Röportaj: Ayşenur Mama

Kitaplarının niteliğiyle edebiyat dünyasında sağlam bir şekilde yer edinip “Kafamdaki Fillerin Hepsi Mavi” kitabıyla da çok okunanlar listesine giren Murat Gülen ile samimi bir sohbet gerçekleştirdik…

İlk olarak gazetemiz okurlarına kendinizden bahseder misiniz? Murat Gülen kimdir?

Hiç gezginiyim. İnsanların gösterişli dünyalarının ardını gezip bayağılık kokan maskelerini düşürmeyi amaç edinmiş biriyim. Çünkü ancak o zaman tüm insanların eşit olduğuna inanabilirim. Sosyal anlamda ihtişamlı görünmenin sosyal sınıfların üstünde yer bulmaya denk düştüğü şu çağda, kazanan olmanın değil, kaybeden olmanın gururunu yaşayan biriyim. Kimsenin menfaat için birbirine 'Neden?' diye sormadığı karanlıkta, 'Neden burası karanlık?' demeyi marifet bilmiş biriyim. İşte bu yüzden yazarım. İnandığı yolda yürümeye takati kalmamış insanlara harflerle ördüğüm cesaret iplerini uzatıp bizim yerimizin bu dünya olmadığını anlatmak ve onları başka dünyalara götürmek isteyen biriyim.

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size etki eden şeyler neler oldu?

Önce kendimi anlamaya çalıştım, anlamaya çalıştıkça da yabancılaştım. Bunu bütün insanların üzerinde denedim, bir süre sonra onların da kendilerine yabancı kaldığını fark ettim. Büyük bir boşluğun ardından benim kendime yabancı olmadığım tek yerin edebiyat olduğuna karar verdim. Çünkü kağıdı elime aldığımda, büyük bir zevkin ardından keyif sigarası yakan genç bir kadın gelip ruhuma üfledi rahatlığı. Bu kadın 'z' harfiydi. Tüm ihtimallerin sonuna gelmiş ve bir tünel kazdırmak istiyordu kendine. ‘Z’ harfi tüm kaybedenlerin harfiydi. ‘Z’ harfi en arkada duruyordu. Beni yazmaya 'Z' harfi itti. Hiçbir şey umrunda değildi aslında onun. Doğursa bütün harfleri içinden çıkarabilirdi, beni kandırıp kendimi kendimin içimden çıkardı, yazar yaptı.

‘Bir Demlik Düş’ adlı kitabınızı anlatır mısınız bizlere? Neyi anlatıyordu? Amacına ulaştı mı kitap?

O kitap benim ilk göz ağrımdı. Bir yandan bayağı anlamlarla dolu kitapların yükselişine bakıyor, bir yandan ilk göz ağrımı güçlü anlamlarla besleyerek var etmeye çalışıyordum. Bu çok zor bir süreçti. Popüler kültür tüm fırsatları önüme sunuyordu. Basit yaz diyordu, çal diyordu, içinde dini ve aşkı kullan diyordu, kitap kapağına vosvos koy diyordu. Hiçbirini yapmadım. Çünkü ben kitabımın ilk 3 sene 5 sene beğenilip bir kenara atılmasını istemiyordum. Bu kolaycıların işiydi. İnsanlar kendilerini sınavda buldukları her an kolay sorulardan başlamayı tercih etse de içim bana sen yine de onlara zor sorular sor diyordu. Her sınavda olduğu gibi insanların zor soruları sona bırakıp onlara zamanlarının yetmeyeceğini biliyordum. Geriye tertemiz bir cevap kağıdı kalıyordu ve o anlamların benden çok sonra birilerinin bulacağına inanıyordum. Kitabın amacına ulaşıp ulaşmadığını bizden sonraki nesiller kendileri vereceklerdir. 

Yazarlık dışında neler yapıyorsunuz? Boş zamanlarınız nasıl değerleniyor?

