Nesibe Özcan Özbiçer : “Yazarlık Bir Yetenektir” 

Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?

1964 Erzincan doğumlu, üniversite işletme bölümü mezunuyum. Eski bir eğitimci ve emekli banka yönetmeniyim. Sayısalcı olmama rağmen edebiyat aşığı, üç çocuk annesiyim. Babamın Şiirleri ile ilk derlememi yaparak yazarlık hayatıma başladım.İlk kitabım Beşik Kertmesi ile toplumun yarası olan töre, aşiret, çocuk yaşta evlilik ve kadın şiddeti konusunu işledim.

Neden Yazarlık? 

Okumayı ve yazmayı çok seviyorum. Kitap okumak ve yazmak en büyük hobimdir. Beni hem dinlendiriyor hem zevk aldırıyor hem de bilgilendiriyor.

Yazarlığa ilk adımı nasıl attınız?

2005 de eşimin vefatıyla büyük bir boşluk yaşadım. Gündüzleri üç çocuğumla ailemin desteğiyle ilgileniyor, onları büyütmeye çalışıyor, geceleri de yazmaya başladım. Şu ana kadar basılmaya hazır beş romanım, bir çocuk masal kitabım ve otuza yakın şiirlerim var. 

Örnek aldığınız isimler var mı? 

Evet… Tabi ki hayranı olduğum pek çok isim var. Ama bunların içinde en belirgini rahmetli Halide Edip Adıvar ve Duygu Asena’dır. Çünkü her iki yazarımızda özellikle eserlerinde, kadının eğitilmesi ve toplum içindeki konumuna önem vermiş, yazılarında ilk kadın hakları savunuculuğunu yapmışlardır.

Kendinizde bir şeyleri değiştirme imkanınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Kendimle her zaman barışık ve pozitif olduğum için değişiklik yapmazdım. Hayat bize acısıyla, tatlısıyla yaşanması gereken bir ödüldür. Bunu değiştirmek istemek, yüce Rabbime isyandır. Tabi, bu benim şahsi fikrim…Ancak şunu da unutmamak gerekir ki; daha iyiye, daha güzele gitmek de biz insanların elindedir. Bunun için de çok çalışmak, inanmak ve mücadeleden yılmamak gerekir.
Medya ile aranız nasıl? Televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarından ne şekilde faydalanıyorsunuz? Sosyal medya ile aranız nasıl?
Teknoloji iyi kullanıldığında çok güzel sonuçlar veriyor. Bir tuşa dokunmakla, bir anda birden fazla binlerce, milyonlarca insanlara ulaşıyorsunuz. Bu da bir yazar için çok önemlidir. Şu anda tek kitabım çıkmasına rağmen televizyon kanallarında, internette, gazete ve dergilerde kitabımla ilgili bilgiler yayınlanması, reklamının yapılması okurlara ulaşması beni çok mutlu etti.Kitabım ve medya sayesinde kadınlarımıza örnek oldum ki, amacıma kısmen ulaştım.

Yazarlık çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Yazarlık konusunda beni zorlu bir maraton bekliyor. Çok yakında ikinci kitabım ki, bu Beşik Kertmesi isimli kitabımın ilki olan Mardin’de Bir İstanbullu okurlarla buluşacak.Bu arada yine yakın zamanda ilk çocuk kitabım Annemin Masalları da yayın hayatına girecek. Beşik Kertmesi isimli kitabım, aslında bir üçleme olan serinin ikinci kitabıdır. Mardin’de Bir İstanbullu ilki olup, üçüncüsü de şu anda yazmakta olduğum Kato Dağında Aşk romanım…Bu kitaplarımın dışında, Anne Olmak İstiyorum. Töre Çocukları. Der_Top Oteli gibi yayına hazır romanlarım da var ve sırayla okurlarıyla buluşacaklar. 

Beşik Kertmesi eserinizi nasıl tarif ediyorsunuz? 

