Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz? Spikerliğe ilk adımı nasıl attınız? 

1992’de Malatya’da doğdum, üniversiteye kadar olan eğitim hayatımı Malatya’da tamamladım.  2011 yılında Mersin Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümünü kazandım. Hayalini kurduğum bölümü kazanmakla birlikte hedefime bir adım daha yaklaşmış oldum.  Üniversite hayatım boyunca alanla ilgili hep aktif bir öğrenci oldum.  Kendimi bildim bileli; öğrenmeden, okumadan, araştırmadan duramam. Öğrencilik hayatımda da bu alışkanlıklarımı sürdürdüm aynı zamanda öğrendiklerimi uygulamaya geçirmekten hiçbir zaman geri durmadım.  Çektiğim kısa filmler ve haberlerle çeşitli festivallerde derecelere girdim ve bazılarından ödüllerle döndüm.  Dört yıllık üniversite hayatımın ardından diplomayı alır almaz İstanbul’a gittim.  Bir dizi setinde yaklaşık 6 ay asistan olarak çalıştım.  Sette çalışmak öncelikli hedefim, muhabirlik alanında çalışmak bu hedefimde eşdeğer olan diğer hedefimdi. Sette çalışmanın bana göre olmadığını anladığım sırada daha önce öğrencilik yıllarımda bir yaz döneminde tecrübe edinmek için çalıştığım kanalla irtibata geçtim. Kanal olumlu karşıladı iş talebimi görüşmek için İstanbul’dan ayrılıp Malatya’ya geldim ve Türkiyem TV’de muhabir olarak çalışmaya başladım. Daha sonra Spor müdürünün yönlendirmesiyle spor haberlerini de sundum. Bu kanalda yaklaşık 6 ay çalıştıktan sonra çeşitli sebeplerden dolayı ayrılmak zorunda kaldım. Hemen ardından Malatya’da yayın yapan bir başka uydu kanalıyla ERTV’ye bir arkadaşımın tavsiyesiyle başvurdum. Bu kanalda spiker olarak başladım fakat çok yönlü olmak her zaman tercihim olduğundan bu kanalda da editörlük muhabirlik alanlarında da hep etkin oldum. Yaklaşık bir buçuk yıldır ERTV’de haber editörü, muhabir ve spiker olarak çalışıyorum. Aynı zamanda Fırat Üniversitesi’nde iletişim bilimleri alanından yüksek lisans yapıyorum.

Neden Spikerlik? 

Gündemin içinde olmak, küçüklükten beri hep istediğim yaşam tarzıydı ve spikerliğin de gündemin içinde olan mesleklerin başında geldiğini düşünüyorum. Bu yüzden spikerlik, muhabirlik, haber editörlüğü mesleklerinin tam bana göre olduğunu düşünüyorum. “Birbiriyle ilişkili bu mesleklerden hangisiyle anılmayı istersiniz?” diye soracak olursanız “muhabirlik” diye cevaplandırırım.

Örnek aldığınız isimler var mı ? 

Haberleri doğal ve eleştirel yorumlama tarzından dolayı Fatih Portakal örnek aldığım isimlerin başında geliyor. NTV ana haber sunucusu Seda Öğretir başarılı bulduğum isimlerin başında. Bu sıralamayı, yine NTV’de sabahları “Haber Merkezi” adlı bülteni sunan Burcu Kaya takip ediyor. Benim spikerlikle ilgili örnek aldığım isimlerin sıralaması böyle. Muhabirlik alınanda ise CNN TÜRK’ÜN muhabirlerinden Göksel Göksu, örnek aldığım isimlerin en başında geliyor. Yaklaşık 20 yıldır muhabirlik yapan Göksu’nun, hem derlediği belgeseller hem de imza attığı haberlerini hep örnek alıyorum. 

Kendinizde bir şeyleri değiştirme imkanınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Bazen çabalamam gerekenden daha az çalışıyorum. Sonra kendime kızıyorum çünkü hedeflerime ulaşmak için daha çok çalışmam gerekiyor. Sanırım kendimle ilgili bir şeyleri değiştirmek istesem bir şırıngayla kendime daha fazla çalışma azmi aşılardım. 

