Yeşim Demir:

“Yazarken Kendimi İyileştiriyorum”

“Yazmak Bir Tutkudur”

“Hâlâ kendime ‘yazar’ demiyorum; ‘yazan’ım diyorum...”

Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?

Öncelikli kimliğim, kızlarım Dilara ve Melissa'nın annesiyim. "Anne olmak" bu hayatta bana sunulmuş en yüce nimet, en onurlu kimlik.
İngiltere’de turizm ve seyahat yönetimi okudum. Kongre ve motivasyon turizmi yapan şirketimiz vardı. Turizm ile ilgili o kadar çok yayınlara konuk oluyordum ki sonunda televizyoncu oldum. İlk olarak BRT Televizyonunda yapımcılık yaptım. Sonra rahmetli Ufuk Güldemir’e sunduğum bir turizm projesiyle birlikte Habertürk’e transfer edildim. Hem yöneticilik hem de moderatörlük yaptım. Yazarlık hayatım haberturk.com da başladı. Sonrasında çeşitli haber kanallarında ve reklam şirketlerinde yöneticilikler yaptım. En son 24TV’de Genel Koordinatör olarak çalıştım... Artık emekliyim. Türkiye’de medya sektöründe çalışmak çok yorucu ve yıpratıcı. Ben bütün bu zorlukları göğüslerken, bir yandan da iki kızımı büyüttüm. Dolayısıyla hem iş hayatında hem de evde sorumluluklarım çok ağırdı. 

Neden Yazarlık? 

Yazmayı hep sevdim aslında. Kendimi iyi hissederim yazdığımda. Kelimelerle boğuşmak insanlarla boğuşmaktan daha iyi geliyor bana. 
Aslında çaresiz kadın hikayelerinden oluşan bir blog açmayı planlıyordum. Kanaltürk TV’de gerçekleştirdiğim Yaşamda Ben de Varım programına Destek Yayınlarının sahibi sevgili Yelda Cumalıoğlu katılmıştı. Gerçek bir yetenek avcısıdır kendisi. Çok samimi olduk, beni yayınevine davet etti. Ona ünlü bir oyuncu arkadaşımın kitabından bahsettim, ancak o bana kitap yazdırmak istiyordu. Çok renkli bir kişiliğim olduğunu ve bunu romanda çok iyi yansıtabileceğimi düşünüyordu. Blog için hazırladığım bir röportaj vardı. Onu okudu ve çok beğendi. Hemen kitaba başladık ve o hikâyeyi de ilk bölüme koyduk. 
Yazarken kendimi iyileştiriyorum ben. Çoklu yaşamlar içerisinde olmak, o yaşamları kurgulamak heyecan verici. Senelerce çok yoğun tempoda çalıştım. Hep patronlarım için ürettim. Tabii ki ben de para kazandım ancak artık kızlarım büyüdü ve benim o kadar yoğun tempoda çalışmaya ihtiyacım yok. Artık sadece sevdiğim projeler üretmek istiyorum. Bunun için de roman, araştırma kitapları ve senaryo var. 
Kirli Beyaz romanın son sözü neden yazdığımı çok net özetliyor aslında…
“Hayatı okumak için yazmak gerek!”
Bitirdim işte! Başardım…
Tam da dibe vurdum dediğim anda bu kitap içimdeki isyanı, korkuyu, olumsuzlukları, çılgınlığı, çığlığı kelimelere döküp vücudumdan dışarı fırlattı ve beni çıplak bıraktı. Şimdi kendimi harika hissediyorum. Yazmak müthiş bir terapi… İyileştiriyor… Temizleniyorsunuz… Böylece içinizde güzel şeylere yer açılıyor.

Yazarlık  çalışmalarınızda bundan sonra neler var? 

Kirli Beyaz romanımdan sonra sevgili yazar arkadaşım Pia Yıldız Umay Gülsu ile birlikte kaleme aldığımız Gritopya çıktı. Çok kısa zamanda 4. Baskıyı yaptı. Emekli büyükelçimiz Uluç Özülker’in bu ay sonu raflarda olacak yeni kitabını hazırladım. Harika bir politik sentez/analiz kitabı oldu. Ocak 2018 de yayımlanacak başka araştırma kitabım geliyor. Ayrıca yine sevgili Pia ile birlikte Topya serisinin ikincisini yaza çıkarmayı planlıyoruz. Bu arada senaryo da yazıyorum.

Kirli Beyaz eserinizi nasıl tarif ediyorsunuz? 

