“Yazıyı sevdirmek, yazmayı sevdirmek, okumayı sevdirmek ve yazarlığı sevdirmek” literatürü benimsemiştir. Çünkü yazarlar Kültür ve Sanatın yaşaması için varlar. Onca değerli yazarların, şairlerin kaleme almış oldukları birbirinden değerli şiirleri, romanları sevdirmek için varlar. Bu görev anlayışı içerisinde bulunmadan sadece “biz yazarız” diyerek birazcıkta bu işten ticaret elde etmek, toplumda bir nevi saygınlık kazanmak ve etiket sahibi olma zihniyetiyle bu işi yaparsak zaten bizler yazar değil birer duygu sömürücüsü, duygu avcısı olur çıkarız...

Bize kendinizden bahseder misiniz? Gamze Boynueğri kimdir?

16 Nisan Kırıkkale doğumluyum. Çocukluktan bu yana gelen bütün evrelerimi memleketim Kırşehir’de geçirdim. Ara ara babamın tayin göçleri hariç Kırşehir’den çok fazla kopma imkânım olmadı. Eğitim hayatımın son dönemlerini yine Kırşehir’de tamamladım. Mesleğimin ilk görev yeri Kırşehir olarak görevimi yapmaya başladım. Bu şekilde zirveye kadar merdivenleri arşınladık ve arşınlamaya da halen devam ediyoruz. Ufak birkaç ay süre olmakla birlikte Nevşehir Göreme’de yaşadım ama tekrardan memleket özlemi sebebiyle Kırşehir’e dönüş yaptım. Şuan buradayım ve burada yaşamaya da şimdilik devam ediyorum. 8 yıldan beri ara inziva dönemleri hariç Gazeteci Yazar olarak mesleğimle ilgileniyorum. Kırşehir basın camiasında bulunmakta olan birçok basın sektörünün hemen hemen hepsinde yer aldım. 2015 yılı içerisinde Ankara’da bulunan bir protokol gazetesinin kısa süreli olarak temsilciliğini sürdürdüm. Akabinde ise kısa süreli bir inziva sonrası tekrardan basın hayatımıza kaldığımız yerden yine Ankara’da bulunmakta olan Ülkücü Medya haber sitesinin Kırşehir basın temsilcisi olarak görevlendirildim. Şuan Ülkücü Medya Kırşehir basın temsilcisi olarak Gazetecilik hayatıma devam ediyorum. Bu mesleki statümün yanı sıra Rabbimin bana bir lütuf olarak sunmuş olduğu yeteneklerim sebebiyle aslında bir’den fazla ve farklı alanla ilgili çalışmalarıma da bu noktada devam ediyorum. Esas mesleğim her ne kadar Gazeteci Yazarlıkta olsa Roman yazarlığı ve şairlikte yapmaktayım. Tasavvufi türde eser çalışmaları gerçekleştiriyor ve eser işlevimi yüzeysel olarak kaleme alıyorum. Özellikle eserlerimi kaleme alırken beşeri aşktan, ilahi aşka yöneliş türü olmasına önem gösteriyor ve dikkat ediyorum. Bunca emek ve çaba sonucunda ise şuan Sükût ve Vasiyet isimli iki eserim bulunmakta. Ayrıca bestekârlık yapmaktayım. Sözü ve müziği bana ait olan yüz üzeri geçkin birçok müzik alanına hitap eden bestelerim bulunmakta. Ara ara yapmış olduğum bestelerden birkaçını seslendirdiğim vakitlerde oluyor elbette. İlerleyen süreçlerde ise nasip olursa eğer şimdiden albüm çalışmasının alt temel taşlarını hazırlamış bulunmaktayız. Yıllardır hep içim de bir albümüm olması uhde olarak kalmıştı onu da yakın zamanda gerçekleştireceğim inşallah. Bu onca meslek grubunun yanı sıra koç’luk eğitmenliği de yapıyorum. Yaşam koçluğu başta olmak üzere, başarı koçluğu, ilişki koçluğu ve profesyonel koçluk eğitimi üzerine yine bu noktada çalışmalarımı gerçekleştiriyorum. Dolayısıyla Kültür ve Sanatın bir arada ilerlediği deyim yerindeyse her kilimin birer deseni olan birçok meslek gruplarıyla ayrı ayrı ilgileniyorum. 

Yazmaya ne zaman başladınız? İlkyazın anınızı paylaşır mısınız?