Medya ile aranız nasıl? Televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarından ne şekilde faydalanıyorsunuz? Sosyal medya ile aranız nasıl?

Tabi ki iyi. Çünkü iyi olmaması mesleğimden koparır beni diye düşünüyorum. Bizim mesleğimiz gündemi aktarmaktan geçtiği için gündemi takip etmeyi de zorunlu kılıyor. Var olan gündem bir önceki ve bir sonraki gelişmeler genel olarak birbiriyle bağlantılı olduğu için birini kaçırmak konuya hakimiyet kaybettiriyor.  Ve bizim mesleğimizde gündemin nabzını tutmak şart, takip etmekse ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı karşılayamayan ‘ölür’ yemek yemeyen insan bünyesinin iflas etmesiyle aynı şey bu. 

Sosyal medyayla aram iyi fakat ben bu ağla olan bağlantımı arkadaş fotoğraflarına bakmaktan daha çok sitelerin, platformların öne çıkardığı başlıkların detaylarına bakmakla kuruyorum.

ER TV’deki çalışmalarınızdan bahseder misiniz ? 

ERTV’ye spiker ve internet sitesi editörü olarak başladım.  Daha sonra sahada olmayı talep ettim. Asayiş haberlerinde nadiren bulunuyorum, çoğunlukla özel haberler yapıyorum. Ulusal haber editörlüğü yapmaktayım aynı zamanda bir saati bulan bir bültenimiz var “sabah ajansı” onu sunuyorum. 

İyi haber spikerini siz nasıl tarif edersiniz ? 

Haber alma, verme, yani bu enformasyon halkasında güçlü bir zincir olmak gerekiyor. Her ne kadar halk arasında genel olarak iyi spikerlik “düzgün anlatımla” örtüşse de ben iyi bir spiker olmada bu kriterden daha önemli etkenlerin de olduğunu düşünüyorum. Habere hakim olmak, ele aldığın/sunduğun haberin üstüne bir şeyler koymak/eklemek, elindeki bilgiyi anlaşılır vermek bu noktaya bağlı olarak doğru telaffuz, vurgu ve tonlamalar, yani iyi bir diksiyon giriyor, böyle uzayıp giden kriterler var. Tabi bu saydıklarımız görünürde olanlar bir de arka tarafa baktığımızda sahadan gelen yani muhabirlik yaparak ya da editörlük yaparak spikerliğe geçmenin artılarının daha büyük olduğunu düşünüyorum. 

Medya dünyası rekabetin yoğun olduğu bir alan siz nasıl değerlendiriyorsunuz ? 

Kesinlikle öyle yoğun bir rekabet var. Bu durumun önde gelen faktörlerinden biri dışarıdan bakınca bu sektörün çok çekici geliyor olması. Ekran önünde olma arzusu da bu durumu pekiştiriyor.  Bu durum sektöre dahil olma adına yaşanan bir rekabetken bir de sektörün kendi içinde yaşadığı rekabet var. Reklam pastasından daha büyük pay alma adına kanalların birbiriyle rekabeti, buna bağlı olarak çalışanların rekabeti bir biriyle iç içe geçmiş şekilde sürüyor. Bu sektörü elinde tutan medya  patronlarının ekonomik kaygıları bu rekabeti besleyen en önemli kaynaklardan biri durumunda.  Sektör çalışanları arasındaki rekabette ise rakipleri nakavt etmenin kriteri kendini geliştirmekten geçiyor. Tırnak içinde söylüyorum ‘işini iyi yapmak’, dil bilmek, mesleki tecrübe ve mesleğin gerekliliği olarak olabildiğince her alana hakim olacak bilgi ve alt yapı; hukuk literatüründen bilime, teknolojiden sinemaya, spordan sağlığa, bu kadar birbiriyle alakasız alakalı her alanda bilgiye sahip olmayı gerektiriyor bizim mesleğimiz. Böyle gereklilikleri olan bir mesleğin içinde derin rekabetler yaşanmakta, diğerlerinden sıyrılmak ve öne çıkmak çok kolay olmamakla birlikte yine kişinin kendi elinde diye düşünüyorum.

Spikerlik rol model işlerden biri haline geldi bunu nasıl değerlendirirsiniz ? 

