Ben aslında herşeyi gereğinden fazla ciddiye alan takıntıları ile boğuşan biriyim

Röportaj: Murat Günhan

Öncelikle çok teşekkür ederim bu değerli vaktini bana ayırdığın için. Mankenlik mesleğine kaç yaşında başladın?

Mankenliğe 22 yaşında iken Vakkorama defilesinin seçmelerine katılarak başladım, orada başak gürsoy ile tanışınca işler kendiliğinden bir yola girdi.

Mankenliğe başlamana kim sebep oldu?

O zamanlar şimdi menajerliğimi de yapan arkadaşım Gökçe Doruk Erten'in babasının ajansında part-time grafiker olarak çalışıyordum ve bir yandan da okulumu (MSGSÜ Grafik Bölümü) bitirmeye çalışıyordum. Sekreter arkadaşım Serpil çok minyon biriydi ve gazetede Vakkorama seçmelerinin ilanını görmüş: "Hahhh..hahhh..haaa tam da bizi arıyorlar" diye dalga geçti, ben de içimden "Seni aramıyor olabilirler ama ben niye manken olamayayım ki" diyerek elemelere katıldım, madara olursam diye de ona söylemedim, neyse seçildim ve mankenliğe başlamış oldum.

Tüm Türkiyenin tanıdığı ünlü aktör Münir Özkul’un kızısın. Babanın bir etkisi oldu mu mankenliğe başlamanda?  

Babamın etkisi oduğunu söyleyemem, ama adımı öğrenmek yerine Münir Özkul'un kızı diye çağırmayı tercih edenler olurdu bazen.

Manken olmak için uzun boylu olmak yeterli mi?

Manken olmak için tabi ki uzun boylu olmak yeterli değil ama gerekli. Fotomodel olmak için hiç önemli değil, çok karizmatk olup podyuma çıkan ve uzun boylu olmayan mankenler de var ayrıca ama yine de podyumda var olabilmek için boy olarak belli bir standartı yakalamak gerekiyor. bunun yanı sıra iyi müzik kulağı ve müziği hissettiğini bedeninle ifade edebilmek, koreografik işlerde yer alabilmek için biraz olsun matematik zekaya da sahip olabilmek, bunların ötesinde her işte olduğu gibi disiplin ve iş ahlakı gerekiyor.

Mankenlik zor bir meslek. Mankenliğin zor olduğunu biliyor muydun?

Benim hem annem hem de babam oyuncu ve oyunculuk mankenlikten daha da zor. Mankenden oyuncu olur olmaz diye tartışadursunlar, oyunculuk daha fazla yetenek ve entellektüel birikim gerektiren bir iş olmakla birlikte, her ikisi de gösteri dünyasına hizmet eden işler, performans işleri. dolayısı ile onların iş hayatıyla kıyasladığım zaman bana o kadar da zor gelmedi.

Herhangi bir yarışmaya katıldın mı?

14 yaşımdayken "bayan vizon" mankenlik yarışmasına katılmıştım ve finale kalmıştım, vizon şova çağırdılar ve yatılı okuduğum için okuldan izin alamadım, sonra 22 yaşıma kadar podyuma hiç çıkmadım.

İlk profesyonel çıktığın defileyi hatırlıyor musun?

Elemelerine katılarak çıktığım Vakkorama ilk profesyonel defilemdi.

Ünlü bir aktörün kızı olmandan, mesleğinde avantaj ve dezavantajlarını yaşadın mı?

Özellikle İstanbul dışında ve kasabalardaki defilelerde, izleyiciler babamdan dolayı çok sıcak davranırlar ve tabi hep babamı sorarlardı, ama bir yandan da attığım her adımda babamın saygınlığını korumak gibi bir sorumluluğum vardı. artılar eksiler birbirini dengeledi diyebiliriz.

Münir Özkul’un işine karıştığı zamanlar oldu mu?

