Türkiye’nin en eski radyo ve televizyoncularından biri olan  Michael Kuyucu, "Müziğin Kilometre Taşları" adlı projesinin üçüncü kitabı ile karşımıza çıktı. 1994 yılında ALEM Fm'le başladığı kariyerine her yeni yıl onlarcasını ekleyen Michael Kuyucu, program yapımcısı, öğretim üyesi ve yazarlığı ile gündemimizde her zaman yerini koruyor. Beş yıldır devam eden bir radyo programı olan 'Müziğin Kilometre Taşları’nı radyonun yanı sıra dijital platformlara da taşıyan Michael, bu programdaki röportaj ve araştırmalarını kitaplaştırarak müzik tarihine ışık tutacak bir çalışmaya imza attı. Kitabında yer verdiği isimler, bu özel isimlerin hayat hikayeleri oldukça ilgi çekti. Bizler de kendisi ile bir araya geldik şimdi sizlerle…

Merhaba Michael Bey nasılsınız?

Teşekkür ederim, iyiyim Elif'ciğim. Sizler gibi değerli ve müziğe önem veren gazetecilerle beraber olunca daha da iyi oluyorum.

"Müziğin Kilometre Taşları" adlı projesinin üçüncü kitabı ile karşımıza çıktınız. yine birbirinden ünlü isimlerin röportajlara götürdünüz bizi. Kitapla ilgili neler söylemek istersiniz?

Bu kitap tamamen bir kültür hizmeti olarak hazırlandı. Müziğin önemli isimleri ile çok özel röportajlar yaptım. Bu bilgilerin kayıt altına alınması ve belgelenerek sunulması gerekiyordu. Bunun için bu programlarda geçen özel açıklamaları kitaplaştırdık ve “müziğin kilometre taşlarından hayat dersleri” sloganıyla yayınladı.

Bu kadar ünlüyle bir araya gelmiş olmak size ne hissettiriyor?

Ünlülerle bir araya gelmeye alıştım samimi söyleyeyim bana bir şey hissettirmiyor Elif. Çünkü ülkemizdeki ünlüler maalesef sadece “ünlü”. Ben işi ünlü olan insanlarla buluştuğum zaman heyecanlanıyorum. Çünkü benim gözümde onlar çok değerli. Çok ucuz yollarla hiçbir şey üretmeden ünlü olabilirsiniz. Onun için bu yanıtı verdim. İşleri ile emekleri ile ünlü olanlarla bir araya geldiğimde çok mutlu oluyorum.

Kitabı okuyan sevenleriniz hangi röportajınızdan daha çok etkilenmiyor?

Herkesin kendine göre bulduğu bir şey var. Üç kitapta yaklaşık 80 tane röportaj yayınladık. Kimisi yetmişlerden kimisi doksanlardan etkilendi. Son kitapta Türkiye’de belki de ilk kez bir şey yaptık. Ve müziğin önemli bir kilometre taşı olan Bergen’i işledik. Hayatta olmadığı için onu işlerken, onun hayatında önemli bir kilometre taşı olan ve aynı zamanda onun ölümüne neden olan eşi ile görüştük ve her şeyi kelime kelime yazdık. Bu röportaj ayrı bir ilgi algı diyebilirim.

Sizi en çok etkileyen hangisi ya da hangileri?

Erol Büyükburç, Atilla Özdemiroğlu gibi şu an aramızda olmayan ustalarla da bu seride görüştük. Onların vefat haberi geldiğinde çok duygulandım. Kitapta yer alan sözlerini açtım okudum ve iyi ki bu kitapları yayınladık dedim. Çünkü tarihe bir belge bırakmak hepimizin görevi.

Ne kadar sürede hazırladınız kitabı?

Aslında uzun sürdü. Kitapta son 2 yıl yapılan röportajlardan seçmeler var. Bu röportajların deşifre edilmesi, içlerinden bilgi değeri taşıyan ve tarihe geçebilecek konuları seçmek. İlgili fotoğrafları bulmak eşleştirmek, editlemek derken son altı ayı yoğun geçen iki yıllık bir çalışma diyebilirim.

Bildiğimiz gibi bu kitap üçüncü kitabınız. Diğerlerinden farlklılığı nedir?