Günümüzde ekran önünde olma isteği ön plana çıkıyor. Oyuncu olmak isteyenlerin haddi hesabı yok. Ekran önünde olma arzusundan dolayı spikerliğe de rağbet arttı. Fakat burada kriter olarak spikerlik mesleğini gerçekten yapma arzusuna bakmak lazım. 

Sizce spiker olabilmek için iletişim mezunu olmak şart mıdır ? 

Sektörde “okullu”, “alaylı” ayrımı var. Bence okullu olmak şart değil fakat okullu olmanın yani kitle iletişim araçlarının hakim olduğu bu sektörde çalışmak için iletişim fakültelerinden mezun olmanın artıları da yadsınamaz.  Ben bu sektörde henüz çok köklü değilim fakat öğrencilik hayatımdan bu yana tanık olduğum kadarıyla bir değerlendirme yapacak olursam; birçok alaylı tanıdım, içlerinden başarılı olanlarda vardı bana göre başarısız olanlarda. Alaylı olanlar işin sadece kendine lazım olan kadarını öğrenmiş ve sürdürmüş. Tabi bu kişiye göre değişir, mutlaka ki bunlar içinden kendini geliştirenler vardır. Öte yandan, okullulara baktığımızda; mezun olduklarında işin pratik kısmında, sektörde aktif olarak çalışanlara göre eksik olduklarını görüyoruz. Fakat okullu olan bu sektörde çalışmaya başladığında ondan istenilenden daha fazlasına hakim olabiliyor. Yani alaylılar işi biliyor evet ama okullu olup aktif çalışanlar hem işi hem de işin abc’sini biliyor. Tabi yine eklemek istiyorum, bu durum kişinin bireysel çabasına göre farklılık gösterir.

Yeni Medyanın ( Sosyal medya ve internet ) Geleneksel Medyayı ( radyo – tv – gazete ) Yok edeceği söyleniyor bunu nasıl değerlendiriyorsunuz ? 

Ben tam anlamıyla yok edebileceğini yeni medyanın, geleneksel medyayı süpürüp atacağını sanmıyorum. Türkiye için düşünürsek geleneksel medya içinde radyoya baktığımızda 1927’de başlayıp bu yıllara kadar uzanan bir süreç,  gazetecilik tarihine baktığımızda ise Osmanlılara kadar uzanan bir bağ var, televizyon 1952’de başlayan deneme süreçlerini saymazsak 1967’den itibaren hayatımızda. Dolayısıyla bu kadar köklü bir alışkanlığı söküp atmak bence pek de mümkün görünmüyor.  Geleneksel medyada televizyon öne çıkan araçlardan biri ve hemen hemen bu aygıtın girmediği ev yok diyebiliriz. Bu kriterler düşünülünce geleneksel medyanın toplumda bir köklü alışkanlık halinde olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan yeni medyaya baktığımızda henüz toplumun tüm tabakalarında aktif şekilde kullanılmadığını hatta aktiflik bir yana her kesime henüz ulaşmadığını görüyoruz. Ayrıca, geleneksel medyada bahsettiğimiz alışkanlık hakimken yeni medyada tırnak içinde söylüyorum ‘bağımlılık’ın hakim olduğunu söylemek sanırım çokta yanlış olmaz. Günümüzde yeni medya, geleneksel medya karşısında daha fazla öne çıkıyor. Özellikle sosyal ağlarda öne çıkan gönderiler bazen gündemi belirliyor. Bu durumda yeni medyanın geleneksel medyayı etkilediğini gösteriyor.  İnteraktif bir süreç var yeni medyada oysa geleneksel medyada daha çok tek yönlü bir iletişim süreci işliyor. Mevcut durumu düşünerek bu konuya ilişkin bir öngörüde bulunacak olursam evet yeni medya hızla yayılıyor ve etkisi gün geçtikçe artıyor fakat geleneksel medya her zaman hayatımızın bir parçası olarak varlığını sürdürecek.