İlköğretim yıllarında yazmaya merak sardım. O yıllardan bu yıllara uzanan büyük çalışmalar ve emekler söz konusudur. Çok kaleme almış olduğum sayamayacağım kadar şiirler, denemeler, makaleler bulunmaktadır arşivimde. Her ne kadar arşivimiz ağzına kadar tıklım tıkış dolu olsa da ilkyazım hayatıma aktif olarak lise yıllarımda Kırşehir’in yerel bir Gazetesinde köşe yazarı olarak başladım. “Neden Okumak” isimli bir köşe yazısıydı. Hatta birkaç ay evvel tekrardan o yazıma denk gelince anılarım depreşti ve üzerinde yeni bir detaylı bir ön çalışma yaparak okuyucularımın beğenisine sundum. İlk yazım süreci benim için çok zorlu bir süreçti diyebilirim. Çünkü eğimim döneminde köşe yazarı olarak başlamak benim için inanılmaz güç bir sorumluluktu. Hem dersler, peşe peşe dizilen sınavlar ve köşe yazısı yetiştirme derdi kolay bir şey değildi benim için elbette.”Neden Okumak” isimli yazımla gazete de köşe yazarı olarak başladığım süreçlerde içim içime sığmamıştı o gün. Halen dün gibi unutamıyorum. Kaç defa okudum, kaç defa sayfalarca değiştirip sonlandırdığımı çok iyi hatırlıyorum öncelikle. Dolayısıyla kusursuz bir yazının, kusursuz bir yazar olabilmenin vermiş olduğu o büyük heyecanla, o büyük sorumlulukla da başta ailem olmak üzere okul arkadaşlarımdan ve öğretmenlerimden çok güzel geri dönüşler, tebrikler almıştım. Onca öğrenci arasından sıyrılıp parmakla gösterilebilen bir öğrenci olma duygusu bambaşka bir şey gerçekten. 

Hayatınızda aldığınız en iyi karar?

Hayatımda almış olabileceğim en iyi karar mesleki tercihlerim olarak bakıyorum. Hiçbir zaman bir Gazeteci olduğum için asla pişmanlık duygusu yaşamadım. Bilakis hep iyi ki de Gazeteci olmuşum dedim. Yine aynı şekilde Yazarlık ve şairlik mesleğim olsun çıkarmış olduğum kitaplardan ve yazar olmak, şair olmaktan asla pişman olmadım. Şuan da bana hitap eden meslek alanları içerisindeyim diyebilirim. Benim mesleki açıdan almış olduğum kararlar tarafım için hep doğru verilmiş en iyi karar olarak gördüm. Yani hayatımda aldığım en iyi karar mesleki tercihlerim oldu.

Aldığınız en iyi tavsiye?

Yine elbette özellikle mesleki alanlarım olarak farklı alanlara yönelmemin benim için daha iç açıcı olabileceği ile alakalı tavsiyeler aldım. Şuan mesleki alanlarımla, statülerimle de ilgili yapmam gerektiği düşüncesinde bulunan birçok tavsiye alıyorum, almaya da devam ediyorum. Hepside olması gereken tavsiyeler gözüyle yaklaşım sağlıyorum. Özellikle büyük şehir’in sağlayacağı imkânlarla birlikte büyük yayınevleriyle çalışmak ya da büyük basın kuruluşlarında yer almanın getireceği dezavantajların benim için çok güzel getirilerinin olabileceği gibi birçok tavsiyelerde bulunanlar oldu. Evet, haklılar. Keşke mümkün olsa da bunlar gerçekleşebilse çok isterim ama ne mümkün şuan ki şartlar zorlu süreçte ilerliyor. Benim her şeyim şuan iş odaklı olduğu için başka tavsiyeleri ne yazık ki “en iyi tavsiye” gözü olarak bakıp, değerlendiremiyorum.

Yazarların toplumda ki görevleri nelerdir?

Benim savunuculuğum her zaman vermiş olduğum sempozyumlar da ya da konuşmalar da şu olmuştur. “Yazıyı sevdirmek, yazmayı sevdirmek, okumayı sevdirmek ve yazarlığı sevdirmek” literatürü benimsemiştir. Çünkü yazarlar Kültür ve Sanatın yaşaması için varlar. Onca değerli yazarların, şairlerin kaleme almış oldukları birbirinden değerli şiirleri, romanları sevdirmek için varlar. Bu görev anlayışı içerisinde bulunmadan sadece “biz yazarız” diyerek birazcıkta bu işten ticaret elde etmek, toplumda bir nevi saygınlık kazanmak ve etiket sahibi olma zihniyetiyle bu işi yaparsak zaten bizler yazar değil birer duygu sömürücüsü, duygu avcısı olur çıkarız. Nice toplumumuzda yer edinen okurlar bulunmakta. Bunlar, bu insanlar bilgiye aç ve arkadan süre gelen yeni nesillerimiz söz konusu. Onlara öncelikle biz yazarlar olarak yazmayı, okumayı sevdiremezsek eğer bu önemli manevi kazanım değerini aşılayamazsak eğer bizler zaten bir hiç oluruz. Git gide yok oluruz. Onun için dolayısıyla yazarların toplumdaki görevleri bundan ibarettir ve asla bu zihniyetin dışına çıkmaması gerekir. 