Bu kitap Müziğin Kilometre Taşları adlı serinin üçüncüsü. Toplamda on dördüncü kitabım. Benim kitapların müzik ve medya olmak üzere iki başlıkta toplanıyor. Müzik adına “Türkiye’nin Eurovision Serüveni” – “Sürün Gibi Masallarda İlhan İrem” – “Pop İnfilakı” gibi  kitaplarım ilgi çekti. Medya alanında ise “Türkiye’de medya ekonomisi” adlı çalışmam çok ilgi çekmiştir. Bu kitabın farkı müzik temalı olması ve müzik tarihine ışık tutması.

Devamı gelecek mi? 

Evet gelecek, Müziğin Kilometre Taşları hala CRI TÜRK Fm’de yayınına devam ediyor. Müziğin kilometre taşları ile özel röportajlar yapmaya devam ediyorum. Kitabın dördüncüsü 2019 yılının ilk baharında yayınlanacak.

Aynı zamanda radyoya yıllarını vermiş bir radyo programcısısınız. Peki size hangisi insanları daha çok etkiliyor desem duyduğumuz mu, okuduğumuz mu?

Eskiden okunan şey daha etkiliydi ama artık teknoloji öylesine gelişti ki duyulan hatta izlenen şey daha önemli oldu. Herkes gibi beni de izlediğim bir şey daha fazla etkiliyor. Daha doğrusu aklımda kalıyor. Ama olaya duygusal açıdan baktığımızda kendi iç dünyamızla buluşup farklı bir yol aldığı için duyduğumuz ve okuduğumuz şeyin değeri daha büyük. Çünkü kendi hayal dünyamızla buluşup sonsuzluğa kadar götürebiliyor bizi.

O zaman şu soruyu sormam gerekiyor çok gezen mi bilir çok okuyan mı yoksa çok insan tanıyan mı?

Eskiden çok okuyan çok bilirdi Elif. Yine öyle aslında. Ama günümüz neo-liberal dünyada önemli olan o bilgiyi nasıl kullanıp nasıl başarıya çevirdiğimiz. Bu başarı para da olabilir, alkışta. Eğer bu açıdan bakarsak maalesef çevre daha karlı. O tanıdığınız insanları eğer çevre olarak değerlendirirsek bunun geri dönüşü daha olumlu oluyor. Tanıdık oldu mu özetle tüm kapılar açılyor.

Belkide gününüzde bir çok kişinin almadığından fazla müzik eğitimi almış birisiniz. Neden bir albüm çıkarmadınız?

Evet müzik eğitimim oldukça fazla. Piyano dersi ile başladım, solfej – şan ve armoni eğitimi aldım. Orkestra şefliği eğitimi aldım. Melih Kibar -Timur Selçuk ve Kurtalan Expres’in efsane basçısı Ahmet Güvenç müzik hocalarımdan sadece bir kaçı. Ergenlik dönemim ve gençliğim müzik eğitimi ile geçti desem abartı olmaz. Onun için müziği dinlerken bir müzisyen gibi dinliyorum. Notistim ve bir orkestra kurup partisyonları yazabilecek seviyeye kadar geldim müzik eğitimimde. Albüm yapmak isterdim ama hiç işin yorumcu yönünü düşünmedim, sesimde fazla matah değil. Birde ben müziği notaları elle yazan son kuşaktanım, o dönem bilgisayarla vokal düzeltme daha çıkmamıştı. Onun yerine derleme albümler yaptım, yazdığım şarkıları sevilen solistlere verdim onlar seslendirdiler. Böyle bir müzik geçmişim oldu diyebilirim.

Peki günümüzün yeni çıkış yapmış isimlerini nasıl buluyorsunuz?

Hem çok şanslılar hem de çok şanssızlar. Şanslılar çünkü artık tek bir şarkı ve güzel birkaç bilgisayar oyunu ile şarkı üretebiliyorlar. Şanssızlar çünkü bunu herkes yapıyor ve aralarında sadece en fazla para harcayan sıyrılabiliyor. Artık her şey tanıtım ve sermaye odaklı. İyi bir şarkıyı paranız yoksa duyurmadan bitebilirsiniz, ama orta bir şarkıyı iyi paranız varsa tanıtabilir ve şöhret olabilirsiniz.

