Gazetemiz yazarlarından OĞUZ ÇETİNOĞLU ile yayınlanan son kitabı hakkında konuştuk...
"SERAHSÎ isimli kitap; bir eser yazmış olmak için değil,yapılması elzem olan çok mühim bir vazifeyi îfâ etmek gayretiyle hazırlanmıştır."

Kemal Sallı: Serahsî, belli çevrelerin insanları dışında tanınan, bilinen bir kişi değil. O’nun hakkında kitap yazmak nereden aklınıza geldi?

Oğuz Çetinoğlu: Öncelikle Kemal Bey, yazdığım kitapla ilgilendiğiniz için teşekkür ederim.
Serahsî adını bir vesile ile 1970’lerde duymuş, fakat hakkında bilgi edinmeye fırsat bulamamıştım. Kazakistan’da ve Kırgızistan’a uzun yıllar iş yapan dostum Özer Ravanoğlu, Türkiye’ye gelişlerinde, Türk yurtlarında gördüklerini, öğrendiklerini anlatır.  Bir sohbet sırasında ‘Bana anlattıklarını kaleme almasının faydalı olacağını’ söylemem üzerine, Kırgızistan hâtırâlarının kısa bir bölümünü yazıp gönderdi. Yayımlanması için Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Târih ve Kültür Dergisi’ne vermeden önce okudum. Bir bölümünde; birkaç satırla Serahsî’ye ait olduğu tahmin edilen ve kitâbesi bile bulunmayan mezardan, O’nun kuyu hapsinden, kuyunun içerisinden yukarıdaki öğrencilerine seslenerek el-Mebsût isimli eserini nasıl yazdırdığından kısaca bahsediyordu. 45 sene önce tohumu atılan ilgi fidanı o anda, yarım asırlık bir çınar hâline geliverdi. Araştırmalarım neticesinde kitabevlerinde ve sahaflarda Serahsî hakkında yazılmış tek bir kitap bulunmadığını öğrendim! Ansiklopedilerdeki bilgiler, O’nun ihtişamı hakkında bilgi vermekle birlikte, yeterli değildi.
Serahsî’nin Türk olduğu hiçbir ansiklopedide belirtilmediği gibi, bâzılarında açık bir şekilde ‘Fars’ olduğu iddia ediliyordu. O’nu, insanlarımıza tanıtmanın mühim bir vazife olduğunu düşündüm ve bu vazifeyi üstlendim. Bu bir ilk adımdır. Serahsî hakkında yayınlanan derli-toplu ilk müstakil kitaptır. Asıl hizmet, ilim adamlarından beklenir.

Sallı: Serahsî kimdir? Kısaca anlatır mısınız?

Çetinoğlu: Serahsî; kadim Türk yurdu olan Horasan bölgesinde bulunan Serahs şehrinde, Hicrî 400 (Milâdî 1009-1010) senesinde dünyaya gelmiştir. Mevcut kaynaklarda, hayatı hakkında çok az bilgi vardır.
Küçük yaşta ilimle meşgul olmaya başlayan Serahsî, devrin büyük İslam âlimlerinden ilim tahsil etti. Parlak zekâsı ve güçlü hâfızası ile kısa zamanda tanındı ve sevildi. Büyük bir İslam hukukçusu olan hocası Halvânî vefat edince, O’nun postuna oturtuldu ve O’nun unvanı olan  ‘Şemsü’l-eimme / İmamların güneşi’ unvanı ile anıldı. Serahsî, felsefe ve mantıkta zamanının en âlim şahsiyeti durumuna gelmiş, kaleme aldığı eşsiz eserler ve yaptığı ilmî münâzaralarla nâmı bütün İslâm âlemine yayılmıştır.

Sallı: İlginizi Serahsî üzerine yönlendiren sebepler olmalı…

Çetinoğlu: Yerinde bir tespit ve güzel bir soru… Teşekkür ederim. Birincisi, Serahsî’nin Türk oluşunun gizlenmesidir. İkincisi de dönemin Karahanlı hükümdârını tenkit etiği için kuyu hapsine mahkûm edilmesidir.

Sallı: Birincisinden başlayalım: Türklüğü neden gizleniyor?

