Gülse Birsel'in yazdığı, başrollerini ise Demet Evgar ve Engin Günaydın'ın paylaştığı “Aile Arasında” sinema filminde komşu 'Behiye'ye hayat veren Ayta Sözeri, bu filmle ününe ün kattı. 

“Kayıp Şehir”, “Ulan İstanbul” ve “Paramparça” gibi severek izlediğimiz dizilerin de önemli karakterlerinden biri olan Ayta Sözeri, 50. SİYAD Ödülleri'nde  “En iyi yardımcı kadın oyuncu” ödülünü aldı. 

Son zamanlarda söylediği “Büklüm Büklüm” şarkısıyla oyunculuğun yanı sıra sesiyle de tüm sevenlerini büyüleyen Ayta Hanım, sahne performanslarıyla da sevenlerine muhteşem anlar yaşatıyor. 

Şimdilerde yeni şarkılarla hayatımızda olacak olan; hayat tecrübesi, insanlığı ve o güzel enerjisiyle hepimizi büyüleyen Ayta Sözeri ile biz de bir araya geldik. 

O güzel sohbeti için kendisine teşekkür edip herkese keyifli okumalar diliyorum...

Merhaba Ayta Hanım, nasılsınız?

Merhaba Elifciğim teşekkür ederim. 

Öncelikle Minik Serçe’nin o muhteşem şarkısı ‘Büklüm Büklüm’ü ne güzel söylediniz… Şarkıdan bahsedelim istiyorum, filmde yayınlanınca mı klip çekmeye karar verdiniz?

Aslında ben çok uzun yıllar boyunca ‘Büklüm Büklüm’ü hep okumak istedim. Hatta coverları yapıldığı zaman “Ben okuyacaktım yaa neden okudular” diye üzülüyordum. Sonra filmde tesadüfi olarak karşıma çıktı ve dedim ki, “En azından filmde okuyacağım”. Ama filmden sonra sağ olsun herkes dinlemeyi çok istedi “Ne olursunuz hiç bir yerde bulamıyoruz, lütfen okuyup bir video paylaşın” denilince dedim ki, “Madem bu kadar isteniliyor o zaman biz bu şarkıya bir klip çıkaralım”. Böylece ‘Büklüm Büklüm’ü okumuş oldum Elif…

“Sezen Aksu hayatımda birçok şeyi destekledi” diyen Ayta Sözeri, “Sezen’in şarkısını bana vermesi zaten başlı başına bir destekti” şeklinde açıkladı. 

Çok içten söylemişsiniz şarkıyı sanki tüm yaşamınızı sesinizden geçiriyorsunuz gibi… Hepimizin aldığı bu değil mi?

Bir kere bütün yaşamım bir şarkıya yansıyor mu onu düşünmek lazım. Belki de yaşamımın bir kısmı yansıyor ve sadece bundan etkilendiniz. Daha birçok kısmı var ki başka şarkılara yansıyacak olan. Diğer şarkılarımla da sizi etkilemeyi düşünüyorum. 

Ele geçmez mi istediğimiz uğruna savaş vermezsek?

Bazı şeyler evet uğruna savaş vermezsen ele geçmiyor. Yani mücadele etmezsen diyelim. “Savaş” kelimesi hece ölçüsü olarak daha çok uyduğu için oraya konulmuş olabilir. Mücadele etmez, savaş vermezsen istediğin gerçekleşmiyor. Buradaki kasıt vazgeçmemek de olabilir. Vazgeçtiğin bir şey sana gelemez ki zaten. Peşinden koştuğun sürece olur tabii doğru bir şeyse...

Siz ne savaşlar verdiniz?

Birçok savaş verdim Elif. Sanat yapabilme savaşı verdim. Okumak, mezun olmak savaşı verdim. Kimliğimi insanlara kabul ettirme savaşı verdim. Önce akraba ve çevreme daha sonra tanıdığım diğer insanlara bunlarla ilgili bir sürü savaş verdim. İnsanın hayatı boyunca da vereceği savaşlar bitmiyor ki zaten. Ne zaman bir şey için “Oh, tamam” desen yine bir başka mücadelede kendini buluyorsun.