Boş zamanlarınız nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Boş zamanım olmuyor” desem ne kadar inandırıcı bulursunuz bilmiyorum ama bu cümleyi gerçek anlamıyla söylüyorum boş zamanım olmuyor. İşten arta kalan zamanımda yüksek lisans eğitimim dolayısıyla derslere ayırıyorum. Yazmam gereken makaleler, tamamlamam gereken ödevler, araştırmalar derken gün bana yetmeden bitiyor.  Şuan yaz aylarındayız bundan dolayı, hem iş yerinde yaz sezonu dolayısıyla iş yüküm hafiflemiş durumda hem de ödev yoğunluğum yok fakat yine de araştırmam gerekenler ve okumam gerekeneler listesi hayli kabarık şuan bu listeyi en aza indirgemeye çalışıyorum. Genel olarak gezmeyi ve yeni yerler keşfetmeyi çok seviyorum elime fırsat geçtikçe kendimi yeni yerler görmekten alıkoymam. Bu fırsatı yaratmak için de her zaman şartları zorlamışımdır.

Hayatımın Kitabı/Filmi diyebileceğiniz bir kitap/film var mı?

Maalesef yok. Varsa da henüz ben denk gelmedim. Ama beni çok etkileyen yapılar anlamına çekecek olursak bu soruyu, o zaman birden fazla yapıdan bahsedebilirim. Ama bunlar içinden benim için öne çıkanı söyleyecek olursam Henrı Charrıere’ın “kelebek” adlı kitabı beni derinden etkileyen yapıtlardan biri. Özgürlük için verilen mücadele ve onca hüsranla sonuçlanan girişime rağmen karakterin umudunu hiç yitirmemesi beni oldukça etkilemişti.

KırmızıTürk- spiker dünyası hakkında neler söylersiniz ?

Tematik siteler içinde düşünecek olursak gözlemleyebildiğim kadarıyla mevcutta var olanlar içinden sıyrılabilmiş durumda. Ayrıca spikerlerin kendine dair notlar bulabilecekleri bir platform. Bu bağlamda sektörel anlamda da önemli bir görev üstlenmiş durumda. Derlediği röportajlarla sektörde çalışanların birbirini takip etmeleri ve birbirinin tecrübelerini öğrenmeleri için bir olanak sunuyor. Bu bağlamda bizlere ve bu sektöre ilgisi olanlara artılar sağlıyor.  

Gelecek planlarınız nelerdir? Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz ve gelecekte kendinizi nerelerde görmek istersiniz?

Şu an bulunduğum konumdan evet memnunum henüz 25 yaşındayım ve hedefime ulaşmak için bugüne kadar yapmam gerekenleri yapıp yaptığım planlama içinde olmak istediğim basamaktayım.  Muhabirlik ve editörlük anlamında kendime güveniyorum. Şuanda bu alanda üstüne koyarak ilerlemeye çalışıyorum. Önümüzdeki yıl mastır eğitimim kapsamında yurt dışına gitmeyi planlıyorum. Dönüşte İstanbul’da bir tematik haber kanalında parantez açmak istiyorum burada NTV, CNN Türk ve Habertürk hayalimi süsleyen kanallar, buralarda muhabir olarak başlamak istiyorum.  İleride kendimi işini layıkıyla yapan çok sayıda başarılı haberlere imza atmış bir muhabir olarak görmek istiyorum.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Çevremdekilere her zaman verdiğim bir mesaj vardır benim; “emek verilince olmayacak şey yok”. İstediğin şey için emek vermek o istediği şeye götürüyor insanı mutlaka, ben buna çok inanıyorum.   Ayrıca, bu hayatta tutunmak için maddi bir sermayesi olmayanlara söylemek istediğim bir şey var; sermaye olarak başarı biriktirsinler. Başarının yolu çok emek vermekten geçiyor. Ben başarım sermayemdir diye çıktım yola.  Şimdiye kadar bu anlamda yüklü bir sermaye biriktirdim diyebilirim. Tabi ki daha da biriktirmem gerekiyor.  Bir de zamanda önemli bir faktör örneğin; Türkiyem TV’de ilk kayıtlarımı izlediğimde şimdiye oranla arada uçurumlar olduğunu görüyorum. Bence çok kötüymüşüm, ben olsam bana haber sundurmazmışım.

Röportaj ve fotoğraflar : Cengizhan KAYA