Dr. Işıl Acehan ile ABD'ye İlk Gelen Osmanlıların Tarihi

Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan ve yakın zamanda buraya gelen Türkiye’liler ile röportajlar yapıyorum. Dr. Mehmet Öz , Hamdi Ulukaya, Ersal Özdemir, Nevin Şanlı ve Prof. Dr. Selçuk Şirin gibi isimler yakın zamanda buraya gelip alanlarında çok başarılı olmuş, sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan değil tüm dünyanın saygı duyduğu ve bizlere yol gösteren isimler. Onlarla röportaj yapmak ve bunu aktarmak büyük bir zevk. Bilhassa gençlerden oldukça fazla e-mail alıyorum, heyecanıma ortaklar...
Peki ABD’ye Türkiyeliler ilk nasıl gelemeye başladı? Ne zamandan beri bu topraklardayız? Osmanlı zamanında başlayan bu göçleri, alanında uzman Tarih Doktoru Işıl Acehan ile bir röportaj dizisine dönüştürmeye karar verdik. Ve işte ilk adım!

Işıl Hocam Osmanlılar Amerika’ya neden geldiler?

90'lı yıllarda çok popüler olan “Neden Geldim İstanbula” isimli şarkının asıl isminin “Neden Geldim Amerikaya” olduğunu, Ahilleas Pulos isimli Anadolulu bir Rum tarafından Amerika'ya göç etmesinden sonra 1920'lerde yazıldığını ve New York şehrinde bir Osmanlı kahvehanesinde kaydedildiğini pek çok kişi bilmez. Şarkı gibi, bir zamanlar Amerika'ya göç etmiş, orada yıllarca yaşamış ve kimisi memlekete dönerken, kimisi de gurbette hayatını kaybederek bir daha sevdiklerini göremeyen binlerce Osmanlı vatandaşının da hikâyesi, göç edenlerin aileleri dışında pek fazla bilinmemektedir. 

Bunu ben de bilmiyordum Hocam. Peki İlk göç ne zaman başladı?

Osmanlı'dan ABD'ye ilk kez 1860'lı yıllarda ticari veya başka sebeplerle gidenler olmuşsa da, önemli bir göç hareketi ancak 1890'lı yıllarda başlamıştır. 1860’lerden itibaren Harput'da faaliyet gösteren Amerikan Misyonu ve Amerikalı Misyonerler, bugünkü Elazığ, Malatya ve Diyarbakır'ı da kapsayan Harput Vilayeti'nden Amerika'ya Osmanlı göçleri başlamasına neden olmuştur. Osmanlı hükümetinin göç politikası kimi zaman çok katı olsa da bazen devlet görevlileri göç edenlere göz yummuştur.

1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında da devam etmiş mi?

Osmanlı göçmenlerinin sayısı Balkan Savaşları sırasında doruk noktaya ulaşmış, fakat I. Dünya Savaşının sonlarına doğru bu sayı oldukça azalmıştır. Nihayet, Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte giden Türk ve Kürtlerin bir bölümü geri dönmüş, daha sonra da yaşanan büyük ekonomik buhranın etkisiyle Türkiye’ye dönenlerin sayısı artmıştır. I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşına gurbette yakalananlar ülkeleri için yardım kampanyaları düzenlemiş. Kürtler ve Türkler, Kurtuluş Savaşı'nda yetim kalan çocuklar için tüm hayatları boyunca biriktirdiklerini gözlerini kırpmadan yardım cemiyetlerine bağışlamışlardır. İçlerinden bazıları Amerikan ordusuna katılıp I. Dünya Savaşı’nda cepheye gitmiş, kimisi işçi sendikasına delege olmuş, kimisi de girişimci olup kafeler, restoranlar açmıştır. Göçmenlerin en önemli özelliklerinden biri neredeyse tamamını erkeklerin oluşturduğu vasıfsız işçiler olmaları, daha çok ABD’nin Detroit, Lynn, Cleveland, Peabody, Salem, New York, Chicago gibi endüstriyel şehirlerinde bulunmaları ve amaçlarının biraz para biriktirdikten sonra anavatana kesin dönüş yapmak olmasıdır. Diğer yandan Amerika'da kalan ve oraya yerleşen Türklerin çoğu evlenmemiş, bu da Amerika'da kalıcı bir Türk-Amerikan toplumunun oluşmasını engellemiştir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde bir Osmanlı caddesi var Işıl Hocam. Bunun hikayesi nedir?