CRI TÜRK ‘ün CEO’su olarak görev yapıyorsunuz. Türkiye ile Çin arasındaki iletişimden bahseder misiniz?

CRI TÜRK yani Çin Uluslararası medyasının Türkiye yatırımının kurucu CEO’suyum. Boş bir katta başladı serüven ve bugüne geldik. 61 merkezde yayın yapan ulusal bir radyo, dijital bir platform ve bir tematik televizyon. Elbet kolay olmadı. Kısa bir sürede açtık ve duyurduk hepsini. Hedefimiz Türkiye ile Çin arasındaki kültürel iş birliklerine medya olarak destek olmak, Türkiye’ye gelen yabancı sermayeli bir yatırımcıyı Türkiye’nin ev sahipliğinde mutlu etmek. İki kültürün buluşmasından ortaya çıkacak iş birliklerini duyurmak. Türkiye dünyanın en önemli jeopolitik konuma sahip ülkesi. Modern İpek Yolunun adeta merkezi. Bu Çin ile Türkiye arasında yıllardır var olan ilişkinin tekrar canlanması için önemli bir etken. Türkiye ile Çin hem daha çok yakınlaştırmak hem de Türkiye’de kaliteli bir medya yatırımı yaratmak istedik. Bir yandan Türkiye’ye hizmet eden bir tematik yayıncılık bir yandan da iki ülke hakkında kültürel ortaklıklar yapmak adına önemli bir proje CRI TÜRK. 

"Değişim Her Yerde"

Aynı zamanda bir öğretim üyesisiniz. Gelecek nesili nasıl buluyorsunuz?

On beş yıl boyunca İstanbul Aydın Üniversitesinde ders verdim. Orası yuvam gibi oldu. Oradaki öğrencilerden de çok şey öğrendim. Bu süreçte İstinye Üniversitesi ile de çalışmalarım var. Yeni nesil çok başka. Onlar yeni dünya düzenini geliştirecek ve dünyayı dönüştürecek olan nesil. Özellikle 1990 sonrasında doğanlar yavaş direksiyonu ellerine aldılar, buna bir de 2000 yılından sonra doğanlar eklendiğinde çok farklı bir dünya düzeni olacak. Bu değişim kendisini medyadan eğitime aklınıza gelen her yerde gösterecek.

Şu sıralar dinlediğiniz ilk beş şarkı desem neleri söylersiniz?

Söyleyeyim ama  Elif benim müzik dinleme zevkim çok değişken ve farklı, yeni nesil gibiyim.  Anlık değişiyorum bende. Bugün Xi dinlerken yarın pat diye Yyi dinleyebilirim. Nedenini bende bilmiyorum, sanırım bir yönüm yeni nesil kalmış. Onlar gibi biraz nevrotik olabilirim. Şu an dinlediğim beş şarkı yerine sık sık dinlediğim hep dinlediğim şarkıları söylesem olur mu? 

Kayahan – Allah’ım Neydi Günahım (Astrolojik haritama Satürn girdiği zaman)

Ajda Pekkan -  Cool Kadın (Spor yaparken kendimle kavga ettiğim anlarda)

Ajda Pekkan -  Yok  (Kendime kızdığım zamanlarda)

Anna Vissi -  Everything  (2006 Yunanistan Eurovision şarkısı) – Haykırarak söylemek istediğim bir şarkı olduğu için.

Johnny Logan – Hold me Now (Hiç usanmadan dinlediğim şarkı)

Devran Çağlar – Sensiz Yaşamaya Alışacağım (Hüzünlendiğim zaman) (Buda altıncı şarkı)

Bir köşe yazarı olarak yazılı basının hayatımızdan yavaş yavaş ayrılması hakkında ne söylersiniz? Gün geçtikçe kapanan gazeteler sizde nasıl bir etki yaratıyor?

