara taraf devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin meseleye yeterince eğilmemesine rağmen, Batı Trakya Türklerinin; Türk ve Müslüman kalmak için gösterdiği direniş ve mücâdele, her türlü takdirin üzerindedir. Ancak az da olsa bir eriyişin olduğunu, problemlerin çeşitlendiğini ve yoğunlaştığını bilmek ve kabul etmek gerekmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti bütün bunlara karşı hangi eylemleri yapmakta ve ne türlü yaptırımlar uygulamaktadır?’ diye sorarsanız, şu örnekle cevap veririm: Yunanistan devleti bağımsızlığını ilan ettiği 1829 yılından sonra Türklerin topraklarını ala ala üç misli büyümüştür ve son olarak da İzmir önlerinde 18 adamız Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Buna karşılık Türkiye ne mi yapmıştır? Koca bir hiçtir!

Çetinoğlu:Türk varlığının Balkanlarda birlik ve beraberliği nasıl güçlenir?

Pehlivanoğlu: Balkanlarda Türk varlığı, fikrî mânâda çok güçlü damarlara sâhiptir. 

Çetinoğlu: Bu damarın hayatiyeti nasıl korunur ve gücü nasıl geliştirilebilir?
Pehlivanoğlu: Çok sıkı işbirliği, organizasyonlar, evlilikler yolu ile akrabalık tesis etmek, geziler düzenlemek, onlara kitaplar göndermek, insanî ve kültürel ilişkileri diri tutmakla…  Bugün için bu birlik ve beraberliğin istenilen boyutta olduğunu söylemek çok zor...

Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Özcan Bey, Bir başka röportajda sizinle Türkiye’nin Balkan devletleri ile münâsebetlerini konuşmak isterim. 

 Av. ÖZCAN PEHLİVANOĞLU:

1963 yılında İzmir’in Menemen ilçesinde; ana ve baba tarafı Rumeli Balkan topraklarından Türkiye’ye gelmek mecburiyetinde bırakılan bir Türk ailesinin evladı olarak dünyaya geldi.

İlk, orta ve lise tahsilini, İstanbul’un Eyüp İlçesi’nde tamamladı. Üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuyarak bitirdi. Ve Marmara Üniversitesi’nde Yüksek Lisans yaptı.

Yaklaşık 25 yıldır kamu ve özel sektörde avukatlık mesleğini icra etti. Hâlen serbest Avukat olarak çalışıyor.  

Spora ilgisi sebebiyle 18 yıl futbol hakemliği yaptı. Türkiye Süper Liginde düdük çaldı. Akabinde Zaman Gazetesi’nde 9 yıl spor yazarlığı ve Samanyolu Televizyonunda 5 yıl spor yorumculuğu yaptı.

  

Doğduğu târihten bu yana Rumeli Balkan meselesinin içindedir. Türkiye’nin bu konudaki en büyük ve tek sivil toplum kuruluşu olan Rumeli Balkan Türkleri Federasyonu’nun kurucusudur. Bu kuruluşun 1. dönem başkanlığını yaptı.  Dokuz yıl Balkan Rumeli Göçmenleri Konfederasyonu’nun yönetim kurulu üyeliğini yürüttü.

Balkanlar konusunda yazılmış 1.000’in üzerinde makalesi var. Birçok milletlerarası kongrede tebliğler sundu. Yurt içinde ve dışında, sâdece ‘Balkan Savaşları’ ile ilgili 200’ün üzerinde konferans verdi, vermeye devam ediyor.

Birçok televizyon programına katıldı. Trakya TV, Vatan TV, Bengütürk TV ve en son Rumeli TV’de Balkanlar ve Türk Dünyası ile ilgili programlar hazırladı ve sundu. 

Birçok Sivil Toplum Kuruluşu, federasyon ve konfederasyonun üyesi olan Özcan Pehlivanoğlu’nun yayınlanmış iki kitabı bulunuyor.

 

Pehlivanoğlu evli ve bir çocuk babasıdır.

RUBASAM -RUMELİ BALKAN STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ DERNEĞİ

RUBASAM – Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği, Rumeli - Balkanlarla ilgili sosyal, ekonomik, kültürel, eğitim, sanat, turizm, hukukî araştırmalar ve çalışmalar yapmak ve bununla ilgili sivil toplum faaliyetlerinin etkinleştirilmesi ve geliştirilmesini sağlamak ve bu konuda çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlara destek vermek maksadı ile kurulmuştur. Merkezi İstanbul’dadır. Yurt içinde ve yurt dışında şube açabilir.

