Bu hafta tiyatrocu Burak Taşdemirci ile yaşamına, işine ve tiyatroya dair sizler için sohbet ettik. Şimdi kendisini hep birlikte dinleyelim…

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Sizi tanıyabilir miyiz? Burak Taşdemirci kimdir?

Burak Taşdemirci, 25 yaşında Kocaeli’nde tüm çalışanlarının kendi ailesinden olduğu bir küçük cafe işleten aynı zamanda da Atatürk Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatından mezun olmaya çabalayan ama bu çabası sadece diploma için değil kişisel gelişime, sosyal aktivitelerle sosyal bir insan olmaya da çabalayan biri diyelim.

 Tiyatroya ilk adımınızı ne zaman ve nasıl attınız? Bu serüveninizi paylaşır mısınız bizlerle?

Tiyatroyu sinemadan daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Küçük yaşlardan beri tiyatroya ilgim hep vardı, tiyatro ilk adımı doğarken yaptım desem yanlış olmaz sanırım. Bana göre herkes kendi hayatında birer tiyatro sanatçısı. Shakespeare’in çok sevdiğim bir sözü var tam da bu durumu anlatan: "Hayat bir tiyatro herkes başrol." 

Mevlüt Baki Tapan’ın kaleme aldığı “Arana Tarama Yanılgısı” adlı oyun, herkesin beğenisini kazandığı bir eserdi. Bu oyunda rol alırken neler hissettiniz? Bu değerli yapıtın size neler kazandırdığını düşünüyorsunuz?

Öncelikle gerçekten çok keyif aldığım bir oyundu, emniyet amirini canlandırmıştım. ‘Atatürk Üniversitesi Germanistik Club’ adında bu oyunu gerçekleştirdik. Doç. Dr. Fatma Öztürk Dağabakan hocamızın gayreti ve oyuncu arkadaşlarımın özverisiyle güzel bir oyun sahnelemiş olduk.

Günlük hayatınızda mesleğiniz harici neler yapıyorsunuz? Boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında artık boş vakit bulamamaya başladım. Kitap okumayı çok sevmeme rağmen şu aralar kitapları ihmal etmenin üzüntüsünü yaşıyorum. Okul temposu, basketbol antrenmanları derken yorgunluktan eve kendimi zor atar hale geldim. Kendime fırsat yaratmaya çalışıyorum yarattıkça da tiyatro oyunlarına gitmeye çalışıyorum ve arkadaşlarımla vakit geçirmeye çalışıyorum çünkü onlarla beraberken inanılmaz keyif alıyorum.

Galatasaray’ın taraftar grubunun (UltrAslan) Kafkas Üniversitesi’ndeki başkanlığını siz üstlenmiştiniz. Görevde olduğunuz süre boyunca ne gibi faaliyetlerde bulundunuz?

2008 yılında Kars’ta lise yıllarımda Hüseyin Doğuş Genç ağabeyimle birlikte ultrAslan’ın temellerini attık. 2012’de ultrAslan oluşumunda büyüklerimiz, Kafkas Üniversitesi Başkanlığı görevini verdiler. Türkiye’nin en doğusunda olmamıza rağmen elimizden geldiğince Galatasaray’a ve ultrAslan’a hizmet ettik. Sadece futbol maçlarına değil amatör branşlara da desteğimizi vermeye çalıştık. Sosyal projelerde görev aldık. Kars’ta bir köy okulunun boyanmasını üstlendik, Erzurum’da bir köy okuluna kitap yardımında bulunduk, huzur evlerine ziyaretlerde bulunduk, Sarıkamış Şehitlerimizi anma programlarına katıldık. Şehrimizin takımı Karsspor’a da desteğimizi verdik. Görevde olduğum süre boyunca amacımız sadece Galatasaray maçlarına gitmek değildi çünkü Galatasaraylı olmak sadece bu değildi.

Yakın zamanlarda basketbol sporu ile ilgilendiniz. Basketbola olan merakınız nasıl başladı? O geniş sahaya ekip ile çıkmak, hünerleri onlarca kişi önünde sergilemek sizde nasıl bir yer edindi?

Yaklaşık 12 yıl basketbol sporuyla uğraştım. Doğuda kendi yağında kavrulan sporculardandık. Basketbol çok ayrı bir dünya. Maç başlamadan parkeye attığınız ilk adımdan son topa kadar olan sürecin tanımı yok. Türkiye tam bir basketbol ülkesi oldu. Gelen başarılarda bunu çok net gösteriyor zaten.

Galatasaray taraftar grubunun başkanlarından biri olarak, Galatasaray takımının taraftarları ve tribünler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Üniversite değişiminden sonra görevimi, bayrağı devrettim. Ama gönül bağımız kopmadı kopmaz da zaten. Galatasaray tribününde çok değerli ağabeyler ve kardeşler edindim. Her deplasman yolunda ayrı ayrı unutulmayacak anılarımız oldu, eskimeyecek dostluklar, kardeşlikler edindim. Galatasaray tribünü hakkında söylenecek pek bir şey yok. UltrAslan ve ultrAslan UNI üstüne koya koya ilerlemeye devam ediyor.

Geçmişte hayalini kurduğunuz başka bir meslek var mıydı? Şu anki yaşantınızdan memnun musunuz?

Liseden beri hep basketbol oyuncusu olmak isterdim. Ama az önce dediğim gibi doğuda kendi yağında kavrulan sporculardan olduğumuzdan imkanlar ve fırsatlar kısıtlı olduğu için hayal olarak kaldı sanırım kalmaya da devam edecek. Artık hayallerimden ziyade hedeflerim var. Dil öğrenmek gerçekten çok zor hele hele Almanca gibi bir dili öğrenmek çok zor. Artık kendimizi bu işe adadık. İnşallah hedeflerimi bir bir gerçekleştireceğim.

Yer aldığınız “Otizme Destek Olun” adlı oyundan bahseder misiniz bizlere? Oyun, nasıl bir konuyu canlandırmak üzere sahnelendi? Amacına ulaştı mı?

Adı üstünde Otizme destek olma amaçlı bir oyundu. Bilet gelirleri de bu doğrultuda kullanıldı. Sahnenin verdiği keyfin yanına bir de işin başka bir boyutu vardı. Böylesine güzel bir projede yer almak gurur vericiydi. Emeği geçen herkese bir kez daha sizin aracılığınızla şükranlarımı sunuyorum.

Rol aldığınız tiyatrolar, yaşamınıza neler kazandırdı? Sizce, tiyatronun sanatı bir kişiye ne gibi katkıları olur?

Sahne deneyimi benim için çok özel kalacak. Oyun başlamadan önceki heyecan oyunun sonundaki gururun verdiği haz ve mutluluk tarifi olmayan bir his. Kendinde bu ışığı gören ama daha adım atmayanlar var ise bir an önce tiyatro kulüplerine koşsun. Büyük küçük rol ayrımı yapmadan rol alıp bu duyguları yaşamaları gerektiğini düşünüyorum.

Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

Öncelikle size bu güzel sohbet için teşekkür ederim. Herkese naçizane tavsiyem, hedeflerinizin ideallerinizin peşinden koşun. Bu yolda engeller olacaktır bu engeller hata yapmanıza neden olabilir. Önemli olan hata yapmak değil bu hatalardan ders çıkararak bir sonraki engeli dimdik karşılamak ve üstesinden kolayca gelebilmektir. Herkese hayırlı ramazanlar diliyorum...