Gelelim Gülse Birsel’in kalemini konuşturduğu ‘Aile Arasında’ filmine. Demet Evgar ve Engin Günaydın başta olmak üzere çok güzel bir ekiple severek bir film izledik. Behiye halamız oldunuz. Film hakkında kısa özet geçecek olsanız, ne dersiniz?

Eğer bir oyuncu bir şeyi sevmezse onu rolüne de yansıttığına inanıyorum. Orada muhakkak rahatsız olduğunu hissederiz. Ekibi sevmek gerekiyor zaten. O ekiple bir araya geldiğin zaman enerjin tuttuğu anda’ Aile Arasında’ gibi bir film ortaya çıkıyor. Evet, ekibi çok sevdim. Filmi de çok sevmiştim severek oynadım ve severek yaptığınız bir şeyin böyle ödüllendirilmesi inanılmaz güzel.

Teklif size nasıl geldi. Bu filmde olmasaydınız üzülür müydünüz?

Ay zaten ben, “Lütfen ben filmde olayım” diye dualar ederek gittim de zaten o kişi benmişim haberim yokmuş. Teklif geldiğinde de çok heyecanlandım.

Demet Hanım’la ‘Yanayım Yanayım’ şarkısını stüdyoda seslendirdiniz. O gün çok eğlenmiş görünüyorsunuz. Anlatabileceğiniz özel bir hikayesi var mı?

Demet bir video çekmişti. Sonra o videoya çok gülmüştük ses açma provasında ses açıyorduk. Ben aslında Türk sanat musikisi korosundaymışım gibi ellerimi açarak ses açıyordum. Demet de demişti ki(silmezsen cümle anlamsız olur) “yaa bak küçük hanımdan müzik dersi” diye bir video çekmişti. Hala bende duruyor video, belki bir gün yayınlarım. Bundan başka da ne gördüyseniz klipte gördüğünüz gibi, evet gerçekten o kadar çok eğlenerek okuduk şarkıyı.

Zaten o enerji o kadar güzel yansıyor ki…

Görüştüğümüzde aynı şeklide bütün enerjimizi aynı sevgiyle yaşıyoruz. Biz filmden önce de Demet’le konuşur görüşürdük, Demet çok yakın arkadaşım film bitti hala da aynı şekilde devam ediyor samimiyetimiz.  

Peki, sormak istiyorum bazı arkadaşlıklar gerçekten de aile bağlarından daha sağlam bağlarla mı bir arada olur? Ailemizi seçme şansımız yokken arkadaşlarımızı tüm benliğimizle seçmemiz etkili oluyor mu?

Bazen arkadaşlarınız gerçek akrabalarınız gibi hissettirmiyor mu? Hiçbir akrabamıza gerçekten özde- sözde dertlerinizi anlatamazken arkadaşlarınızla paylaşıyorsunuz. Onlar da sizin aileniz sayılır. Zaten “alternatif aile” dediğimiz şey bu. Alternatif aileler vardır Elif, aslında insan doğduğu, biyolojik olarak ait olduğu aileyi seçemese de yaşamak istediği feyz alacağı ailelerini kendi seçebilir. Bu da böyle bir şey…

‘Ulan İstanbul’un ‘Umay’ı, ‘Kayıp Şehir’in Duygu’su, ‘Paramparça’nın Nezaket’i, ‘Güneşi Gördüm’ün Tuana’sı… Daha ne kaldı saymadığım hepsinde bambaşka karakterlerle hayatımızdaydınız. Hangi karakteri kendinizle çok özdeşleştirmiştiniz?

O ana bağlı. ‘Kayıp Şehir’i oynarken ‘Duygu’yu benimsemiştim.’ Aile Arasında’yı oynadığımda ‘Behiye’yi benimsedim. Hepsinin yeri farklı, her biri bambaşka kadınlar zaten. Birbirlerine çok benziyor da olsalar fizyonomi (görüntü) olarak ama hepsi farklı kadınlar ve her birinin farklı karakterleri var. Hepsi de sevdiğim karakterlerdi.

Oyuncu olmak nasıl bir duyguydu?

Oyuncu olmak aslında gerçekte olamayacağım veya gerçekte olabildiğim şeyleri başkalarına koskocaman bir pencere ile gösterme işi. Bu sebeple oyuncu olmak hem çok zor hem de çok değerli. Çoğu zaman oynadığınız karakterin etkisinde kalıp o hayatı hissediyorsunuz. Mesela o hayatın içinden çok fazla eğlence de çıkabiliyor, acılar da çıkabiliyor. Bunlar tabi oyuncunun üzerinde kalıyor. Geçmiş yıllarda oyunculukla alakalı bir şey yazmıştım zaten, bir tanım yapmıştım. Demiştim ki: “Hayatınızdaki acıları tekrar tekrar aynı şiddetle yaşayabilme sanatıdır oyunculuk”.

İçinizde uhde kalan bir rol var mı? Nasıl birini oynamak isterdiniz? Ya da nasıl bir rol gelsin istersiniz?

Uğur Yücel’in ‘Yazı Tura’ filminde ‘Okşan’ karakteri vardı. O zamanki maddi imkânsızlıklardan ben Kıbrıs’ta çalışıyordum. O filme oynamak için İstanbul’a gelememiştim. Onu çok oynamak isterdim. Bu ne kadar doğru tabi bilmiyorum ama Uğur Bey, benden sonra “Ben gerçekten balıkçıyı oynayacak bir oyuncu değil, balıkçıyı arıyordum ve onu bulmuştum. O yüzden artık bunu senaryodan çıkarıyorum” demiş ve o bölümü çekmemiş. Onu çok oynamak isterdim o içimde uhde kaldı.

Sahne demişken nerelerde sahneleriniz var?

Birçok yerde sahnemiz var. Artık teknoloji çağındayız sosyal medya hesaplarımdan özellikle Instagram adresimden her pazartesi mütemadiyen nerede olduğumuzu, haftalık programımızı yayınlıyoruz; oradan baksınlar çünkü durmadan değişebiliyor. Şimdi tek tek sayarım birisini unuturum kalbi kırılır. Böyle şeylere itina gösteriyorum.

İzin verirseniz biraz kişisel sorular sormak istiyorum. Artık herkes Almanya’da doğup İzmir’de büyüdüğünüzü biliyor. Nasıl bir aileniz vardı?

Çok enteresan bir ailem yoktu, karmaşık bir ailem de yoktu. Herkes der ya, “Bu kadar acısı var çocukluğu acılar içinde mi geçti?” Yo hayır, çok güzel bir çocukluğum vardı. Ailem Türkiye’deki birçok aile gibi ataerkil bir aileydi. Normal işçi bir ailem vardı. Enteresan bir şekilde gazeteye yazabileceğin bir ailem yoktu aslında Elif. Soy ağacı nüfus sistemi çıkınca annemin dedesinin Bulgaristan’dan geldiğini öğrendim. Ailemde değişiklik bu olabilir.

Babanızın cinsiyet kimliğinizle ilgili verdiğiniz kararda sizi reddettiğini biliyoruz. Bu tamamen toplumsal mı sizce?

Aslında reddetmiş bir babaya sahip değilim. Tabi ki yaşadığı çevre çerçevesinde düşünüyordu. O zamanlar ben de başkaları gibi “Ya ben çocuğu değil miyim” gibi düşünüyordum. Fakat şimdi oturup mantıklı düşününce o çevre içerisinde ne yapabilirdi ki? ilkokul mezunu bile olmayan bir adam. Beni gayet kibar bir şekilde evden kovmuştu. Hiçbir zaman reddetmedi. Benim gibi bir çocuğu olduğunu bildi. Belki hayatımda küçük dokunuşlar yapmamış oldu, o kadar.

Babanızla görüşüyor musunuz ya da hiç görüştünüz mü?

Babamla görüşmüyorum çünkü babam rahmetli oldu. Vefat etmeden önce görüşmüştüm tabii ki babamla. Ama o eskisi gibi sıkı fıkı görüşmeler değildi.

 Bu sürede ben kendime “alternatif aileler” yarattım Elif. Aynı ‘Aile Arasında’ filmindeki gibi alternatif ailelerim ile aramdaki bağ daha kuvvetli. Gerçek biyolojik anlamdaki akrabalıklarımı daha zayıflamış hissettim. Aslında şöyle oldu: Arkadaşlarım ailem, ailem arkadaşlarım olarak yer değiştirdi.

Ayta kendi adınız mı? Nereden geldi bu isim?

Ayta benim soyadım. Sahneye çıkacağım zamanlarda herkese sahne ismi konuluyordu. Bana da hiç hoşuma gitmeyen isimler koymaya çalıştılar. Ben o isimleri kullanmak istemedim. Arkadaşım da, “Soyadı çok güzel, soyadını kullansın” deyince soyadım sahne adım oldu. Artık zaten artist ismim.

Bunu çok küçük yaşta fark ettiğiniz için soruyorum. Buradan ailelerin çocuklarına dikkat etmeleri için sizden istiyorum. Cinsiyet kimliği ile ilgili ne yapabilirler?

Bu soruyu cevaplayamam, bununla ilgili de şöyle yanıt verebilirim Elif. Çünkü ben sadece kendimden sorumluyum ve kendimi anlatabilirim. Başkalarının belirgin özellikleri benimle aynı olmayabilir. Ya da benimle aynı belirgin özelliklere sahip olup, bu özellikleri gösterirken cinsiyet kimliği yanlış olmayabilir ve ya aileleri yanlış yönlendirmiş olabilirim.

Sadece şunu söyleyebilirim ki: “LİSDAK” ve “LADEK” adında iki dernek var ve bu dernekler LGBTİQ+ Plus olan çocukların ailelerinin kurduğu yerler. Yani “çocuklarda neleri nasıl fark ettiler”, “neler oldu”, “nasıl davrandılar”, “hala nasıl yaşıyorlar” ve “neler yapıyorlar”… Bu iki aile derneğini internetten de kolaylıkla bulabilirler. Eğer böyle hissedenler varsa en güzel cevabı aile derneklerinden alacaklar.

Sizin babanız sizin yanınızda olsaydı böyle olur muydu? Ne değişirdi ya da ne değişmezdi?

Hiç bilmiyorum Elif acaba ne değişirdi? Önce mi bir Ayta Sözeri olurdu yoksa bu kadar çok hayat içerisinde yuvarlanıp, pişip, dönüp, çevrilip mi Ayta Sözeri haline geldim onu bilmiyorum. Ve onu maalesef hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Eğer ki beni kibarca evden kovmamış olsaydı, hayatım nasıl şekillenirdi onu maalesef yaşamamız gerekiyordu.

“Çocuğunuzu Değil Çevrenizi Değiştirin”

“Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği bana benzer olan kişilerin hayatları her zaman çok kolay değil. Hatta hiç kolay değil” diyen Sözeri, “O yüzden hepsinin yanında ailesi olursa hepsinin hayatı çok daha kolay olur. Benim ailem benim yanımda durmamış olabilir. O zamanki şartlar çevre… Ama şimdi çevreyi ve şartları düşünmesinler gerekirse çocukları için çevrelerini değiştirsinler ama çocuklarının yanında dursunlar. O zaman hayatları çok daha kolay oluyor” şeklinde konuştu.

Okulda zorluk çekiyor muydunuz? Arkadaşlarınızın tepkileri nasıldı?

Gerçek arkadaşlarının seni sevmeleri ya da sevgilerinin dereceleri hiç değişmiyor. Hatta biraz daha korumacı oluyorlar çünkü etrafa karşı seni korumak zorunda oluyorlar. Tabii ki her okulda olduğu gibi birkaç zıpır çocuk da çıkıyor. Mesela eskiden benimle farklı diyalog halinde olanların beni epey güçlendirmiş olduklarını düşünüyorum. Savunma sistemimi ve kendimi sözsel olarak nasıl koruyacağımı öğretmişler bana. Zekâmı geliştirmişler ama zaten çok başarılı bir öğrenci olduğum için çok fazla zorluk hissetmedim. Okul hayatımda başarı görünümümden daha önemliydi.

İlk aşık olduğunuz çocuk kimdi? O da size aşık mıydı?

İlk âşık olduğum çocuğun adı… Böyle bir şey söylememi bekliyor musun Elif? Söyler miyim sence böyle bir şeyi? :D Belki evlenmiştir… Ben her âşık olduğumda ilk defa âşık oluyormuşum gibi aşık oluyorum. Eğer gerçekten eski aşklarımı hatırlatabilecekse yeni aşkım, o zaman âşık olamıyorum ki zaten hepsi yepyeni…

Aşkı birçok yerde tanımladınız ama ben yine de sormak istiyorum: aşk size ne hissettiriyor?

Aşk, aynı vücut iklimine sahip kişilerin mevsimleri aynı anda yaşamasıdır Elifciğim. O yüzden ben de her seferinde ilk defa âşık oluyormuş gibi oluyorum. Baştan başlıyorum aşka…

Sizce bir kadın nasıl olmalı ve kadınların ülkemizde genel olarak eksiği neler?

Bütün hayatımız boyunca, “Bir kadın şöyle olmalı”, “Erkek şöyle gezmeli”, “Çocuk şöyle durmalı” şeklinde öğretilerle büyüdüğümüz için benim yapmayacağım tek şeyi bana soruyorsun. Ben herhangi bir kadına nasıl davranması gerektiğini anlatmam, söylemem, olduğu gibi kabul ederim sadece. O kendini nasıl mutlu hissediyorsa, nasıl olmak istiyorsa öyle olsun. Ama bu ataerkil bir toplum içerisinde kadın olarak güçlü olmak istiyorlarsa, bir kere her şeyden önce ekonomik özgürlükleri olsun. En büyük güç; ekonomik özgürlüktür. Sonra her insan kadar aynı haklara sahip olduklarını bilsinler ve hiçbir kadın hiçbir kadın arkadaşını yalnız bırakmasın…

 O kadar çok konuşmak istiyorum ki o kadar çok soru var ki aklımda o kadar güzel görünüyorsunuz ki, o kadar güzel bir kalbiniz olduğunu hissediyorum ki size bu camiadan en çok destek olan isimleri sorsam?

Bu camiadan tanıştığım herkes bana destek oldu. İnanmayacaksın ama her tanıştığımın bana bir şey kattı, bir şekilde bana yardım etti, bir şeklide beni ileriye doğru itti Elif. Tanıştığım herkes destek oldu.

Ne var o zaman sizde?

Herkes soruyor, bende bilmiyorum. Kendimi anlatma/ ifade etme gücü belki de bu, ben de bilmiyorum.

Yeni şarkı ne zaman gelir?

Çok yakın Elif bu haftaya gelecek. Bu şarkıdan sonra da dört dört devam edeceğim. Dört şarkı dört albüm dört ayrı zamanda dört başka bestekar ile aynı tarzda çıkaracağım.

Ne tarz söylemeyi seviyorsunuz?

Her şeyi söylüyorum, hiç ayrımım yok Elif belki de o yüzden sahnelerim bu kadar seviliyor. Türk müziği okurken birden kendinizi Sezen Aksu’nun evinde hissedebiliyorsunuz. Bir anda karşında Ajda Pekkan varmış gibi olabiliyorsunuz. Birden Yunanistan’a gitmişsin hissediyorsun Rumca söylüyorum. Birden İtalyanca söylüyorum. Sonra bir anda İbrahim Tatlıses’ten bir şarkı söyleyebiliyorum. O yüzden herkes kendinden bir şey buluyor bence.

Bu sıralar dinlediğiniz ilk beş şarkı desem?

‘Büklüm Büklüm’ü çok dinliyorum aslında. Böyle bir sıralama yapamam Elif çünkü yeni şarkılar geliyor ve ben sürekli şarkılar çalışıyorum, devamlı repertuar hazırlıyorum. O yüzden bir “top five” (en iyi beş) listem yok.

Sinema Yazarları Derneği’nin (SİYAD) her yıl düzenlediği 50. SİYAD Ödülleri'nde “En iyi yardımcı kadın oyuncu” ödülünü aldınız. Sizi seven herkes adına da sizi tebrik ediyorum. Ödül almak nasıl bir his?

Rahmetli hocam Levent Kırca, “Marifet, iltifata tabidir” derdi. Şimdi ödüllendirilen kişi daha çok mutlu olur ve daha iyi işler yapmak için daha çok çalışmaz mı? Tabii ki SİYAD'dan “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü almak hatta ödül almayıp aday bile olsam çok değerliydi. Sağ olsunlar ödülü ben aldım. 

Sosyal medyada da sizi çok sevenler var sosyal medya hakkında neler söylersiniz?

Sosyal medyada çok yetenekli değilim. Durmadan “Canlı yayın yap” diyorlar ama bilmiyorum ki, önce bir deneme yapmam lazım. Hikâye koymayı öğrendim , Instagram eskimeden canlı yayınlar yapacağım inşallah. Ben Facebook’u öğrenene kadar Twitter çıktı, onu öğrendik Instagram çıktı. Instagram da eskimeden hepsini öğreneceğim. Şu çok önemli, eskiden bütün oyuncular derlerdi ki; “Tiyatro başka bir şey çünkü anında seyircinin tepkisini görebiliyorsun.” İşte sosyal medya böyle bir şey oldu. Doğru kullanılırsa iyi, yanlış kullanılırsa çok iyi değil. Çünkü her şey direkt karşında oluyor ne kadar çok sevdiğini de yazıyorlar, ne düşündüklerini de... Mesela geçen gün başıma geldi ; çok koşuşturmaktan hızlı kilo veriyorum. Oraya birisi “çok kilo aldın” yazmış.  “Şarkıları sesimle ve gırtlağımla söylüyorum, kilolarımla değil” yazacaktım sonra kırıcı olurum diye vazgeçtim, yazmadım. Her şeyi yazabiliyorlar neyi senin mutsuz edeceğini düşünmeden yazıyorlar ama bu konuda çok şanslıyım mutluluğun en büyüğünü bahşediyorlar. Gündüz bakarsam diğer işlerimi ihmal edebiliyorum o yüzden gündüz pek bakamıyorum. Ama geceleri yatacağım zaman yarım saat ayırıyorum. Hepsini okuyup beğeniyorum. Yorum yapmayabilirim ama mutlaka okuyup beğeniyorum.

Son olarak okuyucularımıza neler söylersiniz?

Daha çok okusunlar, daha fazla yazar tüketsinler, özümsesinler, baksınlar, karşılaştırsınlar. Daha çok okuyup daha çok film seyretsinler… Sevgiler.

 Doğum Tarihi: 31 Mart 1976

Burcu: Koç

En sevdiği yönü: Üşengeç olmamak

En sevmediği yönü: Aceleci olmak

Uğurlu sayısı: 3- 9- 11- 17- 31

Uğurlu günü: Her gün

En sevdiği renk: Yeşil

En sevdiği çizgi film: Buz Devri, Ejderhanı Nasıl Eğitirsin, Shrek

En sevdiği söz: Mutlu bir hayat yoktur, mutlu dakikalar vardır. 

Söyleşi: Elif Günay

Fotoğraf: Fatma Demir