Siz ne tür kitaplar yazıyorsunuz?

Benim için kitap türünün önemi yok. Aynı zamanda yeri ve zamanı da yok. Her türlü farklı olaydan aklınızın ve hayallerinizin tahammülsüz kalacağı türde içinde birçok konu ve entrikaları aynı çatı altında oluşturabilecek roman eseri yazabilirim. Ama ilk iki eserimde de Edebiyatta olduğu gibi benim hayatımda da önemlilik arz eden Tasavvufi türü konu edinmeyi tercih ediyorum. İlk soru açıklamasında da değindiğim gibi yüzeysel olarak ele alma noktasında gayet titiz bir yaklaşım sağladığımı tekrar ifade edebilirim. Çünkü benim için İlahi aşkı insanlara dünyevice bir üslupla sunmak haz veriyor. Ahir dünyadan bihaber yaşayanlara bir cümle dahi olsun farklı bilgiler sunarak hayatlarında güzel değişiklikler yaptıklarını bilmek, görmek beni eşsiz mutluluk ve huzurun kıyısına çekiyor. Sadece son süreçte kaleme almak istediğim harika bir üçüncü eser çalışmam olacak “Beni Anlıyor musun?” isimli ilişkilere yönelik bir kişisel gelişim eseri. Normalde planlanan eser çalışmam “Duruşu Yaralı Adam” isimli bir eser çalışmasıydı. Ne yazık ki bu çalışmamı birazcık daha sürece yaymaya karar verdim. Bu ve buna benzer birkaç eserde Tasavvufi dışına çıkarak sadece beşeri aşkı yani günümüz deyimiyle popüler aşkı ele almış olacağım ve ilişkilere yönelik problem çözüm odaklı bir kitap kaleme alacağım. Onun haricinde Tasavvufi türe kaldığımız yerden diğer çıkartmayı planladığım bir takım eserlerimle birlikte Tasavvufi aşkına kaldığımız yerden devam etmiş olacağım.

Biraz kitaplarınızdan bahsedelim… Bize kitaplarınızın içeriğini anlatır mısınız?

Elbette, zevkle… İki adet eserimde Tasavvufi türde kaleme almış olduğum eserlerdir. İlk göz bebeğim olan Sükût eserim deneme türünde olan bir eserdir. İçerisinde dramatik bir aşk hikâyesinden kopup gelen ve “Tevafuk” diye sürekli hitap edilen bir şâhısa birkaç sayfadan oluşan özlem mektubu yer almakta. Akabinde şiirler ve kısa manalı sözlerle sadece mum ışığında hazırlamış olduğum bir eserdir. İkinci eserim Vasiyet ise Sükût eserimle bağlantılı halde devam eden roman eserimdir. Etkilenmiş olduğum birkaç olay sonrası hayatımda ne takım değişiklikler yaptığımı anlattığım ve anneme 6 sayfa’dan oluşan manevi bir Vasiyet mektubu bulunmaktadır kitabın son sayfalarında. Kitap ismi de kitabın son sayfasında bulunan Vasiyet mektubundan gelmektedir. Ulya ve Özkan isimli iki kavuşamayan çiftin aşk hikâyesini de konu edinmiştir. Birbirinden farklı bir nevi birazda romanın özetlerini geçen yine içerisinde kısa manalı sözler bulunmaktadır. Ulya isimli genç kızın beşeri aşktan kopuşu ve İlahi aşka yönelişi kitabı tam anlamıyla özünü anlatan bir kitaptır.

Kitaplarınıza ilgi nasıl oldu. Beklenen ilgiyi bulabildiniz mi?