Columbia Üniversitesi’nde öğrenim gören Ahmet Emin Yalman’ın 1911’de, Doktor Fuad Mehmed Bey’in de 1923’te Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında ziyaret ettikleri Massachusetts eyaletinde bulunan Peabody şehri ABD’ye ilk Osmanlı göçünde oldukça önemli bir yere sahiptir. 1868’de Peabody adını almış olan şehrin 1890’larda ekonomisinin neredeyse tamamı deri endüstrisine dayalı bir hale gelmiş ve nihayet 1919’da bu şehir dünyanın en büyük deri üreticisi olarak kabul edilmiştir. Peabody deri fabrikaları, birincisi 1863’te, ikincisi de 1886’da olmak üzere iki defa greve sahne olmuş ve çoğu “Emeğin Şövalyeleri” sendikasına (Knights of Labor) bağlı olan işçilerin 1886’daki genel grevi, deri sektörünün yapısını tamamen değiştirmiştir. İşlenme sürecinde büyük ihtimam gerektiren deriler bir anda sadece deri fabrikalarının sahipleriyle baş başa kalmış, bundan dolayı da ortaya çıkan büyük işgücü boşluğunun hızlı bir biçimde doldurulması yoluna gidilmiştir. Bunun sonucunda, Peabody’nin deri fabrikalarındaki vasıfsız işler “göçmen işi” hâline gelmiştir. Bu fabrikaların vasıfsız işgücü gereksinimlerinin büyük bir bölümü buraya 19. yüzyılın sonlarında gelmeye başlayan Osmanlı göçmen işçilerle karşılanmıştır.

Buradaki farklı etnik gruplar, Osmanlı nüfusunun yoğunluğundan dolayı Osmanlı Caddesi (Ottoman Street) adı verilen Walnut Caddesi etrafındaki “Boarding House” olarak adlandırılan yurt niteliğindeki büyük binalara yerleşmiş, bir odada birkaç kişi barınarak zor şartlar altında ortak bir yaşam sürdürmüşlerdir. “Ottoman Street”, Osmanlı yaşamının bir replikası gibidir. 1911’de Columbia Üniversitesi’nde doktora yapmakta olan Ahmet Emin Yalman, ilk kez Peabody’ye ziyarete geldiğinde yaşadığı şaşkınlığı Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim isimli kitabında anlatır. Yalman, trenden indiğinde bir Türk kasabasına gelmiş gibi hissettiğini, tüm tabelaların hem Türkçe, hem İngilizce yazdığını belirtir. Osmanlı'da birlikte yaşamın ve kimliklerin nasıl iç içe geçtiğinin en güzel örneklerinden biridir ABD'deki Osmanlı göçmenlerinin yaşantısı. Buradaki Türkler, Ermeniler, Rumlar, Yunanlılar ve Yahudilerin Balkan Savaşları, Türk Kurtuluş Savaşı veya Ermeni ayaklanmaları gibi gergin dönemlerde birbirleriyle zaman zaman çatışmaya girdiğine dair söylemler olsa da, farklı Osmanlı etnik grupları Peabody’de genellikle dayanışma içinde yaşamış, kimi zaman aynı “Boarding House” larda ikâmet etmişlerdir. “Osmanlı Caddesi”nde açtıkları kahvehanelerinde hep birlikte vakit geçirmişler, bazen beraber kahvehâne işletmişlerdir. Türkler, İngilizce bilmediklerinden ve toplumla ilişki içerisinde olmadıklarından, yabancı bir dükkândan alışveriş edeceklerinde Ermenilerden yardım almışlardır. Helâl et gerektiğinde Ortodoks Yahudilerden bunu temin etmiş, onların yediği lokantalarda yiyerek sıkıntı çekmemişlerdir. Daha sonra burada yerleşerek yabancılarla evlenen Türklerin çocukları sünnet edileceğinde sünnetçi gereksinimlerini yine Ortodoks Yahudiler sağlamıştır. Tüm Osmanlı milletleri ilk kez karşılaştıkları bu yabancı dünyada hayatta kalmayı ve sıkı sıkıya bağlı oldukları geleneklerinden taviz vermeden yaşamayı başarmışlardır. Uzun yıllar Türkler, Kürtler, Ermeniler ve Rumlar aynı evlerde yaşayıp, aynı fabrikalarda çalışmaya devam etmişler, grev zamanlarında da müthiş bir dayanışma örneği göstererek yevmiyelerine zamların yanında pek çok hak elde etmişlerdir. 

Bizde kahvehane kültürü oldukça yaygın ABD’de alışkanlıklarını nasıl devam ettirmişler?