Beşik Kertmesi, bilindiği gibi çocukların kundakta ailelerinin yapmış oldukları evlilik akdidir. Ben bu kitabımla toplumumuzun bir gerçeğini, töreyi, küçük yaşta evlilik ve sakıncalarını, kadın şiddetini anlatmaya çalıştım. Tabi ki kitabımın içinde aşk, duygu, nefret ve intikam da bulunmaktadır. Her kesimde insanımızın okuması gerekli bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’de kitap dünyasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Bir ülke de kitap dünyası söylendi mi, o ülkedeki yayımcı_yazar_okur ilişkisine bakmak gerekir. Günümüzde yayıncılık hayatındaki dalgalanmalar, ilgi, artışlar bir canlılık gösterse de bu canlılığın ülkemizin kültür hayatında ve sosyal birikimi açısından bir kalıcılığa dönüşüp, dönüşmeyeceği, kalite açısından bir katkı sağlayıp sağlayamayacağı önemlidir. Yayımcı açısından baktığımızda, basılan kitabın çok satılıp, satılmayacağıdır. Bu da dil, konu, biçim özellikleri bakımından basitten sıradanlığa yakın kitapların basılması demektir. Bir kitabın çok satması, kitleye yayılması çok olumludur. Yeter ki, Türk Kültür ve Sanat hayatına katkısı olumlu olsun. Sadece çok tüketilmesi düşünülen ve bu olgu üzerine basılan kitapların toplum üzerinde endişeli bir götürüsü olur. Yazar açısından ise bir kitabın bir dönemde çok okunup sonra saman alevi gibi sönmesi değil, bir toplumun kültür ve sanat hayatına zenginleştirici bir kalite getirmesi ve kalıcı olmasıdır. Ve emeğinin karşılığı olan telif hakkının korunması ve ödenmesidir. Kitap fuarların, imza günlerine, kitap günlerine ve etkinliklere baktığımızda yazar olarak yoğun ilgi görüyoruz. Bu yazar olarak tabi ki sevindirici… Ancak kitap satışlarına ve kitap okuma istatistiklerine baktığımızda kayda bir değer artışı olmadığını görüyoruz. Alınan kitapların çoğunun da okunmayıp, süs olarak kitaplıklarda veya ofislerde bulunduklarını biliyoruz. Bu da biz yazarları üzüyor. Acı ama gerçek bu…Unutmamak gerekir ki, biz yazarların en büyük görevi, yazdığımız kitaplarımızın bir sosyal miras olarak toplumun kültürünü oluşturacağı bilincinde olmak ve bu bilinçle bu gelişmenin yapı taşlarından olan kitapların okunmasını sağlamak, araştırmak ve incelemektir. Okur açısından baktığımızda, okuma alışkanlığının olmaması…Okuma alışkanlığını gerek okullarda gerekse aile içinde sağlarsak ki; çocuklarımız dolayısıyla ülkemiz açısından çok önemli bir adım atmış oluruz. Çünkü okuma alışkanlığı olan çocuğun hayal gücü geniş, dil gelişimi gelişmiş, kelime hazinesi kuvvetli ve kendini ifade etme şekli süperdir. Okumak çocuklarımızın zihinsel, duygusal ve sosyal gelişiminde çok etkilidir. Dolayısıyla da okumak toplumun gelişimini güçlendirir, cehaletini alır. Ve şu anda ülkemizdeki kitap dünyası maalesef bu durumda…

İyi yazarlığı nasıl tarif edersiniz? 

Yazarlık, bir yetenektir. Yeteneği güçlendirmek için bol bol okumak gerekir. Okunulan her nitelikli kitap yazarlığa yapılan bir yatırımdır. Nasıl ki müzik ruhun gıdasıdır, okumak da yazmanın besin kaynağıdır. İyi bir yazar olabilmek için iyi bir sermayeye sahip olmak gerekir. Yazarın sermayesi de okumakla beraber yaşamın ve sanatın her dalından beslenmekle olur. Hayatla içli dışlı olmak, gözlem yapmak, ufku geniş olmak, edebiyat ve sanat dergilerini, sinemayı, tiyatroyu yakından takip etmek, müzik, felsefe ve bilimden alınan bilgilerle yeni romanlar, hikayeler oluşturulabilir.Günümüzde ise yazarlık atölyeleri adı altında yazarlık eğitimi vermeye çalışan maddiyete dayanan atölyeler bulunmaktadır. Bu atölyeler yaratıcılık yeteneği olmayan birini yazar yapmaz. Sadece yazarın kendini geliştirmesine, bazı teknikleri öğrenmesine ve disiplin kazanmasına yardımcı olur.

Yazmak sizi zorluyor mu siz yazma ve edebiyatı nasıl anlatıyorsunuz? 