Tabii ki bu konuda şahane olumlu dönüşler oldu diyemiyorum maalesef. Nede olsa sizlerinde bu konularla uzaktan yakından ilişkiniz var. Sizlerde biliyorsunuz ki bu işin zihniyetini ve işleyişini Yayınevi konusu önderliğinde ilerletebiliyoruz. Eserlerimiz ve yazarlar için yayınevi büyük bir önemlilik arz ediyor. Yayınevi organı, hukuki açıdan olsun, ekonomik açıdan olsun, ticaret ve pazarlama odaklı olsun diğer bir medya ayağıyla tanıtım-reklam işleyişiyle olsun hepsiyle dört dörtlük olmasa da en azında dört üçlük veya dört ikilik seviyede olması gerekiyor. Ne yazık ki artık yazarlar emeğinin karşılığını almak için en azından ticari odaklı bakmaya meyilli olma düşüncesi içerisine girince, ticaretin en ana kolunun içine düştüğünün hiçbir yazar farkında olmuyor veya herhangi artı bir getirisi olmadığını fark edince farkına varıyor. Buda artık yazarların yayınevlerine karşı olan memnuniyetsizliklerini, güvensizliklerini ortaya koyuyor. Ben ne yazık ki bu ve buna benzer olumsuz etkenlerden dolayı beklenen talebi değil ama kendi çevremde, birazda Gazeteci yazar olmamın verdiği avantajı dezavantaja çevirerek beklenen ilgiyi bir kısımda olsa buldum diyebilirim. Ama bu konuyla ilgili yayınevi çalışmalarım daha profesyonel bir noktada olsaydı eğer inanıyorum ki getirisi daha çok iyi olan bir çalışmaya imzamızı atacaktık.

İmza günleri ve etkinlikler düzenliyor musunuz?

Biraz önce dediğim yayınevi konusuyla aynı bazda değerlendirmeye alıyorum bu sorunuzu çünkü kayda değer bir soru. Kendi çalışmalarım, koşuşturmalarımla ve gelen teklifler doğrultusunda evet, elimizden geldiği düzeyde okuyucularımızla bir araya gelmeye çalışıyoruz imkânlar dâhilinde. Onun haricinde yayınevi sıkıntınız ve probleminiz olursa Türkiye genelinde düzenlenen ne imza günlerine, söyleşilere davet edilirsiniz nede yayınevinizde yazarlık bir sıfatınız ve değeriniz olur. Şu aralar ise zaten yayınevi bağlantımı koparmış bulunmaktayım. Sözleşmemi çok fesih etmeye uğraş verdim. Zamanında yayınevime güvenim dolayısıyla sözleşmemi çok dikkatli okumamam bütün hakları karşı tarafa kabul görmüş olduğum bir harekete sebep oldu. Nitekim bu da beni oldukça sıkıntıya soktu. Yeri geldi yayınevimden tarafıma kendi kitaplarımın satılabileceği dahi söz konusu oldu. Hangi akla hizmet. Tamamen kendimi çok absürt bir diyalog içerisinde buldum diyebilirim. Hukuki yolları denemekten vazgeçtim ve bir sene sonunda sözleşme hakkım dolunca kâbusta bitmiş oldu. Şimdi sağlıklı bir beyin ve ruh ile yeni eser çalışmalarımı gerçekleştiriyorum. Artık yeni daha profesyonel ve sözlerine bilhassa ilkelerine sağdık yayınevi araştırması içerisindeyim. İnternet üzerinden online olarak okuyucuların alış yapması mümkün ama şuan elimdeki kitaplarım tükendiği için biraz inzivaya çekilmeyi uygun gördüm. Uzun vakittir imza günlerinde yer almıyorum. Birazda bu gördüğümüz değer ile tercih meselemiz ile alakalı olduğunu düşünüyorum.

Okuyucularınız kitaplarınızı nereden bulabilirler?

Kitap yurdu başta olmak üzere D&R, gitti gidiyor, n-11.com ve değişken kitapevlerinden bulabilirler yani birçok internet adresinde kitabımız mevcuttur. Satışları yapılmaktadır.

Bundan sonra ki hedefleriniz neler?

Problem odaklı ilişkiler üzerine çözüm üretme bazlı kişisel gelişim türünde bir çalışma içerisindeyim. Erkeklerin problemlerine farklı bir bakış açısıyla ışık tutup, ele alacağım. Kadınlar problemlerine ise bendenizin ve yapmış olduğum anket çalışmaları ve kadınlığın vermiş olduğu ruhsal hissiyatlar çerçevesinde ufuk ipuçlarıyla, oluşacak olan tüyo, dipnot ve tavsiyelerin yer alacağı bir kişisel kitap çalışmam olacak. Ara ara fırsat buldukça yine tamamlamaya çalıştığım birkaç eser çalışmam bulunmakta. Akabinde Gazeteci Yazarlığın ve şairliğin dışında bestekârlıkta yaptığımı belirtmiştim. Birçok bestem mevcut sözlü ve müzik olaraktan, ara ara yine yeni besteler yapmaya devam ediyorum. Çocukluk yıllarımdan dile gelmiş olan bir alışkanlık, bir tutku, bir yaşam felsefesi, benim en büyük psikoterapim müzik diyebilirim. 