Osmanlı İmparatorluğu'nda günlük yaşamın en önemli parçalarından biri olan kahvehaneler, Amerika'daki Osmanlı göçmenlerinin de hayatlarının vazgeçilmez bir unsuru haline gelmişti. Osmanlı Caddesinin her iki tarafında yan yana sıralanan kahvehaneler, sadece sosyalleşmek için değil, yeni gelen göçmenlere ev ve iş bulmak, onlara Amerika'daki yaşama dair bilgiler vermek gibi işlevleriyle Osmanlı göçmenleri için hayati bir öneme sahipti. Sunduğu pratik kolaylıkların yanı sıra, uzun süre ve ağır koşullarda çalışan Osmanlı işçilerine vardiyadan sonra arkadaşlarla sohbet edebilme, yaşadıkları sorunları paylaşabilme, tavla oynayıp, kahve ve nargile keyfi yapabilme olanağı sağlayan kahvehaneler Amerika’daki Osmanlı yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. Peabody'de yaşayan Amerikalılar, buradan gelen nargile kokularını ve tavla taşlarının seslerini halen anlatırlar. Birkaç ay gecikmeli olsa da, memleketten gelen gazeteler buralarda sesli olarak okunur, memleketin durumu tartışılırdı. Eğer çalıştıkları fabrikalarla ilgili sorun yaşıyorlarsa ve greve gidilecekse, örgütlenme kahvehanelerde gerçekleşirdi. Bukahvehaneler sadece Peabody’de yaşayan Türk, Kürt, Rum ve Ermenilerin değil, yakın çevredeki farklı şehirlerde yaşayan tüm Osmanlı göçmenlerinin Pazar günleri toplanma yerleriydi. 

Amerika’ya gönderilen ilk imam: Sefaret İmamı Muhammed Ali. Türkiyeliler dini vecibelerini nasıl yerine getiriyorlardı? 

Osmanlı hükümeti tarafından İslam’a geçmek isteyenlere de yol gösteren bir misyoner olarak da görülen İmam Muhammed Ali, ABD'ye gelişinden kısa bir süre sonra Türklerin yoğun olduğu şehirleri ziyaretlere başlamıştır. 3 Ocak'ta New York'a gelen İmam Muhammed Ali, 25 Ocak 1910 tarihinde Peabody'i ziyaret eder. 150 kişinin katıldığı toplantıda İmam Muhammed Ali, Türklere yeni geldikleri ülkede nasıl davranmaları ve yaşamaları gerektiğini, kendi ülkelerine ve Amerika’ya kaşı sorumluluklarını anlatmıştır. 

İmam Muhammed Ali, Türklerin yoğunlukta yaşadığı şehirlerden sırasıyla Providence, Worcester, Boston, Peabody, Lawrence, Lowell ve bir kaç yeri daha ziyaret etmiştir. Amerikalıların ilgiyle karşıladığı ziyaretleri, basın da  takip ediyor, 35 yaşındaki imamla ilgili yazılan bir habere, imamın doğduğundan beri hiç sakallarını kesmediği notu düşülüyordu. İmam Muhammed Ali, o dönemde Columbia Üniversitesi'nde okuyan Ahmet Emin Yalman ve Ahmet Şükrü Esmer'le birlikte saygı duyulan entellektüellerden biriydi. 

Memleketlerine bir gün döneceklerini düşünen Türkler, Amerika'da bir cami yaptırma gereğini duymamışlardır. Bundan dolayı günlük ibadetlerini kahvehanelerdeki mescitlerde gerçekleştirip, Cuma namazlarını da Peabody'de Emerson Park'ında Amerikalılar ve diğer Avrupa göçmenlerinin şaşkın bakışları arasında, dini bilgileri olan Bekir İbrahim ve Mehmet İbrahim’in imamlığında kılıyorlardı. Cuma namazlarına sadece Peabody’de  yaşayan Türkler değil, etraftaki  Salem ve Lynn şehirlerinden Türkler ve Kürtler de katılıyordu. 

Peabody'deki Türkler arasında birlik ve beraberliği gösteren en iyi örneklerden biri Ahmadiyya Hareketi’nin temsilcisinin şehri 13 Eylül 1923 ziyareti ile gerçekleşmiştir. Londra ve Amerika'da pek çok konferansa katılan Hint asıllı Müftü Muhammed Sadık, Chicago ve Detroit'te pek çok Hristiyan'ın İslam'ı seçmesine vesile olmuştur. Türk toplumunun tanınan ismi ve lideri Joe Hüseyin tarafından Peabody'e davet edilen Müftü Sadık, 16 Eylül Cumartesi günü belediye binasında tamamı Türklerin oluşturduğu bir konferansa katılır. Ertesi gün de Peabody'deki bir kilisede gerçekleştirilen ve sadece Müslümanların değil Hristiyanların da katıldığı konferansa ilgi büyük olmuştur. Müftü Muhammed Sadık, Türklerden oluşan kortej eşliğinde, Türk ve Amerikan bayraklarının birlikte dalgalandığı kiliseye götürülür. İki din arasında ilk diyalog, Türkler ve Amerikalıların katıldığı bu toplantılar vasıtasıyla sağlanmıştır. 