Bu yıl iki gazete kapandı. Çok üzüldüm. Gazete ve dergi her zaman özeldir. Söz uçar yazı kalır derler. Bunu ben internet uçar yazı kalıra çevirmek istiyorum. İnternet gazeteleri kaç sana on line kalacak? Ama gazeteye yazılan bir yazı sonsuza kadar kalabilir. Arşivlere giren, kütüphanelere giren gazeteleri hala görüyoruz. Geleceğe bilgi ve düşünce bırakmak isteyenler için yazılı gazete çok önemlidir. İnternet gazeteleri anı yaşamak için önemli. Türkiye’de dijitale en büyük bireysel yatırımı yapan medya çalışanıyım. Ama bence yazılı gazete ve dergiye daha fazla değer veriyorum. Gazeteler bir gün gelip tamamen yok olur mu? İstemiyorum asla, ama evet istatistiki olarak gidişata göre öyle bir şey olacak gibi. Belki yirmi, otuz yıl sonra başka bir medya ortamı olacak.

Peki sosyal medyanın hayatımızda nasıl bir yeri olmalıdır?

Sosyal medyayı çok abartıyoruz. Onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Artık bizim ailemiz gibi. Bunu hepimiz yapıyoruz. Bir tane “like” almak için nerdeyse kendimizi paralıyoruz. Sanırım gerçek dünyadaki sevgisizliği sanal dünyada arıyor insanlar. Özellikle Twitter ve Instagram müthiş bir seviyede. Hikayelere bakıp imreniyoruz bazen, hatta bazen sinirlenip “o mutlu ben mutsuzum” triplerine bile gidiyoruz. Bu abartılı bir durum ama çağın hastalığı. Bunu yapmak hem bir hastalık belirtisi hem de çağı yakalama belirtisi. Ne olacak bu işin sonu bilmiyorum ama sanırım hepimiz toptan fıttıracağız.

"Radyocuların Fenomenliği Malesef Bitti"

Eskiden radyocular, spikerler ve gazetecilerin yerini sosyal medya fenomenleri aldı. Sizce bu değişiklik ülkemizi ya da dünyayı nasıl etkiliyor?

Eskiden radyocular süper şöhretlerdi. Sesinden tanınırdı. Bunu bende yaşadım, bizzat biliyorum. Atık fenomenler şöhret. Bu gelişen teknolojinin değiştirdiği yaşam biçimlerinden dolayı oldu. Dünya kendi ekseninde dönse de hayat kendi ekseninde dönmüyor, sürekli gelişiyor. Dolayısıyla bu tarz toplumsal değişimler gayet normal. Önemli olan bunları görmek, idrak etmek, yorumlamak ve uygulamak. Benim felsefem bu. Onun için rahatlıkla söyleyebilirim bunu, Türkiye’de sosyal medya ve dijital medyaya en büyük yatırımı yapan ve geri dönüşü alan radyo ve TV programcısı, hatta medya yöneticisi benim.  Bu konuda mübalağa ya da küstah gibi göründüysem değerli okurlarınızdan özür dilemek istiyorum. En basit örneği şu an Türkiye’nin en eski online olan müzik haber portalı www.muzikhabercisi.com benim. 14 Şubat 2000 tarihinden beri on line ve hala güncel. Bir müzik ansiklopedisi gibi.

Çok kısa küçüklüğünüze değinelim istiyorum. Nasıl bir çocuktunuz ve bu kadar güzel bir iletişimci olacağınızın sinyallerini küçükken de vermiş miydiniz?  

Aklı fikri müzikte olan biriydim. Hep müzik işleriyle uğraşırdım. Müzik adına aklına gelen her şeyi düşünebilirsiniz. Şarkıda söylermişim geriye baktığımda o da geliyor aklıma. Birde yazmayı çok seviyordum. İlkokulda çok kötü bir öğrenciydim. Çünkü öğretmenler bana kötü davranıyordu, hatta annemi babamı çağırıp “ bu çocuktan bir şey olmaz onu bir yere verin çırak olsun” bile demişlerdi. O ilkokulun en çalışkan öğrencisi ben oldum. İyi ki ailem o öğretmenleri dinleyip onların dediğini yapmadı. Bu çocuk gelişiminde hem öğretmenlerin hem de ailelerin fonksiyonu adına çok önemli bir örnektir. Lisede takdirname aldım, yüksek lisans not ortalamam 97.5 oldu, iki doktora kazandım, eski sisteme göre (yani zor olan sisteme göre) doçent oldum. Özetle tüm zorluklardan geçtim. Onun için çocukların o çocuk dönemlerinde ailenin ve öğretmenin rolü çok önemlidir.  