Aileniz, sizin yazar olma yolculuğunuzda yer aldı mı? Onların bu konuda size yansıyan fikirlerini öğrenebilir miyiz?

Benim tarafımdan bu yolculuğun güzel başladığını açıkçası söyleyemem. Sizler açısından nasıldır bilemiyorum ama benim tarafımda bu yolculuk biraz hüzünlü başladı. Çıkarmış olduğum ilk eserimi ani bir kararla çıkardım ve ailemi bu çalışmadan haberdar etmedim. Daha sonraları bilgileri oldu ve Ankara ATO’da gerçekleşen imza günüme ailemle aramda geçen tatsız tartışmalar yüzünden gözü yaşlı bir halde katılmak durumunda kaldım. Benim ilk imza günüm olması dolayısıyla çok özel ve önemlilik arz ediyordu ama ailem tarafında bahsi konusu bile dile gelmedi ve önemsenmedi bu taraftan bende bir takım buruk izler bıraktığını söyleyebilirim. Yani ilk kitabı çıkardığımda kitabı çıkarmamdan ötürü ailem tarafından destek görmemem bende hep bir buruk uhde olarak kalmıştır. Çünkü inanabiliyor musunuz? Üç aylık maaşımın hiçbir kuruşuna dokunmadan direk yayınevine ödememi yaparak, kendi kitabımı kendi imkânlarım çerçevesinde büyük zorluklar altında çıkardım. Ve sonuç olarak da ailemin, özelliklede babamın büyük tepkisiyle karşılaştım. 

Yazar olmaya nasıl karar verdiniz?

Çocukluk yıllarımdan bu yana yazmaya ve okumaya olan bir merakım var zaten. İlkokul yıllarında da Türkçe öğretmenim bu farkındalığı fark etmesiyle aslında, benim yazarlık ve şairliğe olan adaylık süreçliğimde böylece başlamış oldu. Tabii ben o süreçlerde her şeyden bihaberim. Türkçe öğretmenimin sürekli şiir yarışmalarına katılmam için beni teşvik ve tehdit etmesi. Düzenlenen program ve müsabakalarda yer alarak şiir okumam bu işin fitilini ateşlemesine yeterli oldu. Akabinde belirli süreçler sonrası olumlu tepkilerin geri dönüşleri oldu. Güzel derecelerde yer aldım hem şahsım hem ailem hem de öğretmenimin onure olması beni daha da bu işin üzerine gitmem gerektiğini gösterdi. Yazdıkça da aslında temelin altında yatan altyapının yeterli seviyede ve düzeyde olduğunu fark ettim. Yazdıkça yazasım geldi, ekledikçe üzerine daha da farklı şekiller aldı. Çevremde yazığım şiirleri, makaleleri okuduğum arkadaşlarımdan güzel tebrikler aldım. Belirli bir süreç sonrasında ise ajandalar oluşturmaya başladım. Duygu hissiyatları daha da alevlendikçe ve yaşadığınız olaylar, senaryolar daha da pekiştikçe kısaca üzerine tuz biber gibi serpilince, geliştikçe iki adet nur topu gibi eserlerimizle çok şükür şuan bulunduğumuz konuma geldik diyebilirim. Bir anlık alınan kararlarla birlikte hiç anlamıyorsunuz bile meğer Rabbim bunu size nasip etmiş bir dakika dahi şaşmıyor ve bir güç kuvvet veriyor o an. Benim yazarlık sürecim almış olduğum ilk kararla başlamış oldu. Çünkü testi dolunca taşması kaçınılmaz oluyor. Besmelemizi çektik ve başladık yazmaya işte o günden bu yana da yazmaya devam ediyoruz.

Sizi yazmaya özendiren şeyler nedir?