Burada Osmanlılar fabrikalarda çalışmış ve büyük katkılar sunmuş. İlk çalışan Türkiyeli işçiler için hangi anılar var?

Detroit'de Ford Fabrikalarında, Worcester'da tel fabrikalarında, Peabody'de deri fabrikalarında çalışan Türk ve Kürtler “Türk Teavün Cemiyeti” ve “Cemiyet-i Hayriye-i İslamiye” gibi dernekler kurmuştur. Çocuk Esrigeme Kurumunun kurucusu Dr. Mehmet Fuad, Kurtuluş Savaşı sırasında memleketin perişan durumuna ve babalarını kaybeden çocukların sefaletine çözüm olacak bir yol bulur.  21 Mart 1923 tarihinde Büyük Millet Meclisi’nin oluru ile 5 ay süre ile ABD seyahatine izin verilir ve 8 Nisan – 3 Haziran 1923 tarihleri arasında ABD’de Türk ve Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadıkları bölgeleri dolaşarak yardım toplar. Dr. Fuad Bey Amerika'da Türkler ve Gördüklerim isimli kitabında, Himaye-i Etfal’e yardım toplantılarının New York, Lawrence, Peabody, Providence, Worcester, Buffalo, Pittsburgh, Wellston, Youngstown, Canton, Akron, Cleveland, Washington, Detroit, Chicago ve Philadelphia şehirlerinde gerçekleştirildiğini ve buralarda yaşadığı olayları anlatır. 
Şehit çocukları için yürekleri sızlayan göçmenler zorluklarla biriktirdikleri paralarını Dr. Fuad Umay ve Kızılay aracılığı ile memlekete göndermiştir. Türk Teavün Cemiyeti'nin Himaye-i Etfal için New York'da düzenlediği yardım toplantısını Dr. Fuad Bey Amerika'da Türkler ve Gördüklerim isimli kitabında şöyle anlatır:
“Bütün Müslümanların hayatta aynı dakikada acı ve sevinci bu kadar kuvvetle yaşadıkları gün olmamıştır. Gözyaşıyla sevinç birbirine karışmış, onları sarhoş etmişti. Yüz dolardan bin üç yüz dolara kadar veren bu alicenap vatan çocukları duyduklarını paralarıyla, gözyaşlarıyla göstermekle iktifa etmiyor. Sevinçten çıldıran bu halk ayak üstünde verenleri alkışlıyor. Ben hayatımda bu kadar kuvvetli bir heyecan ile sarhoş olan halkı ilk defa gördüm.”

“ Biz sizi unutmadık, Siz de bizi unutmayın... “

Okuma yazma bilmeden gittikleri Amerika’dan göçmenlerin bir kısmı da diplomalı olarak dönmüşlerdir. Atatürk ve Nebraska Üniversite’sinin kardeş üniversite olmasında Amerika maceralarından sonra Türkiye'ye dönüş yapan Harputlular önemli bir rol üstlenmiştir. Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin kuruluşu için gelen Amerikalı heyeti onlar karşılar ve Nebraska Üniversitesi’yle görüşmeler, İngilizce bilen Harputlular sayesinde gerçekleştirilmiştir. 

Amerika'ya yerleşerek orada yaşamlarını devam ettiren ve memleketleri için yaptıkları çok büyük fedakârlıklarla yetinmeyen Türkler, 1930'larda Peabody'de kurdukları Anadolu Klubü’nde para toplayarak Elazığ’a bir yapay solunum cihazı. Bu, Türkiye'deki ilk yapay solunum cihazıdır. Para gönderenler arasındaki Elazığlı Yakup Ahmed'in oğlu Frank Ahmed, memlekete sadece bir röntgen cihazı değil, bir mesaj da gitmişti diye anlatır Turks in America isimli kitabında: Biz sizi unutmadık, siz de bizi unutmayın. Amerikalı bir hanımla evlenen, Amerikan vatandaşlığına geçerek George ismini alan Yakub Ahmed'in oğlu 1971’de Ankara’da Amerikan Elçiliği’nde görev yaptığı sırada çocukları ve eşiyle, Elazığ’daki ailelerini bulup ziyaret etmiştir. Frank Ahmed 2011'de ne yazık ki vefat etti ve ABD'deki Osmanlı göçmenlerin yaşadıklarının en önemli şahitlerinden biri de artık aramızda değil. Peabody, Massachusetts’de Cedar Grove Cemetery isimli mezarlıkta yaklaşık 200 Türk’ün mezarı bulunmaktadır. Peabody dışında, New York, Detroit ve Cleveland’da da Türk göçmenlere ait mezarlıklar vardır. 

Röportaj: Anıl Sural 
www.twitter.com/AnilSural 
Fotoğraf Editörü : Rona Doğan