Hayır. Yazmak benim için zevktir. Röportajımızın başında da söylediğim gibi okumak ve yazmak benim zevkle yaptığım hobilerimdir. Yazmak bir sanattır. Edebiyatın ayrılmaz bir parçasıdır. Yazma sanatı edebiyata derinlik kazandırırken, edebiyatta yazma sanatına canlılık getirir. Ve bu etkileşim de dil sayesinde gerçekleşir. Çünkü dil, edebiyatın temel taşıdır. Dil olmadan ne edebiyat ne de yazma sanatı olur. Üçü birbirini tamamlar.

İnsan sizce neden yazar? 

İnsan maddi ve manevi yönden kazanmak için yazar. Yalnızlığını, duygularını paylaşmak, var olduğunu görmek, okumak kadar yazmanın da bir ihtiyaç olduğuna inandığı için yazar. Kalıcı olmak, edebiyat tarihine isim yazdırmak ve yıllarca hatırlanmak için yazdığını da düşünürsek ki, bunu da çok az yazarın başardığını görünce yazmanın nedenlerinden biri olduğunu bize gösterir. Tabii, yazı yazmanın maddi getirisi de göz önünde olunca insanlara yazı yazmak cazip gelir.

Boş zamanlarınız nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında pek boş zamanım olmuyor. Yine de kendime zaman ayırmaya çalıştığım zamanlar da ülkemizin güzelliklerini görmeye çalışıyorum. Bir ara tur organizatörlüğü yaptım. Edirne, Eskişehir, Bursa gibi çeşitli illerimize tur düzenleyerek, tarihi ve doğa güzelliklerini gezdim. İnsanlarla iç içe olarak onların yaşamları, şiveleriyle bilgi edinmeye çalıştım. Gözlemledim.Seyahat etmek kadar müzik dinlemek boş zamanlarımı değerlendirmem de etkilidir. Müzik konusunda ayırım yapmam. Müzik evrenseldir. Kulağıma hoş gelen müzikleri dinlerim.

Hayatımın Kitabı/Filmi diyebileceğiniz bir kitap/film var mı?

Bildiğim kadar ile yok. Tabi ben yazmazsam da olması da zor. Çünkü benim hayatım biraz sıra dışı bir hayat oldu. İnsanların normal yaşadıkları bir ömrü ben dört yıla sığdırdım. Evlilik, üç çocuk, maddi ve manevi kazançlar, kayıplar, ölüm…Bunu yazan ne bir kitap ne bir film görmedim. Böyle bir hayat da Rabbimin takdiri…Yine de şükrediyorum. İyi ki çocuklarım var. Rabbim onları bana bağışlasın.

KırmızıTürk- spiker dünyası hakkında neler söylersiniz?

Kırmızı_Türk, Spikerlik dünyasında bildiğim kadarı ile Türkiye’de ilk ve tek internet platformunu oluşturan bir web sitesidir. Aslında bu sadece spikerlik ve sunuculuk alanında değil, sanatın her alanına taşınmalıdır. Teknolojiyi en iyi kullanan bir medya kuruluşu olarak bu konudaki atılımlarını geliştirmeli ve bu gelişimi hızlandırmalıdır.

Gelecek planlarınız nelerdir? Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz ve gelecekte kendinizi nerelerde görmek istersiniz?

Gelecekle ilgili planlarımın başında yazarlık kariyerimi başarı ile sürdürmek ve buna gerek medya gerek televizyon programlarıyla kadın sosyal projesine dönüştürerek, kadınlarımıza örnek olmak, onları kurtarmak ve uluslararası kadın sosyal projelerinde etkin şekilde görev alarak, kadınlarımıza, çocuklarımıza yardımcı olmak.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı? 

Öncelikle Cengizhan Kaya hocam size teşekkür ederim. Bu güzel imkanı verdiğinizden ve beni okurlarımla, takipçilerimle buluşturduğunuz için…Beni takip ettiklerinden dolayı okurlarıma, sosyal medyadaki takipçilerime de teşekkür ederim. Ve beni takip etmekten asla vazgeçmeyin. Pişman olmayacaksınız. Çünkü karşınızda her zaman kendini yenileyen, toplum sorunlarını özellikle kadın sorunlarını irdeleyen, araştıran ve kitaplarında, romanlarında dile getiren bir yazar görecekler. Tabi, aşkıyı sevdayı unutmadan…
                        

Röportaj : Cengizhan KAYA