Özenmekten ziyade benim ilerleyişim biraz öncede belirttiğim gibi, Türkçe öğretmenimin teşvik ve tehditlerinin neticesi sonucu hasadını vermiş olduğu meyvelerdir diyebilirim. Birazda hayata dair yaşanmışlıklar söz konusu olunca mutlak çerçevede daha da harlanıyor yazılacak olan cümleler. Çünkü insanlar duygu hissiyatlarına yoldaş olabilecek şiirler, sözler ve eserler okumak isterler. Sizin kalbiniz ve yaşadıklarınızda buna eğer müsaadeli bir yerse hiç düşünmemeksizin yazıyorsunuz. Unutmayınız ki herkesin hayatı birer parça aynı noktadan ve aynı yaşanmışlıklardan geçer. Acı veya tatlı ne fark eder ki duyguların her birini insanlar aynı dozda yaşamaktadır şüphesiz.

Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?

Bu elbette kişiden kişiye, yazardan yazara değişkenlik gösteren bir gen problemdir. Onun için istisnalar kaideyi bozmaz. Herkes istediği eseri istediği süreçle takip etmek, yayımlamak ve önermek özgürlüğüne sahiptir. Benim hiçbir zaman böylesi akıl dışı düşüncelerimde olmadı çok şükür. Kolay kolay mantıklı gerekçeleri barındırmayan olumsuz faktörler yer edinmedikçe de hayatımda böyle bir sürecin içerisinde olmam diye de düşünüyorum. Zaten farkına varırsanız Tasavvufi zor bir Edebi türdür ve bende bu türü haddimi bilerek yüzeysel ele alıyorum. Belirli bir kitleye hitap ediyorum. Ulaşabildiklerim kadarınca ulaşıyorum Tasavvufi okuyucularıma. Herkes böylesi bir eser okuma istediğine bürünmeyebilir, bürünmek zorunda da değil. Yine her zaman olduğu gibi saygı duyar bana ihtiyacı olan insanlara yardımcı olmakla, keşmekeş sorularına açıklık getirmeye yönelerek kaldığım yerden devam ederim. Ama eserlerim okunmuyor diye de yazarlığı bırakmam. Kısaca “Sen yazmazsan, ben yazmazsam, biz yazmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…”

İlk kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz? Bunu gerçekleştirmek sizin hayaliniz miydi?

Eserlerim yayım ve yayın hayatına girdikten sonra birçok basında bu konuyla ilgili haberler de ve birçok gazete röportajlarında yer aldı. Ani bir kararla gerçekleşti. Yaşadığım bir olay sonrası beni yazmaya iten sebepler oldu. Servis camında namaz kılan bayan silueti gibi veya akşam ezanı esnasında rastgele çektiğim bulut fotoğrafında cami minaresinin oluşumuna şahit olmam gibi olaylar vs. Bunların hepsi benim yaşama bakışımı etkiledi. Hayatımda bir takım değişiklikler yaptım ve manevi yaşayışa daha fazla yöneldim. Dünyanın gelip geçici bir saltanat olduğu ve bir rüyadan uyanırcasına gözlerinizin önünden gelip geçmesini düşününce ya da çok sevdiğiniz bir insanı kaybettiğinizde sizi bu dünyaya bağlayan aslında hiçbir şeyin olmadığını, elde edilen maddi gelirlerin ise sadece geri dönüş vaktine kadar kendi yağımızda kavrulmamız gerektiğinin apaçık bir belirtisidir. Dolayısıyla benim hayatımda gelişen şeyler tamamen plan dışı bir kader ve Tevafuktan başka bir şey değildir.

Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimlerdir?

Aslında bu yazarlık noktasında da bir nevi hakkını yememek gerekir. Kırşehirli hemşerimiz ve aynı zamanda da değerli yazarımız Sinan Yağmur hoca benim keyifle okuduğum bir yazar vitrinidir. Akabinde İskender Pala, Elif Şafak,  Ayşe Kulin, Kahraman Tazeoğlu, vs… Severek ve beğenerek okuduğumu söyleyebilirim. 

Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin hangi ortamda, hangi materyallerle, hangi müzikle, nasıl bir coğrafyada yazmayı tercih ediyorsunuz?

Az insan, çok huzur felsefesini barındıranlardanım bende. Doğanın, coğrafyanın her manzarası güzel ve eşsizdir. Sadece fazlasından çok gereksiz insan topluluğunun vermiş olduğu kirlilikten yakınıyorum. Karadeniz hastası bir insanım yeşili çok seviyorum. Peri bacaların akşam vakti verdiği hüznü ve sabah güneş doğuşunu seviyorum. Yağmur kokusunda pencere kenarında sıcak bitki çaylarım eşliğinde yazmayı tercih ediyorum. Bunların hepsi olmasa bile sakin, küçük şirin bir kasabada ya da bir köy evinde yazmayı tercih ediyorum. Genellikle slow parçalar benim duygu dilime tercüman oluyor diyebilirim. Sözsüz fon müziklerini yine bu aşamada tercih ediyorum. Klarnet, ney, keman, ya da kabak kemane gibi yazmaya başladığım süreçlerde dinliyorum. Eser çalışmalarımda çok fazla Edebi dil hâkimiyeti bir metin türü yoksa sözlüğe gerek duymadan, senaryo akışına devam ediyorum. Çok önem arz eden kelime anlamlarında ve yazılışında tereddütte kalmışsam da mutlaka imla kılavuzu ve sözlükten ya da benzeri materyallerden mutlaka destek alıyorum.

Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven mi yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?

Hayır, serüvenden ziyade yazmak benim için hep senaryolarla kısıtlı oldu. Ömrümün yettiği süre zarfınca imkânlar dâhilinde de yazmaya yine devam edeceğim. Acı veya tatlı bazen dilimin döndüğü kadar bazen yaralı gönüle dokunurcasına, bazen de sevdalı gönüllerde bir oluncaya kadar kısaca var olduğum süre boyunca yazmaya devam edeceğim.

Yeni kitap çalışmalarınız var mı? Varsa çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Dediğim gibi şuan sadece “Beni Anlıyor musun?” isimli ilişkiler üzerine olan problem çözüm odaklı kişisel gelişim kitabıma çalışıyorum sadece.

Sanat adına başka ne tür çalışmalarınız var?

Anlattıklarımdan ibaret ayrıca iki farklı internet sitesinde köşe yazarlığı yapmaktayım. Deneme ve Edebiyat türü yazılarımın yayınlandığı internet platformu farklı, Yaşam koçu olarak bir takım yönlendirme ve stratejik bilgiler sunma noktasında yazdığım köşe yazılarım ise psikoloji odaklı internet sitesi farklı bir yayın yönetmeliği çerçevesinde.

Zamanı geçmişe alma imkânınız olsa tekrardan yazar olmak ister miydiniz? Neden? 

Evet, kesinlikle isterdim. Çünkü ben her zaman şunun savunuculuğunu yaptım bütün söyleşilerimde de buna yer verdim. Herkes istediği bütün alışagelmiş meslekleri olabilir. Hepsine de saygı duyuyorum ama yazar olma imkânları yüzde bir’dir. Yazarlık sonradan kazanılan bir statü değildir. Herhangi bir okulu yoktur, diploması da yoktur. Yeteneğe dayalı insanların ruh okuyucu mesleğidir. Bizzat ruh tedavisini, kalemiyle tedavi eder.

Edebiyat dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Hiç böylesi bir düşünce içerisine girmedim. Bununla da alakalı eksik bir taraf görmedim. Eksik bulma arayışı içerisinde de olmadım zaten. Benim tek bir problemim vardı o da Edebiyatın engin deryalığına tam anlamıyla erişememiş olmamdı. 

 

Türkiye de kitap yayınlatmak zor mudur?

Yazarla, yazarcıklar bir sürü misali sözüm birçok meclisten dışarı karıştırılınca ne yazık ki emeğinize yapılan saygısızlıkları görmekten bunu kavrayabiliyorsunuz. Arkanızda despot bir takım kişiler varsa hem de paralı ve makam sahibiyse reklam giydirmeli yazar yaparlar sizi ama kendi imkân çerçevenizden elinizde imkânsızlıkla sadece insanların duygu teline dokunmak isteyerek hareket etmeniz çok zor. Bu çerçevede duyarlı okurlarımız elbette bulunmakta yine esaslı kalem ve kelam nakkaşlığı yapanlarda çok ama kitap okuyandan çok kitap kapağı reklamı yapan takipçilerimiz söz konusu buda üzücü bir durum. Şimdi gelin birde siz düşününüz zorluk derecesi nedir?

Hedefinizi nasıl daha açık, net ve ölçülebilir hale getirebilirsiniz?

Günümüz konu türüne ayak uydurarak diye düşünüyorum. Daha çok popüler aşk bilmeceleri, kafiyeli şiirlerden serbest şiir yazımı, günlük konuşmalardan oluşan özlü söz yazımları insanların ilgisini çekiyor ama benim ve bazı diğer yazar arkadaşlarımın ise bu durum tasvir, takdir etmedikleri bir durum şüphesiz. Elbette yazının bir hedef noktası vardır ama unutulmaması gerekir ki yazılan yazınında bir kuralı vardır. Manasız ve devrik, kısa cümleler şimdi ki döneme daha çok ayak uyduruyor. Okuyucular uzun metinler yerine sanki zamandan neyi tasarruf edeceklerse anlam veremiyorum ama kısa cümleleri tercih ediyor. Bu da elbette yazarlığı ön plana taşıyor. Belki kural dışı bir hareket yaparak bu kulvar içerisine katılım sağlamayı düşünürsem işte benim yazarlık noktamdaki hedefim böylelikle netlik kazanmış olacak ama bende ki ben olarak değil. Onların istedikleri bir ben olarak peki buna gerek var mı? Hiçte gerek yok bence. Bildiklerimizle kaldığımız yerden tam hız devam. 