Çetinoğlu: Serahsî’nin, eserlerini Arapça yazdığı için Arap asıllı, Serahs şehrinin Türkmenistan – İran sınırı üzerinde bulunması sebebiyle kaynaklarda Fars olduğu bilgilerine rastlanmaktadır.
Firdevsi’nin eserinde yer alan bilgilere göre Serahs, efsânevî Turan kahramanı olan Efrasiyab zamanında Horasan bölgesinin önemli yerleşim merkezi idi.  Horasan bölgesinin bir bölümü günümüzde İran sınırları içerisindedir. Bu bölgede doğup büyüyen Ebû Müslim Horasânî, Emevî Hânedanlığı’nın yıkılıp İslâm devletinde yönetimin Türk dostu Abbasîlere geçmesinde büyük rol oynamıştır. Ne var ki, Türklüğe mesâfeli duran kişilerin yazdığı kitaplarda Ebû Müslim Horasânî’nin İranlı olduğu belirtilir. Genceli Nizâmî’nin ve Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazretleri’nin de Fars olduğunun iddia edildiği gibi…
Hıristiyan batıya mensup yazarlar ve onlarla aynı paralelde duruş sergileyen Araplar, tanınmış âlimlerin, kendi soylarından olduğunu iddia etmeyi âdet edinmişlerdir. Eğer kendi soylarıyla irtibatlandırmakta zorlanırlarsa, âlimin milliyetinden bahsedilmez. İmam Matüridî’de olduğu gibi, Türk olduğu gizlenir. Özetle, Türk âlimlerinin milliyeti hakkında şüphe uyandırmaya çalışılır. Bu gayretlerinde inandırıcı olamazlarsa, bahse konu şahsiyeti ya unutturmaya çalışırlar veya eserleri ve ilmi hakkında menfî beyanlarda bulunurlar. Tıpkı Büyük Türk-İslâm Âlimi Mâtüridî’ye yaptıkları gibi…
Serahsî’nin Türk olması, O’nun değerini ne arttırır, ne de eksiltir. O’nun değeri elbete bilgisinden, bilgisini Hak yolunu aydınlatma azminden, takvâ ehli olmasından neşet etmektedir. Serahsî’nin Türk olduğunun bilinmesi, O’nun değil, milletimizin değerini yükseltir. Ecdâdımızın yetiştirdiği âlimleri bilmemiz, aramızdan yeni âlimler yetişmesine vesile olur. Biz, ‘İki günü birbirine eşit olan ziyandadır’ sözünü rehber edinen bir kültürün mensuplarıyız. Bu sözün hadis olmadığı iddiaları, kelâmın doğruluğunu ortadan kaldırmaz. Fertler ve millet olarak dâima gelişmek, ilerlemek ilmimizi artırmak, yeni âlimler yetiştirmek, geçmişimizdeki parlak günleri tekrar yaşamak için mâzide neler yaptığımızı bilmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde erir, ufalanır, toz oluruz. Daha güçlü milletler bizi istemediğimiz yerlere savururlar.

Sallı: ‘Kuyu hapsi’ dediniz. Kuyu hapsi nedir ve Serahsî neden hapse atıldı?

Çetinoğlu: Kuyu hapsi, o döneme ait bir cezâ infaz sistemidir. Kuyu, toprak yüzeyinden 2-3 metre aşağıda, 3-5 metrekare genişliğinde bir odadır. Muhtemelen aynı zamanda banyo olarak kullanılan bir tuvaleti vardır ve genişçe bir baca ile dışarıyla irtibatlıdır. Yemekleri buradan iple aşağıya sarkılıtır.
Cezâya çarptırılması ile alâkalı farklı bilgiler var. Bunlar, Serahsî ile alakalı kitap bölümlerinde ve konferanslarda detaylı olarak anlatılıyor. En mantıklı açıklama; Serahsî’nin halktan alınan vergileri yükselten hükümdârı tenkit etmesidir.
Serahsî, kuyu hapsine konulduktan sonra ilk 2 yılını ibâdetle geçirdi. İlim aşığı bir insan olduğundan, araya ricacılar koyarak hükümdardan izin alınmasını sağladı ve kuyunun üst tarafına gelen öğrencilerini aşağıdan seslenerek eserlerini yazdırdı. Bâzı kaynaklarda, söylediklerini tamâmen hâfızâsından ve hiçbir yazılı metne bakmadan yazdırdığı belirtilmektedir. Bu bilginin doğru olmadığı kanaatindeyim. Kitap yazdırmasına izin verildiğine göre, faydalanacağı kaynakların da kendisine verilmiş olması akla ve mantığa uygun geliyor.  

