Bize kendinizi anlatır mısınız? Kimdir Mustafa Çağrı Engin?

Aslen Trabzon Maçkalı olan, ata dedenin yerleşmesinden ötürü de Erzurum’da büyüyen 25 yaşında Psikolojik Danışmanlık mesleğini icra eden bir Anadolu insanıyım. Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü mezunuyum. İnsanlara yardımcı olmak ve yardımcı olurken bundan mutluluk duymak hayattaki olmazsa olmazımdır. İnsanları dinlemeyi severim. Kendimi onların yerine koyarak yani empati yaparak onları anlamanın önemli olduğunu düşünen ve bu düşünceye göre hareket eden biriyimdir.

Psikolojik danışmanlıkta esas olan nokta nedir? İnsanlara hizmet ederken neleri öncelersiniz?

Psikolojik Danışmanlık’ta esas olan tek bir nokta aramak doğru bir davranış olmaz. Çünkü danışmanlık yaparken birçok ilkenizin olması gerekir. Dilerseniz bunlardan bahsetmek isterim; empati ilkelerinizden biri olmalı. Danışanınızın yerine kendinizi koyarak onu anlamaya çalışmalısınız, sorun çözme odaklı değil de sorunu bir daha yaşamaması adına yollar göstermelisiniz. Danışanınızın yaşadığı sorunda kendini yalnız hissetmemesi adına, sadece kendisinin bu sorunu yaşadığını düşünmemesi adına yaşanan benzer olaylardan bahsederek bu yalnızlığını ortadan kaldırmanız gerekmektedir. Danışman olarak vicdanlı olmanız yani yaptığınız mesleğin önemini vicdanınızın kontrolü altında olduğunu ve yapacağınız danışmanlıkların danışanlarınızın hayatında büyük önemi olduğunu bilmelisiniz. Yapacağınız danışmanlıklarda danışanlarınızın size güvenmesini sağlamalısınız. Çünkü size ne kadar çok güvenirse o kadar kendini ifade edebilir ve bu güven sayesinde sorunların tespiti o kadar kolaylaşır. Önemli olan bir kuralınız da şu olmalıdır; yaptığınız danışmanlıklarınız tamamen gizlilik esas ilkesine göre olmalı, danışanlarınıza konuştuklarınızın tamamen aranızda kalacağını söylemeniz onların size kendini rahat ifade etmelerini sağlamaktadır.

Mesleğinizde daha çok hangi sorunlarla karşılaşıyorsunuz?

Genelde öğrencilerimde sınav kaygıları, ders çalışmama isteği, nasıl ders çalışacaklarını bilememe ve dikkat eksikliği gibi sorunlarla karşılaşıyorum.

Size genelde kimler danışıyor?

Görevde bulunduğum okul gereği genelde öğrencilerim ve öğrencilerimin velileri danışıyor. Lakin okul dışında birçok kişi (arkadaşlarım, yardım almak isteyen kişiler) danışabilmekte.

Psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmeti sizce en iyi hangi kurumlarda veriliyor?

En iyi şu kurumlarda demek açıkçası pek doğru bir kavram olmayabilir. Kurumdan ziyade biz danışmanlar açısından bu soruya cevap vermek isterim. Bence en iyi danışmanlık ve rehberlik hizmeti mesleğini seven ve vicdanı ile hareket edebilen danışmanlarımız tarafından verilmekte. Meslektaşlarımın hepsinin de bu iki maddeye uyarak en iyi hizmeti verdiğini düşünüyorum.

İnsanların sorunlarını çözmek için hangi yolları izliyorsunuz?

Öncelikle danışanlarımı tanımaya çalışıyorum. Onların yanımda kendilerini rahat hissetmeleri ve bana güvenmeleri için gerekli konuşmaları yapıyorum. Sonra onları dinlemeyi tercih ediyorum. Sorunları birlikte bulmayı amaçlıyorum ve onların da kendilerinin farkında olmalarını sağlıyorum. Çünkü birey kendini ne kadar tanırsa o kadar sorunlarının farkına varabilir ve bu sorunların temel sebeplerini bulmakta zorluk çekmez. Kendilerini değerli hissetmeleri için gereken konuşmaları yapıyorum. Birey kendini değerli hissederse kendi potansiyellerinin farkına varmasına yardımcı olur. Tabi ki her sorun için farklı yöntemler bulmak zorundasınız. Her birey nasıl ki kendine özgü ise siz de her bireye özgü yöntemler, metotlar geliştirmelisiniz. 

İnsanların çözülemeyecek psikolojik sorunları var mıdır? Böyle bir durumda neler yapmak gerekir?

Çözülmeyecek psikolojik sorunların olduğunu düşünmüyorum çünkü her sorunun aslında bilinçaltında bir açıklaması, bir sebebi vardır. Burada mühim olan danışanların bilinçaltına gönderdikleri ve hatırlamak istemedikleri durumları gün yüzüne çıkarmak. Bilinçaltını ne kadar rahatlatırsak birey de o kadar rahatlayacaktır. Çözülmeyecek psikolojik sorunlar yoktur, çözemeyen danışmanlar vardır. Eğer danışman olarak çözemeyeceğimizi ve yardımcı olamayacağımızı düşünürsek o zaman danışana da hiçbir faydamız olamayacağını bilelim ve danışmanlık yapmakta ısrar etmeyip başka bir danışmanımıza yönlendirelim. Unutmayalım inanç her zaman başarı kapısının anahtarıdır.