Yazarlık dışında acı çekiyorum. Gri duvarların arasında gezinip kendime masmavi baltalar arıyorum. O baltaların uçlarına harfler takıp gece olunca kağıtlara vuruyorum. Vurdukça cesaretleniyorum. Kısacası yazarlık dışında sadece yazacak şeyleri topluyorum. Bu arayışı bazen bir hastanenin en illet kokulu odasında gizlice, bazen bir karakolun dışındaki atıl bir bankta açıkça yapıyorum. Genelde o hastanelere insanların kendilerinden kaçış güzergahında ve yine genelde o karakollara insanların kendileriyle olan muhasebe alanlarında buluyorum. Raporlarını da cezalarını da kağıt ve kalem üzerinde veriyorum.

Kaleme aldığınız ilk şiirinizi/yazınızı hatırlıyor musunuz? İlk kez kalemi elinize aldığınız vakit neler hissetmiştiniz?

Elime şu an bile kalem alsam, o kalemi ilk kez sallıyormuşum gibi hissediyorum. Mürekkebine hayran hayran bakıyorum. İçinden mavilik akıyor sonuçta ve renksiz dünyamı düşe buluyor. Ben ilk yazımın kendim tarafından hatırlanmasını değil de son yazımın son insan tarafından bilinmesini daha çok isterdim. 

Kalemdaşlarınıza bu yolda başarılı olmaları için neler önerirsiniz?

Bu yolda asıl başarının çağa ayak uydurmakla geleceği yargısını darmaduman etsinler. İlk başta hiçbir konuda endişe etmeden, kendileri için yazsınlar. Az satar, çok satar önemsemesinler. Burada mesele kendi maneviyatımızı, maddi çıkarlarımız gereğince satmamamızdır. Yazar, bu tür zaaflardan uzak olmalıdır.  

Yeni çıkan 'Kafamdaki Fillerin Hepsi Mavi' kitabınız neyi anlatıyor, ismi nasıl oluştu, bu kitaptaki hedefiniz nedir?

Bir arkadaşımla otururken, yazı odamda yerlere buruşturup attığım kağıtlardan bir tanesini seçeceğimi ve onunla ilgili fikir geliştireceğimizi konuştuk. Kağıdı aldım ve kağıtta sadece o yazıyordu: 'Kafamdaki Fillerin Hepsi Mavi.' Arkadaşım dedi ki; 'Bence kitabın adı bu olsun.' Henüz kitabın ilk cümlesini yazmamıştım. Kurguyu bunun üzerine oluşturmaya karar verdim. O kadar güzel aktı ki ben yazarken, geceleyin kitabın kahramanları beni uyandırıp zorla devam ettirdi hikayeye. Kitabımız, hiçliğin varlıktan, yalnızlığın toplumdan, hasretin aşktan üstünlüğünü anlatıyor diyebiliriz. İnsanların hayatlarında bu kitaptan sonra gri diye bir rengin kalacağını düşünmüyorum. Kitabı okuyanlar var olsunlar ki çok güzel yorumlar iletiyorlar. Henüz bir hafta olmasına rağmen yüzlerce resim ve yorum geliyor. Bu kitabın diğer tüm kitaplardan ayıran birçok özelliğinin olduğunu söylemeleri bile benim ruhumu titretiyor.

Yazarken hangi ölçütleri esas alıyorsunuz? Bize kaleminizi anlatır mısınız?

Ben iki kelimeyi bir araya getirmenin aslında iki galaksiyi tanıştırmak olduğunu düşünüyorum. Birbirlerinin alanlarına girmeden, birbirlerine ışıklarını sunmalarını istiyorum. Kahramanlarımın içsel sistemlerini edebi kazanımlarımla geliştiriyorum. Bilimin her parçasını hücre edip etlerini oluşturuyorum. Ruhlarını psikolojik tahlillerimle giyindiriyorum. Her cümle dünyadaki tüm anlamlardan biraz barındırmalıdır, diye düşünüyorum. Okur şaşırmalı, öğrenmeli ve o kitabı bitirdiğinde başka bir düşe bürünmeli diyerek kurgumu ona göre yazıyorum.

Çok okunanlar listesine giren 'Kafamdaki Fillerin Hepsi Mavi' kitabının arka kapağında ne yazıyor? 