Sallı: Kuyu hapsinde ne kadar kalmış?

Çetinoğlu: Bâzı kaynaklarda 15 yıl kaldığı belirtiliyor. Bâzılarında ise 13 yıl. Bu süre içerisinde Karahanlı Devleti’nde 3 hükümdar değişiyor, üçü de af taleplerini kale almıyor. Eserlerini yazdırıp yayınlandıktan sonra büyük bir âlim olduğu anlaşılıyor ve serbest bırakılıyor. Serbest bırakıldıktan sonra Özbekistan’ın Fergana şehrine gidiyor orada üst düzey bir devlet yöneticisinin tahsis ettiği binada, dersler veriyor, yarım kalmış eserlerini tamamlıyor. Vefat ettikten sonra da vasiyeti üzerine Kırgızistan’ın Özgen şehrinde toprağa veriliyor. Kabri üzerine yaptırılan türbe, bölge Ruslar tarafından işgal ve ilhak edildikten sonra tamâmen yıktırılıyor. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Bağımsızlığına kavuşan Kırgızistan, Türkiye Cumhuriyeti’nden talepte bulunuyor ve türbe, 2012 yılında Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yeniden inşa ediliyor.

Sallı: Serahsî’nin şahsiyetinden, hususîyetlerinden de söz eder misiniz?

Çetinoğlu: İnsanı hayrete düşürecek derecede kuvvetli bir hâfızaya ve üstün bir yeteneğe sâhip olan Serahsî bu sebeple büyük ve haklı bir şöhrete kavuştu. Etrafına toplanan öğrenci ve hayranlarının çokluğu, bâzılarını kıskandıracak dereceye vardı. Hapse atılmasının sebeplerinden biri de kendisini kıskananların devrin hükümdârına tesir ederek O’nu yanıltması olarak söylenir. Kendisi de hükümdar aleyhinde tek kelime yazmamış, Kıskançlara bir miktar târizde bulunmuştur.
İmam Serahsî nasihat ve hakkı tavsiyede bulunan, kimseden çekinmeyen bir zât olduğu gibi, Mâverâü'n-Nehr'deki büyük âlimlerimizdendir. Hayatının ancak son birkaç yılını hürriyet ve rahatlık içinde geçirebilmiştir. Fakat hapiste geçen on beş yıl zarfında kıymetli eserlerini ne gibi şartlar altında meydana getirdiği, insanı çok hayrete düşüren bir durumdur. es-Serahsî'nin, Allah-ü Teâlâ'nın hükümlerinin çiğnenmemesi, hakkın gizlenmemesi ve bâtıl ile karıştırılmaması hususunda, iyiliği tavsiye edip, kötülükten uzaklaştırmada gösterdiği gayret, bunun için çektiği cefâ ve şikâyetçi olmadığı eziyetler; günümüz modern nev-zuhur müçtehidlerinin ve kendilerine âlim süsü verip, bâzı kimselerin gönlünü hoş etmek, efendilerine yaranabilmek için uydurma fetvâlar, gayr-ı İslâmî ictihâdlar ortaya atanların asla unutmamaları ve mutlaka ders almaları, es-Serahsî'yi örnek edinip Allah'ın âyetlerini az bir bahâ karşılığında satmamaları hususunda gayet müessir bir vak'adır.
Saygılı bir mizacı vardı. Kendinden önceki ve çağdaşı olan âlimlerden sitâyişle bahsetmiş, hizmetlerini övmüştür.  Farklı görüş ve mezhepler hakkında tarafsız olarak tahliller yapmıştır. Eserlerinde meseleleri ele alış tarzı, O’nun felsefe ilmine vâkıf olduğunu göstermektedir. Hanefî mezhebine ait meseleleri tahlilci biçimde ele alanların ilkleri arasındadır. Fıkıh usulü âlimi, kelamcı ve kendisi kabul etmemekle birlikte müctehidtir.
Tahlil edici bir mizaca sâhiptir. Geniş düşünür. Eserlerinde devir insanlarının ihtiyaç duydukları bütün bilgiler vardır.
Tok sözlüdür. Asla şahsiyetinden ferâgat etmeyen, her ne pahâsına olursa olsun dik durabilen bir insan olduğu eserlerinden anlaşılmaktadır. Hapis cezâsına çarptırılmasının sebebi de bu hususiyetidir.
Döneminin en büyük âlimlerinden ders alma imkânını elde etmiş ve en az onların seviyesinde, bâzılarından da çok üstün bir âlim konumuna erişmiştir. Öğrencileri arasından da sonraki yıllarda büyük âlimler yetişmiştir.
Serahsî kendini Allah’a teslim etmiş bir insandır. El-Mebsût isimli eserindeki şu satırlar dikkat çekicidir: ‘Şimdi Allahü Teâlâ'dan, doğrudan ayrılmamam için beni muvaffak kılması ve gerek hatâ ve gerekse cezâyı icap ettiren şeylerden muhâfaza buyurması ve yazmaya niyet ettiğim şu kitabı dünyada kurtuluş ve serbestiyetim ve nihâyet gelmesi yakın ve vukuu muhakkak olan âhiret gününde necatıma sebep kılması için duâ ederim.’

