‘Fauna’ ve ‘Kaka Nirvana’ isimli kısa filmleriyle birçok uluslararası ödüle layık görülen yönetmen Yusuf Sümer, Türkiye’de birçok başarılı sanatçının şarkılarını kliplendiriyor. Yönetmen Yusuf Sümer ile geçtiğimiz günlerde bir araya gelerek keyifli kariyer yolculuğunu konuştuk.

Yusuf Sümer’i kısaca tanıyabilir miyiz?

Ankara’da doğdum. İstanbul’da büyüdüm. Üniversiteyi ise Los Angeles’daki University of Southern California’da (USC) Sinema-Televizyon bölümünde okudum. 

Nereden aklınıza geldi, niçin Los Angeles?

Çocukluğumdan beri sanatın birçok dalı ile ilgilendim. Bu merak, müzik ile başladı. Resim ve fotoğraf ile devam etti. Dolayısıyla hem görsel bir sanat olması, hem müziği içerisinde barındırması, hem de hikaye anlatma olanağı vermesi açısından sinema her zaman hayallerimin sanatı oldu. Tek hedefim de yönetmen olmaktı. Los Angeles’da bir seyahat esnasında USC’yi gezip görme fırsatım oldu. Okul beni çok etkiledi. Çalışıp kazandım ve başarıyla tamamladıktan sonra da çalışmalarıma hız verdim. 

Peki, yurtdışında sinema adına çalışmalarda bulundunuz mu?

Eğitimim sırasında Los Angeles’da birçok film yapım firmasında staj yapma fırsatım oldu. Bu sırada tanıştığım başarılı bir görüntü yönetmeni, beni kendi yer aldığı setlere davet ederek deneyimleme şansı verdi. Oradaki son yılımda ise yaklaşık 30 kişilik bir oyuncu kadrosu olan ‘Kaka Nirvana’ isimli kısa filmimi çektim. Bu çalışmam, pek çok film festivalinde gösterildi ve birçok ödüle layık görüldü.

Türkiye’ye döndüğünüzde hangi çalışmaları yaptınız?

Ülkeme döndüğümde  müzisyen arkadaşlarımla sohbetlerim devam etti. Birkaç hip hop sanatçısının video klibini çektim. Hepsi de çok keyif aldığım işler oldu. Daha sonra bazı rock grupları benimle iletişime geçti. Onlarla da 3 ayrı klip çektik. Bunlardan biri, Nez ile 7edi grubunun düeti olan ‘Ağlar Mıyız Hala’ isimli parçaydı. Bu klibin belirli sahnelerinde yaklaşık 40 senelik bir ‘Super 8mm’ film kamerası kullandım, ve nostaljik bir doku kattım. Bu kamera ile olan çekimlerin bir kısmını Los Angeles’da gerçekleştirdim. Öte yandan kısa filmler yazıp çekmeye devam ettim. Bu çalışmalarım uluslararası festivallerde ilgi gördü.

Müzik kliplerine nasıl hazırlanıyorsunuz?

Müzik klibi yapmayı sevmemin en önemli sebeplerinden biri, yaratıcılık açısından büyük özgürlük veren bir alan olması. Ben, müzik klibini sinemadan ayrı görmüyorum. Müzik klibini de sinemanın bir alt türü olarak görüyorum. Hem biçim, hem içerik olarak her yaptığım işe taze bir yaklaşımla yenilikler katmaya çalışıyorum. Bir klip hazırlarken önce şarkıyı sessiz bir ortamda defalarca dinlerim. Şarkının bende uyandırdığı duygular benim için çok önemlidir. O duygular ışığında klibi kafamda canlandırmaya başlarım. Aslında her müzik klibinde bir sinema filmi çekiyorum.

Kendinizi yönetmenlik alanında nerede görüyorsunuz? Ve bu meslekteki hedefleriniz nedir?

Az önce bahsettiğim gibi; sinemanın birçok alt türü var ve ben hepsiyle çocuksu bir merak ile ilgileniyorum. Kendimi klip yönetmeni, reklam yönetmeni veya sinema filmi yönetmeni olarak değil; sadece bir yönetmen olarak görüyorum. Hedefim, tür ayrımı yapmadan yaratıcılığımı kullanabildiğim bütün alt film türlerinde iyi işler yaparak Türkiye’yi başarıyla temsil eden bir yönetmen olmak. Uzun metraj film için de üzerinde çalışmakta olduğum çeşitli taslaklar var. 

İstanbul’da çektiğiniz ‘Fauna’ isimli kısa filminiz yurtdışında onlarca ödüle layık görüldü. Bu konu hakkında neler söyleyeceksiniz?

Türü psikolojik gerilim ve belki de bu zamana kadar yaptığım en başarılı çalışma. Çünkü psikolojik olarak çok karmaşık durumda olduğum bir dönemde yazdım ve tek düşüncem, beynimdeki bütün karmaşıklığı filme görsel olarak yansıtmaktı. Klasik hikâye kalıbının dışına çıktım. Film üzerine yapılan yorumlardan bazıları, bu filmde hikaye anlatıcılığının dışında, görsel şairlik yaptığım üzerineydi. Deneysel bir kısa film oldu ve aldığı birçok ödülü de ‘En İyi Deneysel Kısa Film’ dalında aldı. 14 dakika süren, diyalogsuz bir film, dolayısıyla müziğin kullanımına çok önem verildi. Filmin müziklerini, sinema müziği konusunda uzmanlaşmış bir sanatçı olan ve aynı zamanda arkadaşım Alexander Tovar yaptı. 

Sizin de sevdiğiniz ve takip ettiğiniz yönetmenler var mı?

En sevdiğim yönetmenlerden biri Woody Allen. Kendisi onlarca film yaptı ve her biri ayrı bir tat veriyor. Onun filmleri vizyonumu genişletmemde bana yardımcı oldu. Espri anlayışı, olaylara bakış açısı, kalıpların dışında düşünmesi, kimi zaman kullandığı sürreal anlatımları benim en çok hoşuma giden yönleri olmuştur. En sevdiğim yönetmenlerden bir diğeri ise Stanley Kubrick. Hatta, ‘A Clockwork Orange’ filmindeki ana karakterin dövmesini kolumda taşıyorum. 

Peki, son olarak Türk yönetmenlerden başarılı bulduğunuz isimler var mı?

Bugüne kadar, sinemada işlerini izlemeyi en çok sevdiğim Türk yönetmen Nuri Bilge Ceylan oldu. Ne yaptığını bilen bir yönetmen. Özellikle ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ benim en sevdiğim Türk filmidir.