Hedeflerinize ulaşmanın yaratacağı en büyük etki ne olurdu?

Yazarlara verilebilecek her türlü imkân ve destek elbette sadece ben merkezli olarak değil genel yazarların önündeki bütün engellerin kalkarak hedeflerine ulaşabileceği en büyük etki olabilirdi diye düşünüyorum. Yine okuyucu noktasında artış olması da büyük etki yaratabilme olarak söz konusu.

Düzenli olarak yaptığınız halde size bir şey katmayan 3 şey nedir?

Bu soruyu genel olarak düşündüğüm için o şekilde devam veriyorum. Birinci değer. İnsanlara vermiş olduğum haddinden fazla değerin bana hiçbir getirisinin olmadığını gösterdi. Bu da zamanla benden insan ilişkileri konusunda kopukluk olmasına, kalabalık ortamlarda yer almamam gerektiğine, insanlardan soğumam gerektiği düşüncesine vardım. İkinci ise işle alakalı her ne olursa olsun tertip ve düzen içerisinde yaptığım hiçbir işte emeğimin karşılığını bir türlü alamamakta bir katkı sağlamaktan geri olduğunu fark ettim ya da ben yanlış kişilerle muhatap oldum tamda net konuşmayacağım bu konuda. Üçüncü ise samimiyet, dürüstlük ve yalansız olmanın da yine bana katan bir olumlu etkisi olmadığını söyleyebilirim. Yani buradan yalanı, destekliyormuşum gibi bir yanlış algı oluşmasın lütfen. Düzenli olarak insanlara samimiyetle, dürüstlükle ve yalansız olarak yaklaşım sağladığım şu güne kadar hiçbir etkisini görmedim. Sanırım böyle düşünmem çok haksızlığa uğramam ile alakalı. Benim dilimi de ancak benim yaşadıklarımı yaşanlar anlar diyorum. Birde hayatın ta kendisi bu olduğu realiteyi de herhalde bu nokta da kabul etmek gerek diye düşünüyorum.  

Son olarak, yazar olmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir? Kendi yol felsefenizden önerileriniz var mı?

Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmayacak her türlü kitapları okusunlar, yazarları takip etsinler. Malum bizim Türk milletinin zihniyeti her konu hakkında muhakkak mercimek kadar da olsa bir bilgisi vardır ama bu iş sosyal medya’dan Ahmet’in, Mehmet’in sayfasından bilgi alma işine benzemez. Her konuda bir bilgileri olsun ama tam anlamıyla olsun. Allah aşkına her bir kayda değer konudan 200 sayfalık birer kitap bitirseler o vakit görürler ülkenin hali hangi seviyeye yükseliyor. 2023’e gelmeden aya olan komşuluk muhabbetlerimiz çoktan başlamış olur. (Şaka, şaka) Yazmaya ellerinden geldikleri kadar önem göstersinler tabii bunu özellikle yetenekleri olan kişilere diyorum yoksa herkes kalemi, kâğıdı kuşanacak olursa vay ki vay halimize. İmkânları çerçevesinde okumaya, bilgilerini tazelemeye devam etsinler diyorum yine altını çizerek. Ayrıca bu röportaj için çok teşekkürlerimi sunuyorum. Bir nevi benim için bir sohbet havasında geçti çok keyif aldım. Emeği geçen tüm ekip arkadaşlarına da teşekkürlerimi sunuyor, başarılarını temenni ediyorum her birinin. Bendeniz Gazeteci Yazar Gamze Boynueğri’yi takipte kalsınlar ve mutlaka imkânları varsa “Sükût” ve “Vasiyet” eserlerini temin edip okusunlar. Umarım bir kısım kitle tarafından bu röportajımız da okunur ümidiyle kucak dolusu saygı ve sevgiler sunuyorum…

Biz de Önce Vatan Gazetesi ailesi olarak bizimle yaptığınız bu özel ve içten röportajdan ötürü değerli sanat yüreğinize şükranlarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…