Sallı: Eserleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Çetinoğlu: Gerek mâhiyet gerekse hacim bakımından en değerli eseri hiç şüphe yok ki el-Mebsût’tur.

Sallı: İçeriği hakkında bilgi verir misiniz?

Çetinoğlu: 31 ciltlik el-Mebsût’ta ele aldığı başlıca mevzular şöylece özetlenebilir: İlmihal bilgileri, vergi, zekât, evlilik ve boşanma bahisleri, yemin, suçlar ve cezâlar, şâhidlik, şâhidlikten dönme, siyer, ganimet, gazâ, cihad, av, vakıf, dinden çıkanlar, atiyye, şuf’a, hiyel, paylaşma, hizmet sözleşmeleri, ticâret, kira, dâvalar, emek-sermâye ortaklığı, vekillik, kefillik, vasiyetnâmeler, tarım ortaklığı, zorlama (ikrah), bağışlama, akraba evlilikleri ve akla gelebilecek her türlü dînî, ticârî, ve beşerî meseleler…

Sallı: Diğer eserlerinin isimleri sayabilir misiniz?

Çetinoğlu: el-Usûl veya Usûlü’s Serahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, Şerhu’s Ziyâdâti’z-Ziyâdât (en-Nüket), Şerhu Muhtasari’t-Tahâvî, Şerhu’l-Câmiu’s-Sağîr, Şerhu’l-Câmiu’l-Kebîr,  Şerhu’l Kitâbi’l-Kesb.  
Çok önemli bir bilgi: Serahsî, 1050 yılı civarında yazdığı eserde, milletlerarası hukukla ilgili kaideler vazetmiştir. Batılı hukukçular ise, 1600’lü yıllarda milletlerarası hukuk ile alakalı olarak ancak birkaç makale yazabilmişlerdi.

Sallı: Teşekkür ederim.

Çetinoğlu: Nâçiz eserimle ilgilendiğiniz için ben de teşekkür ederim.  

OĞUZ ÇETİNOĞLU:

28 Kasım 1938 târihinde Bafra’da doğdu.  İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticâret Lisesi ve Ankara İktisâdî ve Ticârî İlimler Akademisi’nde okudu.
İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mâlî müşâvir ve  profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticâreti ile meşgul oldu.
SSCB’nin dağılmasından Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırimlârı gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas âzâsı olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti.
İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde  yazıları yayimlândı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayimlâdığı Türk Yurdu dergisinde yazdı.  İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Târih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyası Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayimlânan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayimlânan Kümbet dergilerinde, Dünya ve Kırım’da yayimlânan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır.  Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu.     
1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, Dil ve Edebiyat ile Yesevi, Adana’da yayınlanan Töre, Osmaniye’de yayınlanan Yenises dergilerinde yazmaktadır.
Oğuz Çetinoğlu; ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği Üyesidir.                                                                            

Yayımlanmış kitapları: 

1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Târih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Târih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013 ve 2014), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Târihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj):  2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslam Âlimi SERAHSÎ. Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde KUTADGU BİLİG’DEN Seçme Beyitler. (Baskı safhasında.)
10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi. diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.