Öğrenciler sınav stresi içindeyken onlara nasıl bir çözüm uygulanmalıdır? Öğrenciler sınav stresini atlatabilmek için neler yapmalılar?

Günümüz problemleri içinde en üst sıralarda bu stresi duyabilmekteyiz. Ne yazık ki toplum olarak her alanda stres yüklüyüz ve stres toplumu olduğumuz için bu öğrencilerimize de yansımakta. Gerek veliler olarak gerekse hocalar olarak öğrencilerimize küçük yaşlarda dersleri sevdirmek yerine, başarıyı sevdirmek yerine onlara stres yüklemekteyiz. ‘Ödevini yapmazsan ailene şikayet ederim.’ ‘Ödevini yapmazsan öğretmenine şikayet ederim.’ gibi ifadelerden kaçınmamız gerekli. Onlara küçük yaşlarda stres yüklemek yerine okulu sevdirmeyi, başarıyı sevdirmeyi (ödüller, pekiştireçler ile) denemeliyiz. Stres yüklediğimiz öğrencilerimize gerçekçi planlar yaparak olumsuz düşünceleri ortadan kaldırmaya çalışmalıyız. Onlardan her şeyin mükemmel olanını değil de elinden gelenin en iyisini yapma konusunda teşvik etmeliyiz. Başarı sağladığı durumlarda neden daha iyisini yapmadın gibi olumsuz ifadelerden kaçınmalıyız. Aksine onları desteklercesine ‘Aferin!’ gibi olumlu ifadeler kullanmalıyız.
Mesleğinizin tam olarak ne olduğu zaman zaman tartışılmakta. Size psikolojik danışman mı denmeli, rehber öğretmen mi?
Bu konuda zaman zaman bizler de sorunlarla karşılaşıyoruz. Fakat şu bilinmeli ki Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünden mezun olan tüm meslektaşlarımın psikolojik danışmanlık yapma ve rehber öğretmenlik yapma yetkisi vardır. İki kavram da bizler için söylenmeli çünkü bizlere danışan bireylere, bireylerin sorununa göre zaman zaman psikolojik danışmanlık zaman zamansa rehberlik yapıp yollar gösteririz. İki kavram da ayrılmaz bir bütündür. 

Şimdiye kadar karşılaştığınız en büyük sorun neydi?

Mesleğim gereği bu soruya cevap vermem doğru olmaz. Gizlilik esastır ilkesini ezmiş olurum ve bu konuşmalarımızı danışanım okursa ona ihanet etmiş olurum. Fakat size şöyle cevap verebilirim mesleki hayatımda çok büyük sorunlarla karşılaştım belki de duygularımı karıştıracak hale geldiğim bile olmuştur. Lakin her zaman şunu amaçlamışımdır danışanın karşında ve o an bütün duyguları sensin, ümidi sensin, belki de ağzından çıkacak en ufak bir kelimeyle bile hayatını olumlu ya da olumsuz etkileyebilirsin. İşte o zaman duygularınızı bir kenara bırakıp danışanınıza elinizden gelenin fazlasını yapmak istiyorsunuz. Zaten kendisinde gördüğünüz en ufak olumlu tepki bile sizi ebedi mutlu edecektir. Unutmayalım her şey para değil bazen insanların mutluluğunu da temel almalısınız.

Son zamanlarda öğrencilerimizde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu artmakta . Böyle bir durumda olup tedavi alan öğrencilere ve velilere neler önerebilirsiniz?

Maalesef son zamanlarda bu problemleri çok duyuyoruz. Elbette birçok neden buna sebep olabilmekte. Anne babadan geçen bir durumda olabilir. Birçok nedeni var elbette fakat burada neden üzerinde pek fazla durulmamalı çünkü henüz ispatlanabilir nedenler dahi bulunamamışken ne derece bu sorularla ilerleriz? Bizler burada şunu önemsemeliyiz; öğrencimizi neler yaparak kazanabiliriz, Neler yaparsak temeli sağlam inşa etmiş oluruz.
Öncelikle şunu söylemek isterim bu rahatsızlığımız varsa ve tedavi kullanıyorsak kesinlikle öğrencimizin okulundaki rehber öğretmenleriyle irtibata geçmeliyiz. Meslektaşlarım bunları bilmeli ki öğrencimizin sınıf öğretmenini de bu konuda bilgilendirerek ne yapması gerektiğini söylemeli. Örnek verecek olursam bu tür rahatsızlığı olan öğrencilerimiz en arkada oturmamalı, cam kenarında oturmamalı çünkü bu durumda dikkatini sürekli dışarıya verecektir. Öğrencilerimiz en ön sıralarda oturtulmalı ve hocalarımızla sürekli göz teması içinde olmadırlar. Bazen ders ortalarında öğrencimizin dikkati dağılacağı için bazı görevlerle dikkatini tekrar derse vermemiz gerekmektedir. Mesela hocamız kalemini odasında unuttuğunu ve kalemi getirmesini söyler öğrencimize. Bu sayede öğrenci dışarı çıktığı için dikkati toplamış olacaktır ve dersin devamını daha sağlıklı dinleyebilecektir ve unutmayalım gerek aileler gerekse öğretmenlerimiz bu sorunu olan öğrencilerimize sürekli pekiştireç ve ödüllerle yaklaşmalı çünkü bu tür öğrencilerimizin olumlu desteğe (aferin oğlum, aferin kızım) gerçekten ihtiyaçları vardır. Bunlara dikkat edelim gerçekten olumlu değişikliklerin olduğunu fark etmede sizler de güçlük çekmeyeceksiniz.

