Benim için en önce işin hikâyesine inanmam ve rolü sevmem gelir. Projeyi kimin yöneteceği, projenin nerede ve hangi şartlarda nasıl uygulanacağı da tabii ki bir o kadar önemlidir. Daha önce böyle bir durumu yaşadım. Örneğin; Muhteşem Yüzyıl’daki Hüseyin Çavuş rolünü hiç düşünmeden kabul etmiştim. Çünkü o sahne, o proje ve şartlar bunu kabul etmem için fazlasıyla yeterliydi.

Bize kendinizden bahseder misiniz?

1978 Ankara doğumluyum. Üniversite yıllarına kadar da bütün çocukluğum Ankara sokaklarında oyun oynayarak geçti. 5,5 yaşında Kuzey isminde bir oğlum var. 22 yıldır oyunculuk mesleğiyle ilgileniyorum. Hem sinema olsun hem tiyatro olsun hem de televizyon dizilerinde mesleğimi layıkıyla yerine getirmeye çalışıyorum. Hümanistim, doğayı ve canlıları çok seviyorum. 

Oyuncu olmaya ilk ne zaman karar verdiniz? İlk oynadığınız ya da okuduğunuz oyun neydi?

Oyuncu olmaya 17 yaşında Ankara Yenimahalle Belediyesi’nin açtığı tiyatro kurslarına katılarak ve orada yaşadığım deneyimlerin beni ne kadar mutlu ettiğini fark ettiğim gün karar verdim oyuncu olmaya. Ruhumu özgür kıldığını düşünüyorum bu mesleğin. Ve o dönemde de Hakan Sarılmış’ın ufak bir atölye çalışması olarak başlayıp sahnelediği Barış Kervan’ı adlı oyunda prenslerden birini oynamıştım. 

Aileler genelde çocuklarının mimar, mühendis gibi bir mesleği olsun oyunculuğu hayatınızda nasıl bir yere koyuyorsunuz? İster. Oyuncu olmaya karar verdiğinizde ailenizin tepkisi ne oldu?

Aile desteği konusunda hiçbir zaman sıkıntı yaşamadım. Annem ve rahmetli babam ne mutlu bana ki çok destek oldular. Benim ne kadar mutlu olduğumu görmüşlerdi çünkü ben mutluydum. Daha önce de dediğim gibi oyunculukla ruhumu özgür kıldım ve onu kurtardım. Mesleğimi bir hayat tarzı ve yaşam biçimi olarak görüyorum. Ama şunu da unutmuyorum; bu sadece bir meslek. Beni yoldan çıkaracak, insanlığımı unutturacak hiçbir şeye kendimi kaptırmadan layıkıyla, ahlakıyla ve disipliniyle en iyi şekilde icra etmeye çalışıyorum. Ölene kadar da devam edeceğim.

Dizi-sinema projelerinde özellikle oynamak istemediğiniz bir karakter var mı? 

Oynamak istediğim karakterlerden ziyade bana gelen teklifte rolü ne kadar dinamik, ne kadar dikkat çekici hale getirebileceğimi düşünüyorum. Bu bazen bir hissiyat meselesi, bunu hissettiğim rolü de kabul ediyorum. Sonrasında görüyorum ki projenin devamında karakter seviliyor, köpürtülebiliyor, çok daha farklı noktalara taşınabiliyor. Benim için önemli olan budur. Çünkü rolün büyüğü küçüğü olmadığına inanan bir oyuncuyum. Bir aktör ne olursa olsun rolünü sevdiği sürece sahne sayısına bakmadan kendini her zaman ekranda ya da sahnede var edebilir.

Kamera karşısına geçmeden önce uyguladığınız belli ritüelleriniz var mı?