Ülkemizin gündemini nasıl buluyorsunuz? Sizi şaşırtan başlıklar arasında neler var?

Ülke iyi gidiyor. En son döviz krizini atlattık. Türkiye her ne kadar AB ye sırtını çevirmiş gibi olsa da dünyada prestij gören, sevilen hatta yer yer korkulan bir konumda. Beni üzen en önemli şey kutuplaşma. 2013 yılında ki Gezi Olayları, ki ben bu olayların masum bir hareket olduğuna inanmayanlardanım – isteyen istediğini söylesin - . Neyse o saçma dönemden sonra hızlı bir kutuplaşma başladı. Bu beni üzüyor. Ben elimden geldiği kadar kutuplaşmış duygulara kapılmamaya çalışıyorum. Ama artık herkes her şeyi dinlediği müziği bile bu kutuplaşmanın eşiğinde seçiyor. Her iki tarafta  agresif ve bazen saygısız. Onun için bu konu beni çok üzüyor. 

Sormak istiyorum dünya nereye gidiyor?

Dünya bir yere gitmiyor Elif. Amerika’nın kontrolünde onun istediği yönde ilerliyor. O başrol oyuncusu biz ise figüranlarız. Ne mutlu ki Türkiye artık figüranlıktan çıktı. Kapitalizm aldı başını gitti. Komünist ülkeler bile en sağlam kapitalistler oldu. Tüketim hastalığı bir virüs gibi kanımıza girdi. Her şeyi tüketiyoruz. Bir gün kendimizi de tüketip bitireceğiz sanırım. 

Yakın gelecekte ne tür projelerle bizimle olacaksınız?

Proje çok ama sabır gerektiği için yavaş yavaş ilerliyorum. İyi bir akademisyen saygın bir profesör olmak istiyorum. Ama bana sahip çıkacak bir üniversitenin olması bunda önemli rol oynayacak.  Medyada markamın mürvetini görmek istiyorum.  Bunu çok yakın dostlarıma söylüyorum gülüyoruz. O mürveti görünce de zaten göçüp gideceğim bu dünyadan. Zaten hiçbir şey kalıcı değil ki. Ha mürvetimi göremesem de Allaha şükredeceğim her zaman. Bu dünyada bilim ilerleyecek ve bir gün gelecek dünyanın dönüş hızını bile değiştirecek. Ama bir şeyi, tek bir şeyi değiştiremeyecek. O da insan kaderini. Bundan eminim. Ondan kaderimin izin verdiği sürece projelerle sizinle olacağım. Projelerim iki temel başlıkta olacak. Biri markamla ilgili hayallerim, diğeri ise yönetici kariyerimde Çin Medyasının sadece Türkiye’de değil dünyadaki gelişimi ile ilgili. Bu medya yatırımını Türkiye örneğinde dünyaya model olarak sunmak ve uluslararası bir Türk medya yöneticisi olmak istiyorum. 

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Öncelikle sana çok teşekkür ederim Elif. Önce Vatan benimde takip ettiğim ve önemsediğim bir gazete. Bağımsız ve arkasında bir medya holdingi olmadan ayakta kalabilen bir gazete. Zaten en kutsalı bu. Onun için bu gibi gazeteleri daha fazla seviyorum. Basında renkliliğin devamı adına bu tarz basın işletmelerin ayakta kalması lazım, onun için okurlara gazetelere destek olun diyeceğim.

Doğum Tarihi: Markamın Mürvetini gördüğümde ilk size söyleyeceğim söz.

Burcu: Başak

En sevdiği huyu: Strateji Üretmek Kabiliyeti ve Allaha inancı

Sevmediği huyu: Bazen aşırıya kaçan hırsı

Uğurlu sayısı: 12 

Uğurlu günü: Cumayı sanırım seviyorum

En sevdiği renk: Kırmızı ve Turuncu

En sevdiği çizgi film: Taş Devri

En sevdiği söz: “Hakem Düdüğü Çalmadan Pes Etmek yok” (kendime felsefe edindiğim söz, kimin sözü bilmiyorum – anonim)

Söyleşi: Elif Günay