Babam hiçbir zaman işime karışmadı, mankenlik yaparken eleştirel de yaklaşmadı, ayrıca ara sıra izlemeye de gelirdi, ama oyunculuk yapmaya başladığım da ufak tefek de olsa eleştirdiği oldu. Özellikle televizyon dizilerinde filan gördüğünde kamera açılarını, ışığı iyi değerlendirmekle ilgili eleştirileri ve önerileri olurdu.

Şu an mankenlik yapmıyorsun. Eski manken denmesinden rahatsız oluyor musun?

Eski manken denmesi rahatsız etmiyor çünkü şimdi oyunculuk, sunuculuk ve seslendirme yapıyorum ve hala gösteri dünyasının bir parçasıyım, aslında mankenlik yaptığım yıllarda teatral defileler çok olurdu ve ben kendimi hep manken rolü yapan bir oyuncu gibi hissederdim, kimi arkadaşlarımızın öyle bir yerleşmiş tarzı vardı ki başına çuval da geçirsen, sadece silüetini de görsen yürüyüşünden, salınışından kim olduğu anlaşılırdı, bense her kıyafette o kıyafetin insanı olur, kıyafete göre değişirdim.

Mankenliği kaç yıl yaptın?

Mankenliği 12 yıl yaptım, 2000 yılında son profesyonel defileme çıktım ve iş beni bırakmadan, ben işi bırakmaya karar verdim. 

Senin zamanındaki işlerle şimdiki zamandaki işlerden bahseder misin?

Benim zamanımdaki işlerle şimdiki işleri kıyaslamak mı, şimdi iş yok ki... Sadece belli başlı mayo 4-5 mayo firmasının her yıl 15-20 parça irili ufaklı defilesi ekspozisyonu bile bugün bir mankenin bir yılda çıktığı işten fazlaydı, bunun yanında konfeksiyon firmalarının sezon başlarındaki defileleri, yurt içi-yurt dışı fuarlar, haute couture defileleri.  Bütün yıl boyunca çalışırdık, sadece yaz ortası ve yılbaşı civarında iş olmazdı, o zamanlar da tatil karşılığı işlere giderdik. 2001 krizinden en çok etkilenen sektörlerden biri de tekstil sektörü oldu, ayrıca üretiminin büyük kısmını uzak doğuda gerçekleştiren uluslararası büyük mağaza zincirleri piyasaya girdi, yerli firmalar da iş anlayışlarını değiştirmek zorunda kaldı. bu arada doğu blokunun yıkılmasının ardından bütün dünyada serbest dolaşıma giren mankenler, gerek fiziksel üstünlükleri, gerekse bizden çok daha az paralara çalışmaları ile piyasanın dengelerini değiştirdiler. onlar sayıca o kadar fazlalar ki, sadece bizim kızların değil, birbirlerinin de işlerini kırıyorlar. zaten eskisi gibi faal bir konfeksiyon piyasası yok, sadece modacılar defile yapıyor, onların da çoğu kızlara "benim defileme çıkmak senin için prestijdir, tecrübedir" diyor, ya çok az para veriyor, ya da hiç vermiyor. böylece kızlar da 3-5 yıl dayanıyor ve başka işlere yöneliyor.

Yurtdışı ile kıyaslarsan Türkiye’de mankenlik mesleği nereye doğru gidiyor?

Türkiye'de bir çok meslek dalında olduğu gibi mankenlik de belirsizlik içinde, çünkü tek başına bir iş değil, tekstilde üretim olacak ki manken de ürünü tanıtabilsin. ayrıca mankenlik hayatın belli bir döneminde, göreceli olarak kısa süre yapılabilecek bir iş.evet bugün biz 90'lı yılların mankenleri kimi işlerde boy gösteriyoruz, ama bunu keyif için yapıyoruz, bir zamanlar bu işi ve birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi hatırlamak, ve mutlu olmak, "siz başkaydınız" denmesinin zevkini hissetmek için yapıyoruz, bu işle hayatımızı idame ettirmemiz tabi ki düşünülemez. Tıpkı ellili yaşlarda bütün takımı yüklenen bir futbolcu ya da kuğu gölünde baş balerin olunamayacağı gibi, bazı gerçeklerle yüzleşilmesi gerekir. bu işi yapmak isteyenlerin öncelikle bu gerçeği kabullenerek şanslarını denemelerini öneririm.