Açıkçası kamera karşısında ya da tiyatro sahnesine çıkmadan önce söyleyebileceğim çok keskin bir ritüelim yok. Benim için en önemli an prova sürecidir. Provayı çok dikkatli dinlerim, anlamadığım yer varsa da hemen sorarım. Çünkü çekimi tekrar ettirmeyi doğru bulmuyorum. Tabii ki hatalar olabilir, tekrarlar alınabilir ama provada ekstra dikkatli olmaya özen gösteriyorum. Tiyatroda ise sahneye çıkmadan yaklaşık 45 dakika öncesinde kulise girerim, sakin bir müzik dinlerim, kahvemi içerim, o gün yaşadığım negatif duygulardan kafamı arındırmaya çalışırım. Kısacası konsantremi sağlamaya çalışırım. Ayrıca mutlaka sahneye çıkmaya çok az kala diz çöküp ettiğim bir dua var.

“Hiç düşünmeden kabul ederim” dediğiniz bir rol var mı?

Benim için en önce işin hikâyesine inanmam ve rolü sevmem gelir. Projeyi kimin yöneteceği, projenin nerede ve hangi şartlarda nasıl uygulanacağı da tabii ki bir o kadar önemlidir. Daha önce böyle bir durumu yaşadım. Örneğin; Muhteşem Yüzyıl’daki Hüseyin Çavuş rolünü hiç düşünmeden kabul etmiştim. Çünkü o sahne, o proje ve şartlar bunu kabul etmem için fazlasıyla yeterliydi.

Birlikte oynamak istediğiniz oyuncu veya oyuncular var mı?

Mesleğini seven, ahlaklı, disiplinli ve çalışan gencinden yaşlısına herkesle seve seve oynarım. Oynamayı çok istediğimiz birçok usta sanatçımız var. Herkesin gönlünde yatar tabii ki Şener Şen’le, Uğur Yücel’le, Menderes Samancılar ’la bir sahne çekmek. Ustalarla karşı karşıya gelmek ve onlarla aynı işin içinde olmak inanılmaz keyif veriyor açıkçası.

Bir oyuncuda mimik ve vücut dili ne kadar önemli?

Meslekte kendinizi ve yolu ifade edebilmenin yolu bedenden geçtiği için bu soruyu mimiğin ya da vücut dilinin önemi şu diye açıklayamam. Çünkü zaten kullandığımız enstrüman, bedenimiz. Bu durumu ruhumuzdan, tecrübelerimizden, gözlemlerimizden, duygularımız ve aklımızda ayrı tutamayız.

Mesleğinizin ne tür zorlukları ve keyfi yanları var?

Tabii ki hiçbir mesleğin kolay olmadığı gerçeği gibi sanat da oyunculuk mesleği de bedeninizde farklı ruhlar ve enerjiler yaratmaya çalıştığımız için kolay bir meslek değil. Çok çalışmayı, donanımlı olmayı ve kendinizi sürekli geliştirmenizi gerektiriyor. Hava şartları sebebiyle çok zor şartlar altında uzun saatler çalışmak durumunda kalabiliyoruz. Mesleği zorlaştıran piyasamızdaki çalışma süreleri, çalışma şartlarının hataları, planlı bir düzenleme olmaması zorluklarına rağmen keyifle yaptığımız bu mesleği çok daha zor bir hale getiriyor. Aslında dünyanın en keyifli mesleği olabilir oyunculuk. Sanmıyorum ki kendini mutsuz eden ve hisseden bir oyuncu olsun. Keyifli yanları ise sürekli farklı ruhlara bürünüp bambaşka roller oynamak birçok yeri görebilmek, farklı tecrübeler yaşayabilmek. Bir gün sette kahvaltınızı sette Hisar’ın dibinde boğaza karşı yaparken diğer gün ormanda olabiliyorsunuz. Ben sette olmayı her zaman çok sevdim ve setlerde büyüdüm diyebilirim. Bu yüzden zorluklarına rağmen hala keyifle ve severek yapıyorum.

Sanat dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Sanatla ilgili birçok şey keşfedilmiş durumda. Biz sadece onu koruyup, devamını getirmeye çalışıyoruz aktör olarak. Açıkçası piyasada bir şeyler değiştirilmesi gerekseydi gerçekten yıllardır uğraşılan telif hakları meselesini ve dizi sürelerini çözmeye çalışırdım. Tüm ekip ve tüm sektör için!