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, kadınların sorunları çözülemediği gibi her geçen gün daha da büyüyor gibi. Uğradıkları tecavüz, şiddet, iş hayatındaki mobbing, baskı, özgürlük sorunları bitmiyor. Kirli Beyaz  bu kadınların hikayelerinden yola çıkıyor. Kadınların çaresizliklerine ses olmak için var. Gerçek hikâyelerden uyarlanarak yazıldı. Yazarken çok canımı yaktı, içimi acıttı. Hatta bir ara elimden bıraktım ve üç hafta tek bir kelime dahi yazamadım. Sanki yazarsam o hikâyeler yeniden can bulacak ve birilerinin canını acıtacakmış hissi ile boğuldum. Bu roman, hayatları bir şekilde kesişen kirli beyaz kadınları anlatıyor. Pamuklara sarılarak büyütülen kız çocuklarını nasıl bir hayatın beklediğini ve onların bu hayata hazırlıksız yakalanmalarını... İş hayatındaki, özellikle de medya da yaşanan mobbingleri... Yozlaşmış ahlak değerlerini... Sapkınlığı... Hırsı... Çaresizliği... Aşkı... Sevgiyi... Umuda bağlanmayı... Hayata tutunabilmenin önemini... 

Gritopya eserinden bahseder misiniz? 

Gritopya’da toplumsal mesajlar içeren bir bilim kurgu romanı. Ütopya ile başlayıp distopya ile bitiyor. Çok farklı bir yüzyılda dünyanın başına gelen olaylar anlatılıyor. Yani Karanlık İlla ki Gelecek! diyor. Doğayı ne kadar üzersek o kadar üzüleceğimizin altını kalınca çiziyor Gritopya.

Türkiye’de kitap dünyasını nasıl değerlendiriyorsunuz ? Pek çok insanın kitap yazıyor olması yine pek çok kişinin editörler üzerinden kitap yazdırması gibi durumları nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Kitap okuma oranı yavaş da olsa gelişiyor ülkemizde, bu çok sevindirici. Pek çok insan kitap yazabilir, hatta yazsın; ancak kendi emeği ile, kendi çabası ile yazacaksa mutlaka bir gün değerini bulur. Ama editörler üzerinden kitap yazdırılması olayı hoş değil. Hiç benim ilgi alanım da değil. Öyle bir konuyla da muhatap olmadım. Destek Yayınları işinin ehli ve köklü bir kurum. Benim de en büyük şansım bu sanırım. Edebiyat dünyasına bu kadar güzel eserler kazandıran bir yayınevindeyseniz bu tarz tekliflerden de uzak kalmış oluyorsunuz.

İyi  yazarlığı nasıl tarif edersiniz? 

İyi yazarlık, yaşanmışlıkların birikimlerinin ve hayatı analiz etmenin yapı taşları bence. Kesinlikle yetenek işi. Sonradan böyle bir yetenek oluşmaz gibi geliyor bana. Ancak kabiliyet varsa geliştirilebilir. Aslında edebi bir eser yazmak kolay öğrenilecek bir şey değil. Türkçeyi etkili ve doğru kullanmak çok önemli. Bu arada belirtmek isterim; ben bu kadar çabaya ve emeğe rağmen hâlâ kendime ‘yazar’ demiyorum; ‘yazan’ım diyorum...

Yazmak sizi zorluyor mu? Siz yazma ve edebiyatı nasıl anlatıyorsunuz? 

Edebiyat, kişinin duygu ve düşüncelerini, kendine özgü bir dil kullanarak yazılı veya sözlü olarak dile getirmesidir. Roman yazmak da olayları şiirsel bir dille, duyguyla kelimelere dökmektir. Ben yazarken en çok anlatıma dikkat ederim; düşündürmesini ve sorgulatmasını isterim. Okuyanı etkilemelidir edebi eser. Konusu; ait olduğu toplumun özelliklerini içinde barındırmalıdır. Zaman geçişleri anlaşılır olmalıdır. Karakterler canlı, size hep birilerini anımsatmalıdır. Bu bağlamda bakıldığında, yazmak hiç de kolay değildir. Bir romanın oluşması uzunca bir araştırmayı da beraberinde getirir. Aylarca hatta bazen yıllarca süren bir emeğin sayfalara basılarak can bulmasıdır romanlar.

İnsan sizce neden yazar? 

Yazmak bir tutkudur. Dolayısıyla diğer insanların neden yazdığını bilemem ama tutkuları yazmaksa içlerinde birikmiş çokça yaşanmışlıklar var demektir. Onları kelimelere dökerek arınmak isterler bence. Çok güçlü bir terapidir yazmak. 

Sevdiğiniz yazarlar kimler? Ayda ortalama kaç kitap okursunuz?

