Röportaj: Funda Akosman Erman

Adem bey sizi, sizden dinleyebilir miyiz? Kariyer yolculuğunuz nasıl başladı, bugünlere nasıl geldiniz?

İlk, orta ve lise öğrenimimi Çaycuma’da tamamladım. Daha sonra, ODTÜ Tarih ve İÜ Felsefe bölümlerinde eğitim aldım. Henüz küçük bir çocukken başlayan yazma tutkum beni hiç bırakmadı. Hep yazdım. Dergiler çıkardım. Kitaplar yayınladım. Yayıncılık yaptım. Hep yazmakla iç içe oldum. Kariyerim tamamen sözcüklerden oluştu. Bu da benim için harika bir şey.

Felsefe eğitimi alıp yazar ve şair olma yolunu seçmek nasıl doğdu? Kendinizi bu şekilde daha mı iyi ifade ettiğinizi düşünüyorsunuz?

Yazmanın tamamen bir lütuf olduğunu düşünüyorum. Belki de önceki dünyamızda belirlenen bir şey bu. Adımın Adem olduğu günden beri yazıyorum açıkçası. Önce evimizin duvarlarına kömürlerle yazardım. Annemden çok sopa yemişliğim vardır. Ama sonrasında okurların da alkışlarını çok duydum. Yazmak benim hayatımın özü. Yazarak var olduğumu düşünüyorum.

Birçok kitap yazdınız aşk, kişisel gelişim, felsefe dallarında sizin en çok sevdiğiniz çocuğunuz  hangisi? Neden? 

En çok romanlarımı seviyorum. Çünkü roman en sahici yazım biçimi. Kafayı zonklatmadan roman yazmak mümkün değil. Romanın kendi içinde bir matematiği var. O yüzden onu daha çok seviyorum. Ama yazdığım her cümlem benim çocuğumdur. Hepsinin bende sevgisi ayrıdır.

Yeni kitabınız çıktı fırından taze taze; Kalbimin Sana Selamı Var, ne kadar güçlü ve naif bir başlık, tebrikler tekrar, içeriğini bizimle paylaşır mısınız? 

Çok teşekkürler Funda. Bazıları için kalp, kan pompalayan bir makine olabilir. Ama benim için kalp yaşamımın merkezidir. Kalbimle yaşarım ben. Aklın kurallarını ve mantığını reddediyorum. Dünyayı, aklıyla yönetenler bu hale getirdi. Eğer ki kalbimizle yaşayabilseydik ne tecavüz edilen bir çocuk olurdu, ne de öldürülen bir kedi, köpek... Bunu hatırlatmak için kalbimle bir selam vermek istedim: İnsana, yeryüzüne, gökyüzüne, evrene… 

Kitaplarınız nasıl oluşuyor yaşanmışlıkların taşması mı, toplumu gözlemleyip o yönde mi konu belirliyorsunuz? 

Şöyle bir ipucu vereyim: Yazar yaşadığını yazmaz; ama yazdıkları, yaşadıklarıdır.

Aynı zamanda Az kitabevini kurdunuz, nasıl gelişti bu süreç? 

Yazarlık ve kelimeler en sevdiğim iş olunca, mesleğim de bununla ilgili olmalıydı. O yüzden yayıncılığı seçtim.  Daha önce de Akis, Ares, Lamure, İki Dünya gibi marka yayınevleri inşa etmiştim. Onları kardeşlerim devam ettiriyor. Ben bir süre yayıncılığa ara verip yurtdışına gittim. Döndüğümde tekrar yayıncılığa başladım. Az az bir şeyler yapalım derken Az Kitap ortaya çıktı.

Tasavvuf, aşk, kişisel gelişim ve birçok konuda kitaplarınız var, şiir mi size daha yakın, roman mı? Hem yazar hem şairsiniz, hangisi sizi besliyor daha çok?

Şiir muhteşem bir şey…                                   

İyi bir mısra için ömrümün yarısını veririm. Öylesine benim için özel bir alan şiir.  Ama tür olarak şiir, çok nadir yazılabilen ve belli bir coşkunun olmasını gerektiren bir eylem... Roman ise istediğiniz  zaman, kendinizi tamamen özgürce ifade edebileceğiniz bir alan. O yüzden şiiri mabedim eylesem de roman ibadetimdir.

Sizin hayat felsefeniz nedir?

Sevebildiğim kadar sevmek, gidebildiğim kadar gitmek, yapabildiğim kadar yapmak! 

Yeryüzündeki her canlıya bir sevgi ile dokunmak.

Yeryüzündeki her canlıya bir tebessüm bulaştırabilmek…

Mütevazı bir insansınız ve hayatı da öyle yaşıyorsunuz, doğa ile iç içe, bu tercihe nasıl yöneldiniz? 

Doğada yaşamak insanlığımıza dönmek demek benim için.

Hepimiz bunu yapmak istiyoruz, ama kimse konforunu bozamıyor. Yaşamın mecburiyetleri var çünkü. 

Ben gemileri yaktım ve bir karavana taşındım. Orada yaşıyorum. Bahçemde kendi yiyeceğimi kendim yetiştiriyorum. Ormandan odunumu toplayıp sobamda yakıyorum. Doğanın bana verdiklerini paylaşıyorum.

Yazar olmayı seçmekle birlikte, iyi ki yapmışım dediğim bir diğer şey de bu yaşam tarzım.

Nasıl bir babasınız? İlişkiniz nasıl çocuğunuzla?

Onu çocuklara sormak lazım... Ama çocuklarımla ilişkilerimde en birinci kuralım, onların özgür olmasıdır. Küçük yaşlardan itibaren kararlarını kendileri alırlar. Özgür ve özgüvenli çocuklar olmaları için çalışıyorum. Ama tabi ki klasik çocuk­ baba sıkıntıları yaşıyoruz. Kırmadan incitmeden, konuşarak sorunlarımızı çözüp yolumuza devam ediyoruz.

Ufukta yeni projeler var mı?

Her zaman olduğu gibi yine birçok romanı aynı anda yazmaya devam ediyorum, ama önceliğim bir kedinin romanı. Sonra Genç Gelişim dergisini yeniden çıkarmak istiyoruz. Ekim’den itibaren planımız bu. Mühim olan kalbimizin ışığı sönmesin. O zaman, yapacak o kadar çok hedef buluyor ki insan.

Kitap yazmak isteyen arkadaşlara ne önerirsiniz?

Önce yaşasınlar. Yaşamadan yazmak hep eksiktir.

Sevsinler, heyecanlansınlar, korksunlar, endişe etsinler, umut etsinler, ağlasınlar, nihayetinde de yazsınlar. İşte yazarlık orada başlar..

KİMDİR?

Şair ve Yazar Adem Özbay 12 Nisan 1976 yılında Zonguldak’ın Başat köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokul ve liseyi Çaycuma’da bitirdi. Özbay İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü mezunu. Öykü, deneme ve şiirleri, 1997 yılından itibaren Endülüs, Ayrıntı, Kırklar ve Vuslat gibi dergilerde yayımlandı. ESERLERİ: ŞİİR: Hayal Libaslı Akşam (2000) ÖYKÜ: Kevakib (2000), Acele Bir Hikâye Yazarı Aranıyor (2004) DENEME: Resimli Hayat Bilgisi Kitabı (2001), Kayıp Tayfanın Günlüğü (2002) ROMAN: Saraydaki Mesih Sabatay Sevgi (2004) ANTOLOJİ: Türk Şiiri Antolojisi (2001), Türk Hikâyesi Antolojisi (2002) Sevgililer Sevgilisine Gül Kokulu Şiirler (2003) ARAŞTIRMA: Eğitim Meselelerimiz ve Çözümler (2002), Hz. Ali’nin Liderlik Sırları (Ö. Faruk Reca ile, 2005), Tayyip Erdoğan’ın Başarı Sırrı (Ö. Faruk Reca ile, 2005), 6. Hissi Geliştirmek (Cengiz Erengil’le, 2004), Ayrıca teknik ve meslekî kitapları vardır.

KAYNAK: İhsan Işık/ Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).