Dernek;
1-Faaliyetlerinin etkinleştirilmesi ve geliştirilmesi için araştırmalar yapmak, 

2-Kurs, seminer, konferans ve panel gibi eğitim çalışmaları düzenlemek, 

3-Amacın gerçekleştirilmesi için gerekli olan her türlü bilgi, belge, doküman ve yayınları temin etmek, dokümantasyon merkezi oluşturmak, çalışmalarını duyurmak için amaçları doğrultusunda gazete, dergi, kitap gibi yayınlar ile üyelerine dağıtmak üzere çalışma ve bilgilendirme bültenleri çıkarmak,

4-Amacın gerçekleştirilmesi için sağlıklı bir çalışma ortamını sağlamak, her türlü teknik araç ve gereci, demirbaş ve kırtasiye malzemelerini temin etmek,

5-Gerekli izinler alınmak şartıyla yardım toplama faaliyetlerinde bulunmak ve yurt içinden ve yurt dışından bağış kabul etmek,

6-Tüzük amaçlarının gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyduğu gelirleri temin etmek amacıyla iktisâdî, ticârî ve sanayi işletmeler kurmak ve işletmek, 

7-Üyelerinin yararlanmaları ve boş zamanlarını değerlendirebilmeleri için lokal açmak, sosyal ve kültürel tesisler kurmak ve bunları tefriş etmek, 

8-Üyeleri arasında beşerî münâsebetlerin geliştirilmesi ve devam ettirilmesi için yemekli toplantılar, konser, balo, tiyatro, sergi, spor, gezi ve eğlenceli faaliyetler düzenlemek veya üyelerinin bu tür etkinliklerden yararlanmalarını sağlamak,

9-Dernek faaliyetleri için ihtiyaç duyulan taşınır, taşınmaz mal satın almak, satmak, kiralamak, kiraya vermek ve taşınmazlar üzerinde aynî hak tesis etmek,

10-Amacın gerçekleştirilmesi için gerek görülmesi durumunda vakıf kurmak, federasyon kurmak veya kurulu bir federasyona katılmak, gerekli izin alınarak derneklerin izinle kurabileceği tesisleri kurmak,

11-Milletlerarası faaliyette bulunmak, yurt dışındaki dernek veya kuruluşlara üye olmak ve bu kuruluşlarla proje bazında ortak çalışmalar yapmak veya yardımlaşmak,

12-Derneğin amacını gerçekleştirmek üzere, benzer amaçlı derneklerden, işçi ve işveren sendikalarından ve meslekî kuruluşlardan maddî yardım almak ve adı geçen kurumlara maddî yardımda bulunmak,

13-Amacın gerçekleştirilmesi için gerek görülmesi halinde, 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun hükümleri saklı kalmak üzere, kamu kurum ve kuruluşları ile görev alanlarına giren konularda ortak projeler yürütmek,

14-Dernek üyelerinin yiyecek, giyecek gibi zarurî ihtiyaç maddelerini ve diğer mal ve hizmetlerle kısa vadeli kredi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla sandık kurmak,

15-Gerekli görülen yerlerde şube ve temsilcilikler açmak,

16-Derneğin amacı ile ilgisi bulunan ve kanunlarla yasaklanmayan alanlarda, diğer derneklerle veya vakıf, sendika ve benzeri sivil toplum kuruluşlarıyla ortak bir amacı gerçekleştirmek için plâtformlar oluşturmak, 

Derneğin Faaliyet Alanı

Dernek, Rumeli - Balkanlarla ilgili sosyal, ekonomik, kültürel, eğitim, sanat, turizm, sağlık, hukukî araştırmalar alanında faaliyet gösterir.

Kurucu Üyeler: 

Süheyl Çobanoğlu, Özcan Pehlivanoğlu, Mesut Başkır, Cengiz Güloğlu, Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, Doç. Dr. Mustafa Murat Hatipoğlu, Hasan Yeniciler, Ahmet Aydın, Osman Gürel, Recep Varol, Ferruh Özkan, Melek Tabak, Şükran Melike Caşın, Ahmet Kolutek, Ayhan Bölükbaşı.