İlerleyen zamanlarda psikoloji ile ilgili kitap yazmayı düşünüyor musunuz? Ya da başka projeleriniz var mı?

Henüz öyle bir planım yok. Psikoloji yazmakla kısa sürede bitebilecek bir konu değil. Henüz o yeterlilikte hissetmiyorum kendimi fakat bir gün yeterli hissedersem insanların hayatlarına küçük dokunuşlarla mutluluk kapısını bulmalarında yardımcı olmayı isterim.

Günümüzde psikolojik danışmanlara psikiyatristlere gidenlere deli olarak bakıyorlar. ‘Destek alan delidir.’ gibi söylentiler var. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Ne yazık ki bu söylentiler bizlerin de kulağına gelebilmekte. Destek almak delilikse ben dünyanın tek delisi olmayı tercih ederim. Aslında her bireyin 6 ayda bir gerek psikolojik danışmanlardan gerekse psikiyatristlerden destek alması gerekmektedir. Çünkü stres yüklü bir toplum olduğumuz için her an bu stresle baş edemeyebiliyoruz ve bizlerin gerek düşüncelerinde gerekse davranışlarında olumsuz etkilerini görebiliyoruz. Her gün haberlerde cinnet geçiren bireyleri, eşine zarar veren bireyleri, çocuklara cinsel istismarda bulunan bireyleri ve daha nicelerini duymaktayız. İşte her birey aslında kritik dönemini sağlıklı geçirmezse gerekli desteği almazsa böyle problemlerle karşılaşabiliyoruz. Yeri geliyor duymaktayız ‘Karıncayı bile incitmeyecek adam eşini, kızını öldürmüş, nasıl olur.’ İşte hayatı stres olan bireylerimize diyoruz ki; ‘Gelin stresinizi paylaşalım. İçinizde durdukça bu zehir sizi zehirleyecektir, lakin gelin o zehrinizi dışarı akıtalım iyi bile olamıyorsak kötünün iyisi olalım bu da bize yeter.’

Fotoğraflarda kötü çıkan insanların bile psikolojisi bozulabiliyor. Bu konuda düşünceleriniz, insanlara tavsiyeleriniz nelerdir?

Aslında günümüzün en büyük problemlerine değindiniz. Sosyal medya hastalığı bu olsa gerek. İnsanlar eskiden efektli resimler bilmezdi, albüm vardı ve resimlerinizi çıkartıp albümünüze koyardınız. Çok fazla çekilme ihtimaliniz olmadığı için (çünkü belirli poz sayısı vardı ve yanlış çekme ihtimaliniz yoktu) resimler değerliydi anılar kadar. Albümünüz yıllar sonra çıkarılırdı ve eski resimlere baktıkça duygularınız tazelenir, resimlerin anılarla birleşmesi kadarını düşünürdünüz.
Yüzünüzdeki sivilceyi önemsemezdiniz, saçınızın şeklini önemsemezdiniz yahut ‘Çirkin çıkmışım.’ gibi yorumlarda bulunmazdınız. Çünkü resmin amacı sizin ne kadar güzel çıkmaya çalışmanız değil aksine o anki anınızın kalıcı olarak saklanmasıydı. Ne yazık ki gerek teknoloji gerekse sosyal medya faktörleri devreye girince albümler atıldı raflara ve tozdan açılmayacak hale geldi. Resim çekilmenin tadı da adı da öz çekim (selfie) oldu. Telefonlarımız resimlerle doldu. Bile bile kendi psikolojisini bozan bireylere ne denir? Albümlerinizi raflardan alın ve gidin eskinin tadına denir.

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Sayın okurlarım bizler bazen dünyanın ebedi olacağına kanıp her şeyi dert ediyoruz ve stresiyle kendimize zarar veriyoruz. Sizlere kendi bakış açımdan bir ipucu vermek isterim;
‘’Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur. Bırakın dünyayı dert edenlere stres de hüzün de onların olsun. ‘’
‘’Ya ümitsizsiniz, ya da ümit SİZ siniz. Ya çaresizsiniz, ya da çare SİZ siniz.’’
Yazımı okudukları için siz okurlarıma teşekkürü borç bilirim. Kalın sağlıcakla.


RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA