- Sevgili Hülya Hocam, öncelikle çok teşekkür ederim, bu değerli vaktinizi bana ayırdığınız için...


- Hocam bu resim yapma tutkusunu kendinizde ne zaman keşfettiniz?

- Ben çocukluk yaşlarımda hem resim, hem müzik hem el işlerine meraklı idim. Okumaya özellikle şiire özel bir ilgim vardı... Güzel şiir okuma yarışmalarına girmiş, halk dansları ile ilgilenmiştim. O yıllarda okullarda resim ve müzik derslerimiz yapılırdı. Aslında bir Fen bölümü öğrencisi için edebiyat, psikoloji ve sosyal konulara merak biraz şaşırtıcıdır. Benim matematik ve duygusal dünya ile ilgimin birlikte olması ne kadar doğru olmuş...

Ortaokulda çizgi roman kahramanlarını çizerdim, bir araştırma yaptığımda ansiklopedi deki ya da kitaplardaki resimleri kopya ederdim. Yani çok yönlü ve sosyal konularla ilgili idim. Ama sonuçta ressam olmak gibi bir hayalim yoktu!.. Sonra ağabeyim İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık okuyordu ve onun önerisi ile yetenek sınavlarına girdim. Heykeltraş olmak isterdim. Heykel ve Resim bölümlerinin sınavlarına girdim. İkisini de kazandım ve kararımı değiştirip resim bölümünü seçtim. İyi ki öyle yapmışım.

- Neden Resim?

- Heykel malzeme ve teknik özellikleri nedeniyle çok daha özel atölye şartları isteyen, üretilen çalışmaların depolanması, taşınması vb. özellikleri nedeniyle çok pahalı bir alan. O nedenle heykeltraşların büyük çoğunluğu ya biblo boyutunda işler yapabiliyor ya da çoğu kez kişisel görüşlerini bağımsız olarak yansıtamadıkları, çok az sayıda teklif alabildikleri anıtlar yapabiliyor. Bu güçlükler nedeniyle heykeltıraşlara olağanüstü bir saygım vardır. Sanat disiplinleri arasında bence en zor olanıdır. Soruya döneyim. Ben daha o gencecik yaşlarımda bir öğretmen ailenin çocuğu olarak heykelin bu zorluklarını farketmiştim. Her zaman resim yapabilirim. Gündüz çalışır gece üretirim, yapabilirim diye düşündüm. Öyle de oldu. Hem akademisyen olarak çalıştım, hem resim yaptım. Gün yirmi dört saat ben hep 30 saat olarak yaşadım. Bence fizik yaşımla, yaşadığım yaşım veüretim yaşım çok farklı. Hala aynı enerji ve istekle çalışmaya, üretmeye devam ediyorum.

- Kaç yıldır resim sizin hayatınızda?

- Bilmem, Akademiye 1975 yılında girdiğime göre profesyonel olarak o tarihten bu yanagaliba biraz zaman geçmiş...

- Ressam olmak için mutlaka bir üniversiteye gitmek mi gerekiyor?

- Hayır. Güzel sanatlar okulları dışından gelen çok sanatçı var. Sanatçıların yaşamlarını incelediğimizde usta-çırak geleneğinin etkin olduğunu görüyoruz. 19. yüzyılın sonlarından beri serbest olarak yetişen sanatçılar çok fazla. Hatta bence katı akademik yaklaşımla yapılan eğitimler, sanatçının yaratıcı kimliğine zarar verebilir, özgür ve özgün olmasına ket vurabilir. Ancak bu söylediklerim sanatın bilgi, beceri, disiplin ve çalışma gerektirmediği anlamına gelmesin. 

Her alanda olduğu gibi başarılı insan çok çalışan insandır. Öğrenme merakı ile kıvranır. Bence dâhilerin birkaç temel özelliği vardır. Matematik düşünme yetilerinin yüksekliği, deneysel yaklaşımlarda ki cesaretleri, duygusal zekalarının varlığı, öteki olana ilgileri, her türlü baskı ve zorlamaya ‘rağmen’ ürettikleri ve çok ama çok çalışkan olmalarıdır. O halde sıradan bir insanında ne yapacağı bellidir. İşin sırrı bu kadar basittir!..

-Ressam olmak isteyen bir çok genç arkadaşımız var. Ne gibi önerileriniz olabilir?

- Yalnız ressam olmak isteyenlerin değil sanat eğitimi almak isteyen herkesin ne yapması gerektiği, biraz önce konuştuklarımızda saklı. Ancak şunları eklemek isterim. Eğer sanat alanına girmek istiyorsanız önce şunu kabul etmelisiniz. Yaygın kanının aksine çok ama çok çalışmalısınız. 

Her türlü zorluğu aşma direncine sahip olmalısınız. Çünkü bir sanatçı bir ürün ortaya koyduğu zaman; her toplumsal kesimden, her meslek grubundan, her yaştan, her gelirden, her kültürden, her psikolojiden insanı ilgilendiren bir şey ortaya koymuştur. Yaptıkları bilindik, alışık olunan bir dilden olmayabilir. Ortak kabullere, beğenilere aykırı olabilir. Yapıtın dili sert ve acımasız ya da zarif ve naif olabilir. Sanatçı son derece kişisel ya da toplumsal bir söz üretebilir. Bu yaklaşımların ve yapıtların tüm toplum kesimlerinde hatta toplumlarda beğeni alması olanaksızdır. Hatta genellikle tam tersi olur. Bu durum uzun sürebilir, bir ömür geçebilir. Sanatçı tüm bu süreçte direncini korumak zorundadır. Sanat ‘rağmen’ yapılan bir iştir. 

Genç sanatçı dostlarıma, üretmenin keyfi ile direnmenin onurunu taşıyacaklarını unutmamalarını tavsiye ederim... 

- Hangi sanat akımı sizi daha çok cezbediyor?

- Ben 1941 de Nazım Hikmet’in ünlü ‘20. Asra Dair’ şiirinde söylediği gibi düşünüyorum.

...

Hayır, kendi asrım beni korkutmuyor ben kaçak değilim. Asrım sefil, asrım yüz kızartıcı, asrım cesur, büyük ve kahraman. Dünyaya erken geldim diye kahretmedim hiçbir zaman. Ben yirminci asırlıyım ve bununla övünüyorum. Bana yeter yirminci asırda olmak, bulunduğum safta olmak bizim tarafta olmak.

...

diyor Nazım. Ben de 21. yüzyılda aynen böyle düşünüyorum o nedenle tüm zamanlar ve çağımızın akımlarının cazibesine kapılmadım. Ben yapıtların cazibesine, yapıtın plastiğine, yapıtın felsefesine, sanatçının duruşunakapıldım. O kadar çoklar ki hangisini söyleyeyim. 

Memleketimin kokusu Hitit eserlerini, İskender Lahtini, San Francesco’nun Hayatını anlattığı freskleri ile Giotto di Bondone’yi, La Gioconda ile Leonardo’yu, Atina Mektebi ile Raffaello’yu, Judith ve Halofernes ile Artemisia Gentileschi’yi, otoportreleri ile Rembrandt’ı, Suda Nilüferleri ile Monet’yi, Guernica ile Picasso’yu, mavi resimleri ile Yves Klein’ı, Ulay’la karşılıklı duruşu ile Maria Abromoviç’i, sayabilirim...

- Türkiyede sayılı ressamlar arasındasınız.Kendinizi farklı görüyor musunuz?

- Evet kendimi farklı görüyorum. Ben kişisel söylemimin peşindeyim ve bunu yapabildiğimi düşünüyorum. Sanatın özellikle resim ve heykel gibi alanların temel özelliği olan; ‘individuel olma / kendine özgü olma’ durumu ile ilgiliyim. Ben ancak bana ait olanı paylaşabilir. Bana ait olanı içimden çıkarabildim ise ne mutlu...

- Resim yapmanın size vermiş olduğu etki nedir? Ne hissediyorsunuz resim yaparken?

- Öncelikle ben ne söylemek, nasıl düşündüğümü iletmek ve ne ile ilgilenmek istiyorsam ona dair işler yapabiliyorum, çok ama çok büyük bir şanstır bu!.. Ben kendimi şanslı hissediyorum. Üretirken ne hissettiğime gelince sancı çekiyorum. Çünkü kafanızda olanla elinizden çıkan hemen örtüşmezler. Bu örtüşmeyi gerçekleştirdiğinizde ise yeni bir sancı başlamıştır bile...

Sanatçılar, denizciler gibidir. Bir karaya ulaşmak için çok fırtına atlatır. Karaya vardıklarında ise tekrar ve bir an önce denize açılmayı isterler...

- Resim yapmaya başlamadan önce herhangi bir ön hazırlık, araştırma yapıyor musunuz?

- Evet genellikle önce bir araştırma sonra ön hazırlık, eskizler yaparım.

- Resimlerinizin konuları oluyor mu?

- Konu demeyelim de bir içerikleri oluyor diyelim. Her içerik beni yeni bir plastik anlatıma hatta bazen yeni ve farklı tekniklere götürür.

- Resimlerinizde kullandığınız boyaları neye göre seçiyorsunuz?

- Doğrusu yapacağım çalışmanın durumuna göre farklı özelliklerde boyalar kullanıyorum. Yalnız akrilik ile ilişkim uzak artık. Bir dönem bu malzemeyi kullandım fakat zaman geçince resimlerde değişimler gözlemledim bu nedenle bugün akrilik kullanmıyorum. Ancak o zamandan bu zamana bu malzemenin özellikleri ve kalitesinde gelişimler oldu. Bazen alt katmanlarda akrilik kullanıyorum.

- Ruh halinizi resimlerinize yansıtıyor musunuz?

- Bunu bilemem ancak resim doğrudan doğruya bir kişiliğin yaklaşımı hatta yansıması olduğuna göre psikolojim mutlaka yansıyordur. Yalnız bunun ben ne kadar farkındayım. Hiç farkında değilim. Genele ya da dönemsel durumlara yansıyordur evet, belki o ana dair psikolojik etkilerdeyansıyordur...

 - Aşkın resmini nasıl yapardınız?

- Aşkın resmini yapabilirim. Sanatçılar büyük bir aşkla üretirler. Her yapıt aşk kokar...

- Birazda sergilerinizden bahseder misiniz?

- 1992-94 arasında müzik ile ilgili resimler yapmıştım. Mussorsgky’nin ‘Bir Sergiden Tablolar’ adlı süiti Victor Hartmann’ın resimleri üzerine yapılmış, ben de bu müzik için resimler yapmıştım. Sergiye gelenlere bir kaset veriyordum müziği dinleyerek sergiyi geziyorlardı. Bu sergiyi Türkiye’yi temsilen Rusya’da da açmıştım. Bu yıl İstanbul Müzik Festivali’nde piyanist Michael Rudy aynı müzik ve repertuvarında yer alan diğer eserlerin icrası sırasında Kandinsky ve Chagall resimlerinden oluşan bir digital gösterim yapacak. Ben de 31 Mayıs’ta bu konuda bir konuşma yapacağım. 1992 de başlayan macera devam ediyor. O yıllarda müzik-resim bağlantılı performanslarda yapmıştım. Sonra Hitit kültürü ve sanatı ile ilgili çalışmalar ve sergiler yaptım. Gen-etik başlıklı sergiden itibaren, genetik ve GDO konularını tartışan işler yaptım. Toplumu derinden ilgilendiren, bu büyük bilimsel sonuçlara ne kadar hazır olduğumuza dair bir uyaran, sorular soran olmak istedim. Özellikle hukuğun bu konularda geriden geldiğini düşünüyorum. Aslında ben her zaman eşitlik, hak, adalet, toplumsal duyarlılıklarla ilgili işler yaptım. ‘Ortak BirAcı’ sergisi Gölcük ve Fukuşima depremlerine dairdi ve iki uygarlığın kendi plastik dillerini temel alıyordu. ‘Çocuk Kadın’ okuyamamış, geri bırakılmış, sömürü düzeni ve feodalitenin baskılarını sorgulayamayan kız çocukları hakkında idi. Son sergi ‘Dokunarak Bakmak’ körlük hakkında. Rengi dokunarak algılama üzerinden yeni bir dil oluşturduğumu söylüyorlar. Yepyeni bir çalışma. Her rengi farklı kabarık çizgisel kodlarla tanımladım. Umarım uluslararası bir dil olarak kabulünü gerçekleştireceğiz. Bir ekiple fikir haklarını alarak gündelik yaşamda kullanımına yönelik çalışmalaryapıyoruz. Şu anda kafamda başka projelerde var. Zihnimi durdurabilirsem birde‘tembellik sergisi’ açmak istiyorum.

- Resimleriniz satıldığında ne hissediyorsunuz?

- Resimlerin satışına resimlerin doğumu diyorum. Artık onlar kendi evlerine gittiler ve orada yaşamaya başladılar. Çok güzel hepsi evlerini bulmalılar.

- Sergi açmak kolay oluyor mu?

- Hayır. Bizim birçok zorluğumuz var. Sanatçı, galerici ve alıcı üçgeninin bermuda şeytan üçgeni halleri oluyor bazen. Yüksek egolu alanlar ve hassasiyet ve bilgi, görgü gerektiren alanların zorlukları işte...

- Sergi açtığınızda Devlet herhangi bir maddi manevi destekte bulunuyor mu?

- Hayır ancak Devletin desteğinin olması ile ilgili pek çok çalışma yapılıyor ve bazı küçük ilerlemeler kaydedildi ancak hükümetlerin desteği oluyor mu? diye sormalıyız. 

Sanatçıların yaşamsal gereksinimleri, üretim şartları, nitelik, koruma ve tanıtımda neler yapılmalı, vb. konularında kulaklar genellikle sağır, gözler kör, akıllar tutulmuş...  

Daha hiçbir olumlu desteklerini görmedim,hani bir söz vardır: ‘köstek olmasınlar yeter...’

- Ressamların Türkiye de iyi para kazandığını düşünüyor musunuz?

- Hayır.

- Ressam olmasaydınız ne olurdunuz?

- Ben reenkarnasyon varsa birçok kez dünyaya gelmek istiyorum, daha doyamadım. Multi disipliner baktığım için başka birkaç disiplinde de yer almak isterdim. Örneğin heykeltraş olmak, dansçı olmak, bilim insanı olmak ve felsefeci olmak isterdim...

- Şimdi Hülya Düzenli ne yapıyor?

- Ders veriyor, konferans veriyor, sanat konuşuyor, sanat üretiyor ve yakında babaanne oluyor...

- Hedefleriniz var mı?

- Aydınlık ve özgür bir ülke, eşitlikçi bir dünya için yapabileceklerime devam etmek...

- Hayallerinizin peşinden koşar mısınız?

- Hayalperest miyim? Evet. Hayallerimden peşinden koşar mıyım’ bazen.

- Ev işleri ile aranız nasıl?

- Harika. Ben iş yapmayı severim. Ev işleri ile aram gayet iyidir. Bazen düşünsel olarak rahatlamama yardım eder...

- Aşk mı? Mantık mı ?

-Galiba ikisi de...

- Aile kavramı sizin için ne ifade ediyor?

- Aile benim için çok önemlidir. Aslında süreli tüm ilişkilere olağanüstü bir hayranlığım vardır. Hani ‘40 yıllık arkadaşım’ dersin ya... Şöyle dolu dolu, güvenli, sevgi dolu, dimdik durarak ’40 yıllık arkadaş, kırk yıllık sevda’ ... Harika değil mi? Aile bu bağlamda çok önemlidir. Korumak ve kollamak isterim...

- Arkadaş seçimlerinizi neye göre yapıyorsunuz?

- Ben seçmiyorum hayat seçiyor. Karşılaşıyoruz sürdürebilirsek sürüyor. 

- Teşekkür ederim hocam.

- Bu söyleşi benim içinde çok güzel geçti. Hem sen tasarım alanında üretim yaparak, hoca Hülya Düzenli olarak bana gurur veriyorsun. Ben de sana çalışmalarında başarılar dilerim. 

Tüm sanatseverlere, sanatçılara, sanat kurumlarına ve gazetenizin okurlarına saygılarımla...