"İlkokulda sana öğretilen matematiğin ne işe yaradığını değer verdikçe değerin kalmadığı zaman anlarsın. Türkçenin ne işe yaradığını yazıp yazıp silerken, fiziğin ne işe yaradığını atlamak için uygun uçurumu düşünürken anlarsın. Biyolojinin ne işe yaradığını içine kapanıp hissizleşirken, kimyanın ne işe yaradığını dengen bozulurken anlarsın. İzahın ne işe yaradığını sırf "o" dönsün diye gurursuzlaşırken, zamanın ne işe yaradığını geçen günleri sayarken anlarsın. Onlarca yıl, yüzlerce hoca, binlerce dersten hiçbir şey anlamazsın da ona dair hasreti bir saniye olsun yaşarken, her şeyi çok güzel anlarsın. Bu kitap, işte o bir saniyenin hikayesidir..."

Bu süreçte edindiğiniz zorluklar var mı? İnsanlar kitabınıza nasıl ulaşabilirler?

Bu süreçler insanı arafta bırakan süreçlerdir. İnsan hiç tanımadığı insanlardan o denli içten yorumlar aldığında daha çok yazma inancını yakalıyorken, yakınen tanıdığı insanların umursamaz halleri nedeniyle de dert insanı büyük bir boşluğa düşürüyor. Bu insanlar çok fazla olmasa da mevcutlar. Tanrı bana kuvvet verir de yazmaya devam edersem, hepsini teker teker kitap kahramanlarına havale edeceğim. Bize her acı, ikramdır. Biz acılarımızla gurur duyarken, kötü insanları da gurursuzlaştırmayı ihmal etmemeliyiz. Bu sadece arkadaş ilişkisi anlamında da değil. Sevdiği insanın duygularıyla oynayan bir insanın da hesabını kitapta sormalıyız, çiçeklerin üstüne basan bir haydudun da. Eğer bu minvaldeki edebiyatımızı merak edip bizi mutlu eden pek kıymetli okurlar varsa, kitabı Türkiye'deki tüm D&R'lardan ve tüm online kitap satış sitelerinden edinebilirler. 

Şimdilerde hazırlığını yaptığınız yeni bir eseriniz var mı?

‘Kafamdaki Fillerin Hepsi Mavi’ kitabımın içine benim kelamımı bütünsel anlamda uzun yıllar koruyacak anlamlar koydum. Bu süreçte bu kitabımın ilerleyişini değerli buluyorum. Buna katkı sunan okuyan iletişime geçen her arkadaş, okur, eş, dost hepsini ayrı ayrı dinlemeyi düşünüyorum. Onun dışında uzun bir süre dergilere yazma konusuna yönelmeyi düşünüyorum. Tabii burada o dergilerin niteliği de önemli. Kendi düşüncelerime set koyup popüler olma uğraşında olan dergilere yazı vermeyeceğim. Nitelik anlamında kendini bozmayan edebiyat dergilerinde daha çok okunması gerektiğini düşünüyorum. En son öyküm ‘Kafka Okur’ dergisinde yayınlandı. İsteyenlerin o dergiyi alıp okuması beni de onure eder.

Son olarak ‘Önce Vatan’ gazetesi okurlarına neler söylemek istersiniz?

Bakın bu çok önemli... İnsanlar kimi yazarı beğenmeyebilirler ve kitabını alıp okumazlar, bu çok doğaldır. Ama beğendikleri yazarın da kitabını alıp okumalılar. Sadece sosyal medyada yazarın yazılarını çok güzel bulmakla, yazara mesaj atıp ona ego katmakla yazar kariyerine devam etmiyor. Nitelikli yazarın egoya ihtiyacı yoktur. Onun için tek bir okurun kitap hakkındaki yorumu bile milyonlarca sosyal medya beğenisinden kıymetlidir. İnsanlar kolaycılıktan kaçmalılar. Zira ne kadar yoğun olursa olsunlar, kitabı alıp okumadıklarında, o yazarın bir sonraki 'yazısını' göremeyebilirler. Son olarak tüm okurlara, daha sonra bu güzel sorularınız için size ve sizin şahsınızda gazetenize teşekkürlerimi iletiyorum.