Bir ara sinema ve tiyatroda rol aldın. Bunlardan bahseder misin? 

Ben artık oyunculuk yapıyorum, her zaman faal olmayabilirim ama dizilerde sinema filmlerinde oynuyorum, seslendirme ve sunuculuk yapıyorum. Bu işleri yapmamda annem ve babamın etkisi var tabi. onlar sayesinde işleyişini, kurallarını iyi bildiğim, tanıdığım bir sektör, hiç bilmediğim bir işte kendimi sudan çıkmış balık gibi hissederdim.

Küçükken babanın film setlerine gider miydin?

Küçükken babamın setlerine giderdim, çünkü annem babam ayrıldıktan sonra babamla kalıyordum. Yatılı okuyordum ve babam hafta sonları da çalıştığı için, beni sete götürürdü. bir döneme damgasını vuran hababam sınıfı serisi ve aile filmlerinin hemen hepsinin setindeydim, insan böyle yoğun bir dönemi onlarla yaşayınca, daha sonraki tercihlerinde de çok uzağa düşemiyor.

Ara sıra bazı defilelerde görünüyorsun. Sosyal sorumluluk projelerinde olmak nasıl bir duygu?

Ara sıra bazı defilelere niçin çıktığıma önceki sorularından birinde değindim zaten, ama keyfin, arkadaşlarla birlikte olmanın, eski güzel günleri yad etmenin yanına bir de sosyal sorululuk gibi bir amaç eklenince, kendini daha bir işe yarar hissediyorsun. ama bu tür konular da suistimale açı olabiliyor, fazla abartmamak, yaptığımız işin gerçekten amacına ulaşıp ulaşmadığını kontrol etmek lazım.

Dünyada hangi modacıların defilelerinde  yürümek isterdin? Neden?

Yıllar önce Uğurkan Erez bizi Jean Paul Gaultier ile tanıştırmıştı ve en beğendiği üç kişiden biri bendim, çok mutlu olmuştum çünkü modacı olmanın ötesinde, çok fütürist bir tasarımcı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca yaşasaydı, Alexander Mcqueen ile çalışmak isterdim, onun tasarımları da bana çok etkileyici ve teatral gelmiştir her zaman.

Türkiyede podyumunu beğendiğin modeller kimler?

Şu anda manken olarak kimler var bilmiyorum. Genç arkadaşları da basında çıkan fotoğraflarından tanıyorum, podyumda nasıl yürüdükleri hakkında pek bir fikrim yok. ama zaten dediğim gibi, çok fazla ilerleme kaydedecekleri bir sektör de kalmadı. 

Sizin dönemdeki mankenler arasında çok iyi bir arkadaşlık var bunu nasıl sağlayabiliyorsunuz?

Bizim yoğun olarak çalıştığımız 90'lı yıllarda, çok güzel dostluklar kurabilmemizin en önemli nedenlerinden biri, işini iyi yapan herkese yetecek kadar iş olmasıydı, eğer öyle olmasaydı, temelde bireysel rekabete dayalı bir işte, böylesi güzel dostluklar kurulamazdı. işimize duyduğumuz saygı, birbirimize duyduğumuz saygıyı da beraberinde getiriyordu. bir manken grubundan çok spor takımı gibiydik, o dönem çalıştığımız arkadaşların bir çoğu da (ben de dahil) hayatlarının bir döneminde, lisanslı olarak bir spor takımının parçası olmuştu zaten, hal böyle olunca, hayata ve işe bakışımız da farklıydı.

Her defileye çıkar mısın? Çıkar mıydın? 

İş konusunda her zaman seçici olmak mümkün olmuyor ama çalışacağımız firmanın ya da organizatörün güvenilir olup olmadığı, yapacağımız işin bize paranın yanı sıra prestij kazandırıp kazandırmayacağı ve bizden başka hangi mankenlerin o işte yer alacağı seçimlerimizi belirleyen unsurlardı. Bunun dışında verilen kıyafeti beğenip beğenmemek ya da hoşnutsuzluğumuzu belli etmek gibi bir lüksümüz olamazdı tabi ki.

Bazen komik anlarını yakalıyorum senin. Komik ve eğlenceli bir insan mısın?

Ben aslında her şeyi gereğinden fazla ciddiye alan, takıntılarıyla boğuşan biriyim. Sanırım komik yanlarım varsa da sadece kendimi rahat hissettiğim insanların yanında ortaya çıkıyor. Çok eğlenceli bulmam kendimi, hatta benim gibi birine rastlasam gıcık olurdum sanırım.

Süreyya var hayatında. Biraz ondan bahseder misin?

Hep bir kızım olsun istedim, hiçbir zaman çok sayıda çocuk hayali kurmadım, geç de olsa bir kızım oldu ve evet çok çabuk büyüyor. onun büyümesine hazır olup olmamaktan çok, geleceği ile ilgili kaygılarım çok fazla. Eğitim sistemindeki belirsizlikler, bitmek bilmeyen değişkenler vs. vs. ama çocuğu olan herkesle ortak paydamız artık bunlar. Onun geleceği ile plan yapmaya gelince, kafada hep planlar var tabi ama kendi geleceğimi de düşünmem lazım, uçakta çocuklu yolcuların, oksijen maskesini önce kendilerine takmaları gerektiği gibi bir şey bu...

Ev işleri ile aran nasıl? 

Yemek yapmayı çok severim, badana boya, elektrik tamir işleri, matkapla yapılan işler, dikiş, örgü, temizlik hepsi gelir elimden, ama hiç ütü yapmam, ütülü bir şey giymem, bir de bulaşık makinesini boşaltmayı hiç sevmem.

Özel hayatından iş hayatın için ödün verdin mi?

İşimiz bir yerden sonra hayatımız oluyor, özel hayat ve iş hayatı diye ayırmak zorlaşıyor, neticede çalışarak geçirdiğimiz bir hayatımız var, ama kimi kısımlarını özel olarak koruyabilmek çoğunlukla tercihlere bağlı diye düşünüyorum. Bu yüzden işim için hayatımdan ödün verdiğimi de pek söyleyemem. 

Gelecekte belirlediğin hedeflerin var mı?

Geçenlerde sosyal medyada "aşkın gelişi, aklın gidişidir" diye bir cümle paylaşmış biri. Gençlik günlerimize bakınca hemen hepimizin, "gerçekten öyleymiş" dediğimiz ne çok şey yaşamış olduğumuzu görüyorum. Başımızda kavak yelleri esiyormuş, saçmalama lüksümüz varmış. Şimdilerde hayatımızda egemen olan duygu ise kaygı ne yazık ki, belki olgunlukla ve sorumluluklarla gelen bir ruh hali biraz da. Yani mantık diyeceğim.

Manken olmasaydın. Ne olmak isterdin?

Grafiker olmak istedim, okulunu da okudum ama dijital çağa ayak uyduramayınca, mankenlikte de başarılı olunca mankenlik ağır bastı. Sonra da oyuncu olmak istedim, şimdi de oyunculuk yapıyorum. Yani kendime çok ulaşılması güç hedefler koymadım sanırım, pek içimde kalan bir şey de olmadı.

Bu aralar bir proje var.  Biraz bahsede rmisin?

Son olarak "Kırgın Çiçekler" dizisinde rol almıştım, ama oradaki rolüm bitti. şimdilerde seslendrme ve sunuculuk işleri var, bir de on yıldır sinema-tv dalında bitmeyen bir doktora öğrenciliği dönemim, sanırım sonunda öğrencilikten emekli olacağım:)