Takıntılı bir şekilde alıp okuduğum bir yazar yok aslında. Çeşitliliği ruhumda barındırmayı seviyorum. İlk aklıma gelenleri söyleyebilirim size. 
Son zamanlarda Haruki Murakami kitaplarını çok okur oldum. Çok basit bir dil kullanır ama çok etkilidir. Post-modern felsefik bir dile sahiptir ve sınırlı bir kitleye hitap eder. Belki de bu yüzden etkiledi beni. Herkesin beğendiği şeyler ilgimi çekmiyor. Ancak klasikler için aynı şeyi söyleyemem tabii ki. 
Paulo Coelho, Irvin Yalom, George Orwell, Zülfü Livanelli, Stefan Zweig kitaplarını çok severek okurum. 
Oğuz atay, Vedat Türkali, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Yaşar Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yusuf Atılgan, Halit Ziya Uşaklıgil, Reşat Nuri Güntekin yeri doldurulamazlar arasında benim için. 
Ayda en az 5-6 kitap okuyorum. Araştırma kitabı yazmıyorsam o dönem bu sayı ayda 12’lere çıkıyor.

Sizce yeni Medya ( sosyal medya ve internet ) Geleneksel medyayı yok eder mi bu anlamda siz nasıl kullanıyorsunuz sosyal medyayı? 

Geleneksel medya yok olmaya mahkum yakın gelecekte. Herkesin artık kişisel yayınları var. Bu kişisel yayınlar birçok fenomen yarattı. Teknolojinin geldiği nokta konvansiyonel iletişimi farklı boyutlara taşıdı. Dinamikleri değiştirdi. Ben de sosyal medya kullanıyorum. Okurlarla birebir iletişim içerisinde olmak güzel ve sizi tanıyınca daha bir kemik okuyucunuz oluyorlar. Ancak bazen de bıkkınlık veriyor; fazlaca zaman harcamak gerekiyor, oysa ben olan zamanımı kızlarıma ve kitaplarıma ayırmak istiyorum. Ama sosyal medyasız da olmuyor.    

Önümüzdeki günlerde ne tür etkinlik ve projeler olacak ? 

Birçok şehre imza etkinliklerine gidiyoruz sevgili Pia ile beraber. Kitap fuarlarına gelemeyen okurların ayağına kadar gidiyoruz. Aynı zamanda gittiğimiz illerde söyleşiler yapıyoruz. Bu etkinlikleri çok seviyorum. Türkiye’de okuma ortalamasını artırmak için bir deniz yıldızı da biz atıyoruz okyanusa. Japonya’nın bir günde bastığı kitabın ülkemizde yaklaşık bir yılda basıldığı gerçeğini unutmadan şehir şehir dolaşıp söyleşiler yapıyoruz. Gelişmiş ülkelerde kişi başı ortalama 25 kitap okurken bizde 6 kişi 1 kitap okuyor maalesef... Senaryo yazmak da beni çok heyecanlandırıyor. Bir dönem dizisi için senaryo yazıyorum. 

Boş zamanlarınız nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kitap okumanın dışında, Caddebostan sahilinde spor yapmayı, bisikletle gezmeyi çok seviyorum. Sıkça Amerika’ya giderim, büyük kızım orada yaşıyor. Onunla vakit geçirmeye bayılıyorum. Enerji yüklenip dönüyorum. Boş zaman diye bir şey yok aslında. Üretmenin zevkiyle her boşluğu doldurdum ben.

KırmızıTürk- spiker dünyası hakkında neler söylersiniz ? 

Türkiye’de bir ilke imza atmış başarılı bir yapı. Belki siz de bu başarılı çalışmalarınızı bir kitapta toplamalısınız. İstikrarlı çizgisini hiç bozmadan yoluna devam eden bir kurum olarak görüyorum KırmızıTürk-Spiker dünyasını. Başarılarınız daim olsun.

Gelecek planlarınız nelerdir? Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz ve gelecekte kendinizi nerelerde görmek istersiniz?

Yazmaya devam... Duygu ve görüşlerimi yazarak daha iyi ifade edebildiğimi düşünüyorum. Ruhuma da çok iyi geliyor. Demem o ki, yazmadan ve okumadan nefes almam mümkün değil. Hayat ne gösterir bilemem ama bu dünyadan gitmeden onlarca basılı kitabım olsun istiyorum. 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı? 

Bol bol okuyun diyorum, çünkü:
Okumanın insan psikolojisi üzerindeki olumlu etkileri çok fazla; Alzheimer hastalığına yakalanmanızı önlüyor, yalnızlık karamsarlığından kurtarıyor, yaratıcılığınızı arttırıyor, kelime dağarcığınız genişliyor, bu da güzel konuşmanızı sağlıyor. Farklı kültürler öğreniyorsunuz. Odaklanmanızı ve hafızanızı güçlendiriyor. Stresinizi azaltıyor. Yapılan bir araştırmada; düzenli kitap okunduğunda beyinde yeni nöron bağlantıları oluşturduğu görülmüş. Bu da sizin daha zeki bir insan olmanızın önünü açıyor. 
Yani özetle; okumak ruhunuza ve psikolojinize en iyi ilaçtır. İlaçlara vereceğiniz parayla bir roman alın. Hem de etkisi çok daha uzun sürüyor. Deneyin, göreceksiniz... 
Hep birlikte el ele verelim ve ülkemizi çok okuyanlar arasında görelim...