Yeni projeleriniz var mı? Bizimle paylaşır mısınız?

Şevkat Yerimdar dizisi ne mutlu ki bu sezon da devam edecek. Reytinglerimiz çok iyi gidiyor. Kadıköy’de Entropi Sahne’deki geçen sezon oynadığımız Ebedi Barış oyunumuz bu sene de devam edecek. Seslenen Kitap projesinde kitap okumaya devam ediyorum. 4. Kitap da çok yakında çıkacak. Bunların dışında hiç acele etmeden bir sinema filmi senaryosu yazıyorum. Proje hiçbir zaman bitmez ve oyuncuyu diri tutar. Şu an hala gerçekleşmemiş olan yaptığım diğer görüşmelerle ilgili de önceden bilgi vermeyi doğru bulmuyorum.

Örnek aldığınız bir oyuncu var mı?

Evet, zamanında örnek aldığım çok değerli ustalar vardı hala da öyleler. Fakat artık 20 yılı devirdim ve ben gençlere örnek olacak bir aktör olma yolundayım. Yeterince örneklerimi aldım ve gördüm. Aldığım en büyük örnek de şudur; “Ne olursan ol insan kal.” Ben de her daim halimle ve tavrımla oyunculuk mesleğine gönül vermiş yolun daha çok başında olan genç arkadaşlara öğrendiklerimle örnek olmaya çalışıyorum.

Oyuncu olmasaydınız hangi mesleğe yönelirdiniz?

Eğer oyuncu olmasaydım diye düşündüğümde aklıma ilk gelen –iyi ki olmuşum- demek oluyor. Bunu çok düşünmedim aslında. Lise yıllarımda içmimarlık ya da askeri okullara yoğunlaştığım zamanlar olmuştu. Önceki sorularda da dediğim gibi oyunculuk benim ruhumu kurtardı. Oyuncu olmasaydım da yine oyuncu olmak için uğraşırdım sanırım.

Günümüzde sizce insanların sanata ilgisi ne durumda? Özellikle gençlerin.

İnsanlar sanatla eğitilir, sanatla güzelleşir. Kültürünüzü ve değerlerinizi sanatla yansıtırsınız. Bunu sekteye uğrattığınızda ya da engellemeye çalıştığınızda kültürünüz yok olmaya mecburdur. Yapılan sanatsal etkinliklerle ülkenin her köşesine ayak basılmalıdır. Aydın kesime yapılan sanattan ziyade sanata ihtiyacı olan kesimle iç içe olunmalıdır asıl. Çünkü aydın kesim zaten problemin nerede olduğunu biliyor. Önemli olan bu durumu anlayamayan görmemiş ve bilmemiş insanlara ulaşabilmek. Özellikle de gençlere…

Gençlerin sanata olan ilgisi açıkçası öyle bir kesim var ki çok yüksek. Sadece popüler kültürün peşinden koşmayan ve gerçekten bir şeyler yapmaya çalışan ve destek bekleyen çok fazla genç var. Özellikle ben Kadıköy’de yaşıyorum ve sadece orada ortalama 24- 27 tane tiyatro var. Her akşam perdesini açan ve seyirci bulan bir tiyatro düşünün... Demek ki değer verilen ve sahip çıkılan bir durum var ortada ne mutlu ki… Öyle bir bölgede perdenin açılması ve sürekli etkinliklerin olması çok mutluluk verici. 

Son olarak, sizce oyuncu adayları nasıl bir yol izlemeli. Onlara kendi deneyimlerinizden yola çıkarak önerileriniz var mı?

Her daim disiplinli olmalarını, gerçek anlamda çalışmalarını ve kendilerini donanımlı hale getirmelerini ve işin sadece popüler tarafını görmemelerini öneririm.

Biz de Önce Vatan Gazetesi ailesi olarak bizimle yaptığınız bu özel ve içten röportajdan ötürü değerli sanat yüreğinize şükranlarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…